Kısa bir gezinti

Uzun zamandır kampta olmanın verdiği sıkılma ile biraz dışarı çıkıp dolaşmak istiyordum. Ne de olsa benimde gezmeye ihtiyacım vardı. Ayrıca macera yaşamanın bana bir zararı dokunmazdı değil mi? Sakince dolabıma doğru ilerledim ve üzerime rahat ve sevdiğim kıyafetleri giymeye koyuldum. Altımda siyah dar kot, üstümde mavi bady ve saçlarımı salık bıraktım. Evet, sonunda hazır olduğuma karar verince son olarak kılıcımı kolye yaparak boynuma taktım ve kulübeden çıktım. Öğlen vakti olduğu için melez kampının önü çok doluydu. Resmen kampa bir karmaşa hakimdi ama sorunda yoktu. Bu durumda kimseye gözükmeden kaçmam oldukça kolay olabilirdi. Ahırlara doğru ilerlerken bir yandan da etrafa bakınıyordum. Herkes eğlenip gülüyordu. Bir an Anna'nın yanına gidip gitmemekte kararsız kalsam da ardından kararımdan dönmemeye karar vererek pegasusumun yanına doğru ilerledim. Sonunda ahırlara vardığımda önce pegasusumun başını okşadım, ardından da şeker vererek üzerine bindim. Pegasusumun başını okşarken kapıda dikilen kızı fark ederek şaşırdım. Başka birinin buraya pegasusuna bakmaya gelmesini beklemiyordum. Yine de "Merhaba." diyerek pegasusumun kulağına eğilerek "Manhattan." dedim. Tam pegasusum hareket edeceği an kızın sözleriyle ikimizde duraksadık.

''Ooooo kamptan kaçış ha!'' dedim. ''Evet de kaçan benim bu seni neden ilgilendirir!'' dedi. ''Emin misin şu anda bundan başkasının haberi olursa ceza alabilirsin. Bulaşık yıkamak hobin falan değildir dimi?'' dedim. Şaşırmıştı. Açıkçası gitmemi bekliyor gibiydi. ''Ne istiyosun?'' diye boğuk bir sesle sordu. ''Düşünüyordum ki bugün kulübemde falan bir işim yok ee sen de manhattana kaçıyorsun.Ben de bugün bir şeyler yapmak isterim.Daha doğru düzgün tanışamadık bile ben Happy Artemis Avcısıyım.'' dedim. Tereddüt etti ama sonunda ''Ben de Eliesha Amphitrite kulübesindenim.'' dedi. Eh kız da haklıydı. Şaşırmıştı biri karşısına geçiyordu ve manhattana onla gitmek istediğini söylüyordu. Ama ne yapabilirdim ki? Canım sıkılmıştı ve bütün gün kampta kalacak değildim. ''Umarım bir pegasusun vardır yoksa gelmen çok zor olur.'' dedi samimi bir sesle. Her şeye rağmen samimi davranabilmesi hoşuma gitmişti. ''Tabi ki var bak bu toz bulutu.'' dedim pegasusumu göstererek.''İyi o zaman atla ve pegasusumu takip et.'' dedi.Bunun üstüne pegasusuma bindim ve onu takip etmeye başladım.

Bu kızın daha tanımadan, üstelik beni yarı tehdit etmiş olmasına rağmen benimle gelmesine izin vermiştim. Neden böyle bir şey yaptığımı kendimde anlamasam da yine de o kızı sevmiştim. Sert gösterse de kendini ön yargım olmadığı için şanslıydı, insanları tanımayı severdim. Bir süre havada ilerlerken kıza dönerek "Happy Manhattan'a gitmek ister misin? Yoksa başka gitmek istediğin bir yer var mı?" diye sordum. Aslında Manhattan'a gitmek istiyordum. Amacım biraz gezip eğlenmek ve alışveriş yapmaktı. Yine de Happy'nın bunu isteyip istemeyeceğini bilemediğim için ona sormak iyi bir fikir gibi gelmişti. "Benim için fark etmez." cevabını aldığımda gülümsedim ve Manhattan'a doğru ilerlemeye devam ettik. Tepeden Manhattan'ı izlemek gerçekten de güzel oluyordu. Alexis sonunda yere indiğinde Happy'nin de pegasusunun aşağıya indiğini fark ettim ve gülümsedim. Pegasusuma eğilerek "İnsanların sizi göremeyeceği bir yerde bekleyin bizi." diyerek Happy'e döndüm. "Ee ne yapmak istersin?"

