Alacakaranlığın kendisiyle birlikte getirdiği rüzgar kahverevgi saçlarını savurdu genç adamın. Ensesine vuran acı soğukluk sanki bir an önce arenaya gitmesi için uğraşıyor gibiydi. Adımlarını hızlandırdı. Ensesindekiş ayva tüylerinin dikleşmesinin vücuduna verdiği ürpetiyi önemsemeyerek nefes alışını hızlandırdı. Gri-mavi gözlerinin önüne gelen kahverengi saçlarının altından arenayı süzdü dikkatle. Yarım daire halindeki geniş alan yer seviyesinin altında kalan bişr oyuğa inşa edilmişti. Eski yunan tarzı mimari ve beyaz mermerin ışıltısı burayı popüler bir yer ve mükemmel bir etkinlik alanı haline getiriyordu. Bu alanın parti vermek için mükemmel olduğunu düşünmüştü. Arenadaki süslemeleri inceledi dikkatle. Uyumlu ve sade bir dekordu. Alacakaranlıktan hemen sonra yakılacak olan meşaleler gece vakti etrafa yumuşak bir ışık yayacak ve aydınlıkta son derece basit ve soluk kalan süslemeyi göz alıcı bir hale getirecekti. Etrafta şimdiden başlamış olan koşuşturmayı görerek sırıttı. Hakimiyet’in düzenlediği bu partinin asıl amacı birkaç av yakalamaktı. Kulübe girmelerini sağlayan birkaç köle. Üyelerin yanında birkaç köle işlerine gelirdi. Böylece hem üyelerin hem de liderlerin işleri hafifler, pis işler için ellerini kirletmek zorunda kalmazlardı.
Yanında hissettiği tanıdık kıpırtıya gülümsedi hafifçe. “Herkese haber verdin değil mi Cornelius?” Kendisinden bir-iki yaş küçük olan genç adam ağabeyi ve en yakın dostu olarak gördüğü Nikolaos’a baktı. “Elbette Niklas.” Niklas… Bunu ona diyebilen nadir kişilerden biriydi. Sadece en çok güvendiği kardeşi Sonechka, can yoldaşı Cornelius ve artık bir eğlence gibi gördüğü, bir zamanlar kalbini fethettiğini düşündüğü Ramona ona böyle hitap edebiliyordu ancak. Ramona… Kız artık önemini yitirmişti onun için. Kendini ne kadar kolay satabileceğini göstermişti. Onu yanında tutmasının ve Hakimiyetin kraliçesi yapmasının tek nedeni ruhunun beyni ile çakıştığı zamanlarda kafasını dağıtıyor olması idi.
Bir an gözüne çarpan sarı bir renk ilgisini çekti. Başını hafifçe yana eğerek sarı renkli elbisesine sarınmış kıza baktı. Elinde olmadan meraklı bir fısıltı kaçırdı ağzından. “Şu kız kim?” Çenesiyle kızı işaret etmişti. Cornelius, dikkatle Nikolaos’un baktığı yöne baktı ve gözleri sarı rengi seçince cevap verdi. “Şimdilik aradığımız kölelerden biri olması için kulübe kabul ettiğim bir kız. Söylenene göre küçük kız kardeşim. Hafızasını kaybettiği için çok işimize yarardı. Çok masum oluşu onu, bizim için uygun bir hizmetkar haline getiriyor.” Nikolaos kızı daha iyi seçebilmek için gözlerini kıstı. Etrafta karınca sürüsü gibi dolaşan Hakimiyet üyeleri, birkaç melez ve kıza tepeden bakıyor, bu yüzden görüşü bulanıklaşıyordu. Kızın kahverengi saçları ve görebildiği kadarıyla yumuşak bakan kahverengi gözleri vardı. Koyu renk teni, batmakta olan güneşin getirdiği alacakaranlıkta parlıyordu. İnce vücudu ile ona nimpheleri hatırlatıyordu. Güzel, çıtı pıtı bir kızdı. Dudaklarının kenarları hafifçe yukarı doğru kıvırıldı. “Partide kızı bana yönlendir lütfen Cornelius.” Cornelius “tamam” anlamında başını hafifçe yana eğdi ve sonra geri kalan parti hazırlıkları için geri çekildi.
