Son on gündür aynı kâbus yüzünden müthiş bir uyku problemim var. Ahhh! Kâbusum. Onu size anlatıyım. Bir odadaydım sanırım, tahtların olduğu yerde. Her tarafta alevler vardı. En büyük tahtta bir adam beni gördü ve konuşmaya başladı.
“Hoş geldin David.” dedi. Ben daha hareket bile edemeden adam bana “Okulundaki dolabının içine bir şey bıraktım, onu al ve dostlarınla yolculuğa başla. Artık hazırlanmalısın. ”dedi. Daha sonra bir alev topu bana isabet etti ve hemen uyandım. İnanılmazdı. Üzerimde bir çizik dahi yoktu ve okulun yatakhanesi ilk defa bu kadar sessizdi. Carter yanımda horluyordu ve ben de onun gibi yapmaya çalıştım.
Ertesi gün her sınıfa adım attığımda olduğu gibi “lanet pislik özel okullar” yine aynı düşünce beynimi yiyordu, her sınıfa adım attığımda. On gündür gördüğüm kabustan beri dolabımın kapağını açmaya cesaretim olmamıştı ama bugün o işi bitirmeye niyetliydim. Kâbusumu tekrar ele alacaktım ki Carter’ın sesini duydum.
“Hey, Dave! ”diye bağırdı hemen yanımda.
Bu ses beni düşlerimden alıp dünyaya getirmeye yetti.
“Dave, iyi misin solgun gözüküyorsun? ”dedi.
“E-evet iyiyim sanırım.” dedim. “Dostlarınla beraber derken Carter ve Reyna’yı mı kast etmişti acaba? ” diye düşündüm.
“Kim bizi kast etmiş dostum.” dedi Carter.
“Sen n-nasıl nerden? ” dedim. Şaşırmıştım.
“Bilmiyorum dostum sana baktım ve sanki bana bir şey söyledin.” Dedi. Bu çocuk çok akıllıydı nasıl sorunlu olabiliyordu anlamıyorum? Belki de bizim anne ve babamızı kaybetmiş olmamızdır. Diğer çocukların gözünde Carter, Reyna, David öksüzün tekiydik.
“Onlar her yaz, tatile giderken biz her yazımızı bu lanet böcek yuvasında geçiriyoruz.” diye düşündüm.
“Doğru, ben de burayı sevmiyorum. ” dedi Carter.
“Dostum, bunu bir daha yapma beni korkutuyorsun. ” dedim tedirgin bir ifadeyle.
Tam o sırada Reyna ayağa kalktı ve öğretmen Bay Scolfield’a; “Efendim, şey bugünlük ders yetmez mi artık bitirsek. ” dedi.
“Evet, doğru söylüyorsun Reyna, tamam hepiniz dağıla bilirsiniz. ” dedi Bay Scolfield.
“Ah, Reyna muhteşemsin. ”dedim hayran bir ifadeyle.
“Öyleyim zaten. ”dedi Reyna.
Yatakhaneye doğru giderken ben dolapların olduğu bölümde ayrıldım. Kendi dolabımın karşısına geçip derin bir nefes aldım. Dolabımın kapağını açtım. İçinde bir mektup duruyordu ve üzerinde;
“David Learn’e
Batı Manhattan
The Problem’s Children Academy. ” yazıyordu.
Mektubu açtım. İçinde bir harita, bir de kâğıt duruyordu. Haritanın ortasında bizim okul, Manhattan’ın beş yüz metre dışında bir yer “Melez kampı. ” Haritaya altın harflerle işlenmişti. Haritayı kapattım ve kâğıdı okumaya başladım.
“Yanında götüreceğin iki arkadaşını seç ama bunlar seni yarı yolda bırakmamalılar. Haritada altın harflerle işlenmiş “Melez kampına” git. Orada sana gerekli her şey anlatılacak bu akşam yola çıkmalısın. Unutma! Sadece asıl dostlarına anlat onlar bunu kabul edecektir." yazıyordu.
Mektubu kapattım ve haritayla birlikte zarfa koydum. Yatakhaneye gittim. Olanları Reyna ve Carter’a anlattım ama korktuğum gibi olmadı. Onlar bu durumu çok normal karşıladılar.
“Dostum buradan kurtulacaksak seninle her yere gelirim. ” dedi Carter.
“Tamam, ne zaman yola çıkıyoruz. ” dedi Reyna Carter’ı onaylayarak.
“Birazdan çıkmamız gerekiyor… ” sözümü bitiremeden Nancy yatakhaneye girdi.
Yatakhanede bir tek biz olduğumuz için bizi fark etmesi zor olmadı. Yanımıza geldi. Birden gözleri büyüdü ve kaskatı kesildi. Bana dönüp ağzından yeşil sisler yayılarak.
“Yaklaş arayıştaki kişi ve sor. ” dedi.
Korkmuştum. Reyna beni dürttü ve “Kampı sor. ” dedi.
Bütün cesaretimi toplayıp.”Melez kampı. ” diye sordum.
Nancy ağzını açtı ve içinden sis yayılarak konuşmaya başladı.
Üç yakın arkadaş bu yola baş koyacak.
Canavarlarla savaşta baykuş ve güvercin öne çıkacak.
Kampa varıldığında sırlar ortaya çıkacak.
İçlerinden birine ölüm sahip çıkacak.
Daha sonra Nancy bayılır gibi oldu ve yatağın üzerinde öylece yattı.
“Hadi gitmeliyiz. ” dedim.
"Dostum ölüm kelimesi geçerken nasıl bu kadar sakin olabiliyorsun? "dedi Carter.
Cevap vermedim.
Birer sırt çantası hazırladık ve okuldan dışarı çıktık.
