Çok farklı bir yerdeydik. Los Angeles'teydik. Kamptan ayrılmıştık ve baya uzak bir yere gelmiştik. İnşallah yokluğumuzu henüz fark etmemişlerdir diye düşünüyordum. Etraf baya kalabalıktı. Bizde kalabalığın içine daldık ve yürümeye başladık. İlerledikçe kalabalık azaldı. Bizde ara sokaklardan birine girdik. Dave, ''Sofie, nereye gidiyoruz acaba?'' diye sordu. Kısa süre düşündükten sonra: ''Biraz etrafı dolaşıp, göz atalım. Elbet yapacak bir şeyler buluruz.'' Dave, ''Tamam.'' dedi ve yolumuza devam ettik. Önümüze birkaç canavar çıkar diye de çok dikkatli davranıyorduk. Tenha ara sokaklardan birine geldik. Sokakta sadece birkaç kişi vardı. Önümüze bir Furia çıktı. Pek büyük değildi ve kolayca halledebilirdik. Furia'yı ilk fark eden ben olduğum için hemen kılıcımı çıkarıp saldırdım. Sonradan fark eden Dave'de kılıcını çıkardı. Hemen saldırdı. Furia buharlaşarak yok oldu. Dave, ''Kolay oldu.'' diyerek sırıttı. Sonra yürümeye devam ettik. Yürüdüğümüz sokakların oralarda bir sürü dükkan vb. vardı. Ancak hiçbiri en son gördüğümüz kadar dikkatimi çekmemişti. ''Kabuklu'nun Su Yatakları Mağazası'' Bu da neydi böyle!? ''Sence...'' diyerek Dave'e bir bakış attım. Dave'de, ''Evet, hemen girmeliyiz. Ben de çok merak ettim.'' dedi ve içeriye girdik. İçeride bir adam duryordu. Önündeki kağıtlara bakmakla meşguldü. Bizim içeri girdiğimizi biraz geç fark etmişti. Sonra konuşmaya başladı.