"Ee ne yapmak istersin?" diye sordu.''Bilemiyorum.Ama sokaklarda gezmek ve eğlenmek istiyorum.Tabi senin programın da uyar...'' dedim.''Aslında ben de eğlenceli bir şeyler ve alışveriş yapmayı planlıyordum.'' dedi. '' İyi o zaman hem sokaklarda geziniriz sen de alışveriş yaparsın.Belki ben de bir şeyler bakarım.'' dedim neşeyle.''Elbette.'' dedi gülümseyerek. Ve sokaklarda yürümeye başladık. Konuşarak ilerliyorduk. Sohbeti hoş biriydi. Tam sokaktan köşeyi dönerken karşımıza bir canavar çıkmıştı. Dikkatle baktım ve bunun minotor olduğunu fark ettim. ''Bir bu eksikti.'' diye söylendim ve elimi kan dökenimin üstüne koydum. Minotor konuşuyordu. '' Eski melez ve avcılardan kalma intikamımı sizden çıkaracağım.'' dedi. Kan dökenimi elime aldım ve bıçak boyutundan geçek kılıç boyutuna erişti. Minotor üstüme doğru gelmeye başladı ama minotor önüme geldiğinde yukarı zıpladım ve kılıcımı tutan kolumu arkama alarak minotorun sırtına indim. Üstünde koşup aşağı hopladığımda minotor toz olmuştu bile. Elieshaya döndüm ve ''Hadi artık yarım kalan gezimize devam edelim.'' dedim.

Yolda ilerlerken karşımıza minator'un çıkmasıyla duraksadık. Evet, anlaşılan bugün canavarlar etrafımızdan hiç eksik olmayacaktı. Tokamı kılıca çevirdiğim sırada, hiç gerek kalmadığını gördüm. Happy gayet iyi bir şekilde canavara saldırdı ve yok etti. Avcı olmanın iyi yanlarından biri de buydu sanırım. Happy minatoru yok ettiği sırada kılıcımı bilekliğe dönüştürerek koluma taktım ve ilerlemeye devam ettik. Bir süre hem yürüyüp hem konuştuktan sonra gözüme güzel gözüken bir mağaza çarptı. Gülümsedim ve "Happy buraya girsek nasıl olur?" diye sordum. Vitrinde duran kıyafetler gayet güzeldi. "Süper olur, hadi girelim." dediğinde beraber mağazaya daldık ve bütün kıyafetleri elden geçirmeye başladık. Çoğu güzel kıyafetlerdi. Gözüme siyah bir elbise çarpmıştı. Modeli çok hoş ve sadeydi. Aslında pek elbise giymezdim, çalışmalar, canavarlar derken. Yine de hiç giymiyor da değildim. Elbiseyi alıp "Şunu deneyip geliyorum." dedim. Happy kıyafetlere bakarken başını salladı ve kıyafetlere bakmaya devam etti. Anlaşılan o da alışverişi seviyordu. Kabine girdiğim sırada arkamda biraz geride olan drakonu görüp çok şaşırdım. Dünyadaki sis perdesi onu çok iyi gizlese de görebilmiştim. Onu Happy arkası dönükken ilerlediğini görünce "Happy dikkat et!" diye bağırarak Canavarın dikkatimi üzerime çektim. Canavarın şaşırdığı bir sanıye içindeyse kılıcımı çekmiş ve onu toz ulutu haline döndürmüştüm bile.