“Haritada Manhattan’ın dışında beş yüz metre ilerledikten sonra kampa varabiliriz diye gösteriyor. ” dedim.
“Tamam, okul Batı Manhattan’da olduğuna göre Manhattan dışına bir taksiyle gitmeliyiz. ” dedi Carter.
“Tamam, ama hiç birimizde para yok. ” dedim.
Carter bir anda Reyna’ya dönerek.
“Bay Scolfield’a yaptığını taksi şoförüne de dene belki işe yarayabilir. ” dedi.
“Tamam, ama bunun olabileceğini pek zannetmiyorum. ” dedi Reyna. Yoldan bir taksi çevirdik.
“[/i]Efendim bizi Manhattan’ın dışına kadar götürebilir misiniz acaba?[/i] ” dedi.
Taksi şoförü “Tabii efendim bu benim için bir onurdur. ” dedi ve arabaya bindik.
İki saat sonra Manhattan’ın dışına vardık ve taksiden indik.
“Sanırım bundan sonra yürümemiz gerekecek. ”dedim.
“Hey, haritada orman gözüküyor. ” dedi Reyna haritadan başını kaldırmadan.
“Bakın şurada bir orman var. Hadi! ”dedi Carter.
Ormana girdik. Ormandan sesler geliyordu. Garip sesler.
“Hey, şşş. Dinleyin! ”dedi Reyna.
Tam o sırada bir kız karşımıza çıktı. Sanki ağaçtan atlamış gibiydi.
“Merhaba melezler. ”dedi kız. Sonra bizi süzerek. “Hım, bir bakalım baykuş, güvercin, (bana bakarak) sen!” dedi ve bana bir tırnak ya da pençe salladı. Kolumu yarmıştı.
“Seni k*lt*k. ” dedim kolumu tutarak.
Daha sonra Reyna’ya bakarak dişlerini gösterdi.
“Ohaa! Sen vampir misin? ”dedi Reyna.
“Ne yapıyorsun “diye sordum Carter’a.
“Düşünüyorum, buldum! ”dedi.
“Reyna konuş onunla, ikna et onu. ”dedi Carter Reyna’ya.
“Ha ha ha! Kimse beni yolumdan döndüremez! ”dedi kız.
“Aslında sen bizi öldürmek istemiyorsun. Senin tek istediğin uyumak. Uyumak! UYUMAK! ”diye bağırdı. Son söylediği daha şiddetliydi.
Kız yere yığılıp, uyumaya başladı.
“Dave iyi misin? ”dedi Carter.
“Olamaz! Lanet olası k*lt*ğın pençesi zehirliymiş! ”dedi Reyna.
“Heyy, ileride bir ağaç var. Bu haritadaki ağaç. Kampı bulduk! ”dedi Carter.
“Dave’i hemen kampa götürmeliyiz.”dedi Reyna.
O an sadece sürükleniyordum. Bir şey hatırlamıyorum ama kampa geldiğimizde bir yatakta uzanıyordum. Aaa! Bu tadı tanıyorum.
“Anne… ”dedim sersem bir şekilde.
Gözümü açtığımda Reyna, Carter ve birçok kişi karşımda duruyordu. Doğrulmaya çalışarak, “Ne kadardır bu haldeyim?"dedim.
“Yaklaşık on beş dakikadır. ”dedi Carter.
“Reyna sen t-tam afet gibi görünüyorsun. ”dedim ona bakarak. Üstü çok güzeldi ve yaptığı makyajla…
“Evet, annem Afrodit’miş düşüne biliyor musun ve Carter’ın annesi de Athena. ”dedi.
“Evet, dostum zekâmı anneme borçluyum. ”dedi Carter.
“P-peki benim annem? ”dedim alınmıştım aslında.
“Bizde bunu öğrenmeye çalışıyoruz. ”dedi kalabalığın arasındaki yarı at yarı adam.
“S-sen de kimsin? ”dedim.
“Ben Kheiron. ” dedi at adam.
“Efsanelerdeki Kheiron mu? ” dedim.
“Evet, o benim. ”dedi.
Ayağa kalktım evden dışarı çıktık.
“Siz nere… ”sözümü bitiremeden karşımıza iki metrelik bir tazı çıktı.
“Bu bir cehennem tazısı ceza tarlarından. Onu biri çağırmış! ”dedi Kheiron.
En son beklediğim şey oldu. Cehennem tazısı önümde diz çöktü ve beklemeye başladı.
Ben ise kendimden beklemediğim bir şey yaptım. İleri doğru çıkıp tazının burnunu okşadım. Sanki bunlardan hoşlanmış gibi bir ses çıkardı.
“Dave kafanda bir şey var. ”dedi Carter.
Evet, bu karanlık bir miğferdi. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Kheiron durumu açıklayana kadar.
“Belirlendi. ”dedi ilan edermiş gibi Kheiron. Diz çöker duruma geldi.
“Selam olsun sana Ölülerin Tanrısının Oğlu! Selam olsun Gölgelerin Efendisi David Learn. "dedi Kheiron.
“Babam Hades mi? ”diye sordum.
“Evet David. ”dedi Kheiron.
Yorgunluktan bitap düşecektim.
“Hadi gel seni kulübene götüreyim. Dinlensen iyi olacak. ”dedi Kheiron.
Kulübeye geldiğimden her tarafında kurukafalar, kemiklerden yapılmış bir kulübeydi bu.
İçeri girdim ve yerleştim. Kulübede tek kalmak kötü bir şey olsa da o an tek düşündüğüm yorgun düşen vücudumu yeni uykuya hazırlamaktı.
(Tanrıçam hangilerinden puan kırdınız.)