Sıcak bir gün, kulübede terliyorum... Yataktan dışarı çıkıp üstümü giyindim ve biraz hava almak için dışarı çıktım. Dışarıda hava içeridekine göre biraz daha iyiydi. Biraz hava almak için kulübelerin arka tarafından dolanıp ormana geçecektim. Kulübelerin arkasından sırayla geçerken kulübelerin birinden bir ses duydum. "İlk önce kamptan çıkmalıyım..." Bu ses bana inanılmaz derecede tanıdık geliyordu. Yaklaşıp biraz daha dinlemeye karar verdim. İyi ki plan yapan kişi planını sesli olarak düşünüyordu. Bu saatte burada bir kişinin olacağını düşünmemiş olmalıydı. "Sonra da doğrudan... yer altına inmeliyim." Sesin kimden geldiğini sonunda anlamıştım. Eğer hangi kulübenin yanında olduğuma baksaydım... Hemen kulübenin bahçesinden içeriye atladım. Zack çok ani bir hareketle kılıcını çıkardı ama beni görünce aynı hızda indirdi. "Selam dostum, ne yapıyorsun burada?" Zack afallamış görünüyordu. Yine de birkaç saniye içinde toparlanıp "Hiç, biraz bunaldım da hava almak için çıkmıştım." dedi. Ben de yüksek sesle olmasa da bir kahkaha patlattım. "Her bunaldığında dışarıya çıkıp yer altına inme planları mı yapıyorsun?" Zack'in yüzü çöktü. Bunu bilmemem gerekiyordu sonuçta. Kendimden emin bir sesle "Ne yani, en yakın arkadaşın Marc olmadan yer altına ineceğini mi sandın? Seni hayatta bırakmam dostum." Zack biraz rahatlamıştı ama yine de gelmemi istemiyordu. "Marc, bunu senden isteyemem." "Tabii ki isteyemezsin. Çünkü ne sen benden bunu rica ediyorsun, ne de ben senden izin istiyorum. Hem yer altına nasıl gidilebileceği hakkında bir fikrin var mı ?" Zack kafasını kaşıdı. Hiç düşünmediği bir soruna değinmiştim. "İşte bunu hiç düşünmemiştim." "Tamam, o zaman bizim kulübeye kadar benimle gel de düşünelim." Zack itirazın faydasız olduğunu anlayıp kafa salladı ve çantasıyla birlikte peşime düştü. "Oraya nasıl gidebiliriz? Yani yeraltına..." "Aslında oraya gitmenin bir sürü yolu var ama bizim kullanabileceklerimiz kısıtlı. Mesela Orpheus'un geçidi var ama ikimiz de müzik çalamadığımıza göre..." Bu sırada Zack'i ölçmek istercesine suratına baktım. Onun da Orpheus'un Geçidi'ni açamayacak kadar iyi müzik yapamadığına emin olduktan sonra devam ettim. Bu sırada Zeus kulübesine gelmiştik. "Fakat bunu bulmadan önce bir şey sorman lazım. Planın tam olarak ne?" Zack hiçbir tepki göstermeden birkaç saniye durdu. "Styks'e girmeyi düşünüyorum." Başımdan aşağı kaynar sular döküldü resmen. Bu çocuk kesinlikle delirmişti. Styks'e mi girecekmiş? "Bak Zack, bilirsin sen benim en yakın arkadaşımsın ama cesurluk ile aptallık arasında çok ince bir çizgi var. Sanırım sen onu biraz kaçırdın. Öyle bir şey yapmayacaksın!" "Vazgeçmeyeceğim Marc, buna engel olamayacağını biliyorsun." O haklıydı. Ne yaparsam yapayım Zack'i durduramazdım. Bu yüzden onunla gitmek en güvenli yol olacaktı. "Tamam o zaman. Bir yol daha var. İhtiyar Balıkçı Nereus'un Limanına gitmemiz gerekiyor. İhtiyardır fakat her şeyi görür, bilir." Zack heyecanlanmış gibiydi. En azından şimdi bir hedefimiz vardı. "Güzel, o zaman pegasus ahırlarına gitmemiz gerekiyor." Ben çantamı aldıktan sonra kulübeden çıktık ve pegasus ahırlarına doğru yola çıktık. Pegasus ahırlarına vardığımızda ikimiz de kendi pegasuslarımızla ilgilendik. Onları uzun zamandır ziyaret etmediğimiz için bir yabanileşmişlerdi fakat birkaç küp şekerin avutamadığı bir dertleri yok gibiydi. Pegasuslarımıza binip havalandığımızda bütün gücümle haykırdım; "İlk durağımız San Francisco!"