Arkamdan bir şeyin geldiğini hissetmiştim.Ama belki de Eliesha'dır diye bozuntuya vermek istemedim.Ama o değildi bunu geçte olsa fark etmiştim.Elimi kan dökenime götürdüğümde Eliesha'nın sesini duydum."Happy dikkat et!" dedi bağırarak. Ama şimdi canavrın dikkatini o çekmişti Yavaşça döndüm. Drakon ona doğru ilerliyordu. O ise bileğinden bir bilezik çıkardı ve kılıç şekline dönüştü.Ben ağzım açık bakarken o drakonu öldürmüştü bile.''Tamam canavarların keyfimizi bozmasına izin vermeyelim.'' dedi toparlanarak. ''O elbiseyi alacak mısın?'' diye sordum.Bir an şaşırmış gibi baktı.Sanki elbisenin üstünde olduğunun farkında değildi.''Sanırım alacağım.'' dedi gülerek ve kabine girip üstünü değiştirdi.Ben ise olanları düşünüyordum. Çok kısa süre içinde 2 tane canavarla karşılaşmıştık. 2 melez yan yana olursa daha çok belli olurlardı ama bu kadar art arda olması pek hoş değildi. Zaten tek çıksak da mutlaka bir canavarla karşılaşırdık.Bu melezlerin kötü kaderiydi. Kabinden çıktı ve kasaya doğru yürümeye başladı. Yanına gittim ve ''Bu kadar canavarın birden karşımıza çıkması seni de rahatsız etmedi mi?'' diye sordum ve yanıtını bekledim.

Canavarı öldürdükten sonra Happy'nin sayesinde üzerimdeki elbisenin farkına vararak kabine doğru ilerledim. Bu elbise gerçekten oldukça güzeldi ve rahattı. Bununla zor durumda olsam bile dövüşebileceğimi fark ederek gülümsedim. Üzerimi değiştirdikten ve elbiseyi aldıktan sonra kasaya doğru ilerledim. Kasadaki görevli bizden izin isteyip yanımızdan gittikten sonra Happy'nin sorusu dikkatimi çekti. Cidden bu kadar canavardan rahatsız oluyor muydum? Nedense buna alışmıştım ve o kadar çok canavarla dövüşmüştüm ki iki tanesi bana pek zor gelmiyordu. "Aslına bakarsan rahatsız olmadım. Bunu hatta daha fazlasını bekliyorum. Her dışarı çıktığımda bir sürü canavar peşime takılıyor ve rahatsız olsam da elimden bir şey gelmediği için öldürüp, kafama takmamayı tercih ediyorum." dedim ve yanımıza gelen kasiyere parayı uzattım. Gerçekten de bende mi bir tuhaflık vardı yoksa çoğu melez benim gibi miydi anlamıyordum. Yine de bu cevabıma tuhaf bakan Happy'e dönerek "Senin çok ilgini çekmişe benziyor canavarlar. Sen çok mu rahatsız oldun?" dedim sessizce. Kasiyerin duymasını istemiyordum tabiki konuştuklarımızı. Sonunda elbisemi ve paranın üstünü alarak dışarı çıktım ve Haapy'nin cevabını dinlemek için ona döndüm.

Aslında o haklıydı. Canavarlardan pek korktuğum yoktu. Sadece...Bu durum beni çok rahatsız ediyordu evet evet doğru tanım buydu durum beni çok rahatsız etmişti. Ama bu engeli de aşabilirdim. Çok daha fazla canavarla çarpışmışlığım da olmuştu. İç açıcı mağazadan çıktığımızda yanıtımı bekler gibi bana baktı. Sanki kafamdaki düşünceleri atabilecekmişim gibi kafamı salladım. Ona doğru baktım ve ''Aslında haklısın benim de tırstığımdan değil ama bu kadar canavar görmek sadece...Biraz canımı sıkıyor.'' dedim. Anlayışlı bir şekilde başını salladı ve yürümeye başladık.
Daha bir sokak ilerleyememiştik ki bir vitrine yapışıp kaldım. ''Burayı beğendiysen girebiliriz.'' dedi sevecen bir sesle. Bense o kadar hayran kalmıştım ki yanıt bile veremiyordum. Sonunda sabrı tükendi ve bir yandan da gülerek beni mağazaya doğru çekiştirdi. Kapıdan içeri geçmiştik ve buraya hayran kalmıştım. Neden daha önce hiç gelmemiştim ki? Turuncu duvarlar bile sanki benim için yaratılmıştı. Turuncuyu çok severim benim gözümde insanlara neşe yayan bir renktir. Elimden tuttu ve bana yakışabilecek şeylerin olduğu bir köşeye götürdü beni. Gerçekten de neyi seçmesi gerektiğini biliyordu. Yanımda para bulundurduğuma sevinerek yığınların içine daldım. Ell ile dışarı çıkmak çok eğlenceliydi. Umarım bir daha çıkma şansını bulurduk. Bunları düşünürken elimde oluşturduğum bir yığın giysiyi aldım ve kabine gidip denemeye başladım. Bir şey almadan önce Eliesha'nın da fikrini alacaktım. Zevkli birine benziyordu.