…
Sonechka’nın kafasına zorla geçirdiği komik şapkaya baktı. Şapka dik dursun diye çenesinin altına lastik takılması gerekmişti. Kırmızı renkli, koç boynuzları olan tüylü bir şapkaydı kafasındaki. Komik görünüyordu. Ama herkes zaten kendisi kadar komik olacaktı büyük ihtimalle. Bu yüzden aldırmıyordu. Kız kardeşinin şapkasına baktı. Küçükken izlediği bir çizgifilmde uzaylının birinin taktığı şapkaya benzeyen bir şapka takmıştı. Her an uzaya gidecekmiş gibi bir görüntüsü vardı. Başını iki yanına doğru hafifçe sallayıp umutsuzlukla sırıttı. Herkesin kendi gibi komik görüneceğine şükrediyor, ciddiyetini bu şekilde nasıl koruyacağını düşünüyordu. Parti temasını bulma işini Sonechka’ya bırakması en başından beri hataydı zaten. Derin bir nefes alıp koluna giren kız kardeşi ile birlikte amfitiyatroya doğru yürüdü acelesiz adımlarla. Oraya vardığında amfitiyatronun tam ortasında durup küçük giriş konuşmasını yaptı. “Sevgili melez dostlarım, kulübümün size özel hazırlamış olduğu bu partiye katıldığınız için mutluyum. “ Herkesin komik görüntüsü karşısında –özellikle kendi komik görüntüsü herkesin göz önündeyken bile- gülmemeyi ve ciddiyetini koruyabildiğini görünce sevindi. Konuşmayı kısa keserek partinin başladığını ilan etti. “Bildiğiniz ya da farkettiğiniz üzere kendini göstermeyi sevmeyen biri olarak konuşmamı anında bitiriyorum. Şimdi lütfen eğlenmenize bakın.” Konuşmasının bitmesi ile başlayan müziğin ardından sahnenin merkezinden çıktı. Yanına siyah elbisesi ile gelen Ramona’ya içten olmayan ama yinede sıcak denebilecek bir gülümseme ile baktı. Genç kız koluna girip onu dudaklarından öptükten sonra birkaç saat önce gözüne çarpan kızla yanına yaklaşmakta olan Cornelius’u görüp selam verdi. Kızın utanmış ve mahcup bakışları Nikolaos’u gülümsetmişti. Cornelius kıza dönerek “İşte sana bahsettiğim arkadaşım Mnemosyne. Niklas bu Mnemosyne. Mnemosyne, bu Nikolaos.” Kızın yakından görüntüsü çok daha baş döndürücü ve güzeldi. Beyaz elbisesi içinde narin görünüyordu. Bir anda daha önce yanlış gördüğünü ve kızın saçlarının çok daha koyu, teninin çok daha soluk ve gözlerinin ela olduğunu farketti. Yüksekten baktığı için net göremediğini düşünerek kızın elini tutup dudaklarına götürdü ve nazikçe öptükten sonra aniden gelen bir iç güdü ile konuştu. “Tanıştığımıza sevindim Mnemosyne. Lütfen bana Niklas de.” Ona Niklas demesini istemişti. Halbuki kızın sesini bile duymamıştı daha. Ramona’nın kendisine bakan huysuz bakışlarını umursamayarak kızın ela gözlerinin içine baktı doğrudan. Gecenin karanlığında bile neredeyse kızardığı farkediliyordu. Gülümsemesi büyüdü. Kızda kendisini çeken tuhaf gücü farkettiğinde şaşırdı. Kız zayıf ama kibar bir ses tonu ile “Bende tanıştığımıza sevindim.” Dedikten sonra kardeşlerin yanından Ramona ile birlikte ayrıldı. Ramona’nın koyu renkli bakışlarını üzerinde hissediyor ama aldırmıyordu. Kızın sesini duyuncada aynı tavrını sürdürdü. “O da neydi öyle? Yoksa o kızdan etkilendin mi?” Buz gibi ve keskin bir sesle söylemişti bunu. Onun aksi sesini taklit ederek konuştu. “Elbette hayır.” Meşale ışıkları ile sarı-ela bir renge bürünmüş olan gözlerini Ramona’nın siyah gözlerine dikti. Çok daha keskin bir ses tonu ve buz gibi bakışlar eşliğinde konuşmaya devam etti. “Acaba gece yanımda “uyumak” için geldiğin zamanda bunu sorabilir miydin?” Uyumak kelimesindeki kinayeyi sezmiş olacakki kız ürperdi. Titreyişini Nikolaos bile hissetmişti. “Ne dediğine dikkat et Ramona. Bazen bazı şeylerin söz konusu haline gelmesi yapılırkenki kadar hoş olmayabilir.” Kolunu sıkı sıkıya tutan eli kolundan sıyırdı ve kızı orada tek başına bırakarak partinin içinde kayboldu.