Happy'nin bir mağazayı bu kadar beğenmesi şaşırtmıştı beni. Geçen sefer ben elbise seçerken zevkini anlamasam da şimdi tıpkı benimki gibi olduğunu gördüm. Happy'e bir sürü kıyafet seçtikten sonra kabine girdi ve hepsini tek tek denemeye başladı. O manken gibi her şeyi deniyor, gelip bana gösteriyor, ben de olur ya da olmaz diyordum. Happy mankenlik işinden hoşlanmış olacak ki resmen podyumda yürüyormuş gibi yapmaya başlamıştı. İşte bu gerçekten de çok eğlenceliydi. Hem o, hemde ben eğleniyorduk. Ayrıca Happy'i de genelde çoğuu avcı gibi durağan sanırdım ama öyle olmadığını bugün çok daha iyi anlamıştım. Sonunda denediği bütün kıyafetlerden 3-4 parçasını almıştı ve yüzünde kocaman gülümseme vardı. Bunu görünce ben daha da çok mutlu olarak "Zevklerimiz çok benziyormuş." dedim ve parayı ödeyerek mağazadan çıktık. Uzun zamandır böyle eğlenceli bir alışveriş yapmamıştım ve baya iyi gelmişti. Mağazadan çıktığımızda "Evet haklısın, seçimlerimiz benziyor." dedi ve gülümsedi. Bir süre yolda ilerledikten sonra sonunda Happy'e döndüm ve "Şimdi ne yapmak istersin?" diye sordum.

Bana doğru döndü ve '' Şimdi ne yapmak istersin?'' diye sordu. Sanırım hazır bir şeyler atıştırmak ve biraz yürümek istiyordum. ''Şurdan atıştırmalık bir şeyler alalım ve yürümeye devam edelim.'' dedim elimle karşıyı göstererek. Oraya giderek yiyecek bir şeyler aldık ve yürümeye devam ettik. İlerde bir park vardı oraya oturup biraz da dinlenebilirdik. ''Parka gitmeye ne dersin?'' dedim gülümseyerek. Bana baktı ve ''Yorulmaya başlamıştım. Neden olmasın?'' dedi. Parkın ağaçlarını görebiliyordum. Bol yeşillikli bir alandı. Huzur verici bir yere benziyordu. Parka varmıştık. Hemen boş bir bankı gözüme kestirdim ve oraya oturdum . O da yanıma oturdu. En başta sessizce yiyeceklerimizi yiyorduk . Ta ki drakonun sesini duyana kadar... O sesi duyunca başımı o yöne doğru çevirdim ve hızlıca kan dökenimi çektim. Madem canavarlarla karşılaşacaktık o zaman ne kadar erken kurtulursak o kadar iyi olurdu. Bıçak gerçek kılıç boyutuna ulaştığında kolumu kaldırdım ve drakonun omzuna doğru saldırdım ama drakon savurduğum darbeyi engelledi. Bu duruma biraz sinirlenerek kılıcımı iki elimle kavradım ve savuşturamayacağı bir darbe indirdim. Tahmin ettiğim gibi savuşturamadı ve toza dönüşerek yok oldu. Banktaki yerime oturdum ve yiyeceğimi elime aldım. ''Aslında canavarları ördürmek zevkli oluyor.'' dedim onun duyabileceği bir sesle

Sonunda yiyecek bir şeyler alıp yerimize oturmuştuk ki o sırada drakonun sesiyle irkilerek arkama baktım. Drakonu karşımda görsem de hiç yerimden kalkmak istemiyordum ki, o an Happ'in benim yerime kılıcını çektiğini ve çoktan saldırıya geçtiğini fark ettim. Gülümsedim ve onu izlemeye başladım. Onun drakonu kolaylıkla öldürebileceğini biliyordum ve kılıcımı çekmeye bile gerek duymamıştım. Yine de elim hazırda kolyemin üzerinde bekliyordu. Happy'nin ilk hamlesi başarısız olduğunda hızla ayağa kalkarak kılıcımı elime aldım. Ama Happ benim beklediğimden de hızlı bir şekilde darbenin etkisinden kurtuldu ve drakonu ikinci hamlesinde öldürmeyi başardı. Bende hemen kılıcımı bilekliğe dönüştürdüm ve tekrar kalktığım yere oturdum. Ne de olsa, kalkmama dahi gerek kalmamıştı. Happ yanıma geldiğinde ''Aslında canavarları ördürmek zevkli oluyor.'' dedi. BU benim hem gülümsememi sağladı, hem de ilk zamanlarımı hatırlamama. "Evet, zevkli. En azından alışınca öyle geliyor. Hem bak yavaş yavaş alışmaya da başladın, bundan sonra daha rahat edersin." diyerek gülümsedim. Bana başını tamam anlamında salladıktan sonra yemeğine döndü. Yemeklerimiz bittiğinde Happy'e dönerek "Biraz eğlenmeye ne dersin?" diye sordum. Aklımda bir fikir yoktu ama oturmakta istemiyordum açıkçası. En azından kamptan dışarıda oturmak için kaçmamıştım.

Bana döndü ve "Biraz eğlenmeye ne dersin?" diye sordu. Hemen lafa atladım. "Lunaparka gidelim mi?" dedim gülümseyerek. Güldü ve"Neden olmasın?" dedi. Gülümsedim ve bir taksi çevirdim. Kapıyı açtım ve çakma bir fransız aksanıyla "Buyrun madam." dedim. Bu yaptığıma fazlasıyla gülmüştü. O bindikten sonra ben de bindim ve ikimiz de aynı anda " Lunaparka!" dedik. Adam bize dik dik baktı. Ama kısa bir süre sonra gözlerini yola dikip sürmeye başladı. Yolculuk boyunca pek konuşmamıştık. Taksi lunaparkın önüne geldi. Cüzdanımı çıkartıp parayı ödedikten sonra taksiden indim. Ell lunaparkın önünde beni bekliyordu. Onun yanına gittim. "Şimdi ne yapıyoruz?" diye sordum. "Çarpışan arabalara binmek ister misin?" dedi gülerek. "Olur ama tramva geçirirsen sorumlu ben değilim" dedim. Çarpışan arabalar için bilet aldım. Sıramız geldiğinde iki arabaya bindik. Bizden başka kimse yoktu bu da biz kapışacağız demekti. Direksiyonu kırıp arabamı Ell'in arabasının üstüne sürdüm. Arabasını çevirmeye çalıştı ama tam manevra alamadı. Onun arabasının sağ tarafına çarptım. Ben öne doğru fırlamak üzereydim ama son anda oturuşumu düzelttim. Ell de biraz zorlanmıştı ama sonunda düzelmişti. Arabamı onunkini iteleyecek şekilde sürerek viraj aldım o ise bana çarpmak için yer arıyordu. Alanın bittiği yerde hemen sola döndüm ve onun kenarlara çarpışını yan gözle izledim. Alanda uzak bir köşeye kaçtım ve arabamı döndürdüm. Üstüme doğru geliyordu. Ben de onun üstüne doğru sürmeye başladım ve çarpıştık. Gülmeye başladım. Çok eğlenceli bir gün geçiriyordum. Tam o sırada sürenin bittiğini belirten sesi duyduk. Oflayarak arabamdan indim ve Ell ile alandan uzaklaştık. "Eee? Sence şimdi neye binmeliyiz?" diye sordum neşeyle.