Olimpos Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Olimpos Rpg

Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi.
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Şafak Vakti

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Helen Grace Burton
Athena'nın Çocuğu/Mitoloji Tarihi Eğitmeni
Athena'nın Çocuğu/Mitoloji Tarihi Eğitmeni
Helen Grace Burton


Mesaj Sayısı : 366
Kayıt tarihi : 23/10/10

Şafak Vakti Empty
MesajKonu: Şafak Vakti   Şafak Vakti Icon_minitimeC.tesi Nis. 02, 2011 3:59 am

Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte kimse uyanmadan kulübeden çıktım. Özel güç dersimin üzerinden bir hafta geçmişti. Bunun üzerine gücümü canlı birşey üzerinde denemek istiyordum. Ormana gidersem, sınırları geçmemle birlikte güçlerimi kullanabileceğim bir canavar bulmayı düşünüyordum. Dışarıya adımımı attığım anda derin bir nefes aldım. Lucy ne yapmaya gittiğimi öğrense, eminim bir hafta boyunca beni kulübeye hapsederdi. Hızlı adımlarla ormana doğru ilerlemeye başladım. Çiğ kokusu etrafı sarmıştı. Ormana geldiğimde kulübelerin artık görünmediğini farkettim. Sık ağaçların arasında yürürken, başka birisinin daha ormanda yürüdüğünü farkettim. Şafak vakti benim gibi ormanda dolaşmayı seven biri olmalı diye düşündüm. Kafamı çevirip baktığımda kimse yoktu. Umursamayıp yoluma devam ettim. Bir saatlik yürüyüşümden sonra sınırlara geldim. Çizgiyi geçmekle geçmemek arasında bocalıyordum. Ama kararlıydım. Adımımı attım, artık tehlikeli bölgedeydim. Korkmuyordum, ama heyecanlanmaya başlamıştım. Kılıcımı elime aldım ve küçük adımlarla etrafı kolaçan etmeye başladım. Yarım saatlik bir bekleyişten sonra ortada ne canavar vardı, ne başka bir şey. Sınırları geçmemiş olduğumu düşünüp, geri dönmeye karar verdim. Bunu yapmış olmam bile başlı başına delilikti. Çantamı toparladım ve ayağa kalktım. Tam o sırada arkamda bir şeyin hırıltısını duydum. Yaratık hırlarken, yavaşça ormana geri dönmeyi düşündüm. Ama sonra aklıma bir daha boyle bir imkanın oluşmayacağı geldi ve kalmaya karar verdim. Yavaşça arkamı döndüm, ve daha önce hiç görmediğim bir yaratıkla karşılaştım. Yaratık beni gördüğü anda sivri dişlerini göstererek hırlamaya başladı. Köpek gibi bir şeydi, ama daha çok bukalemunu andıran bir görüntüsü vardı. O yuzden kılıcımla tek bir darbe de onu devirebileceğimden emindim. Yaratık uzun süre bana baktıktan sonra, bir anda bana doğru harekete geçti. Zihnine acı çekmesi için odaklandım. Yaratık anında inlemeye başladı. Ağlamaya benzer sesler çıkarıyordu. İşe yaraması kendimi inanılamaz derecede güçlü hissetmemi sağlamıştı. Son olarak öldürme emrini verdim ve canavar yere yığıldı. Şaşkınlıkla eğilip yaratığa baktım. Kesinlikle ölmüştü. Bu kadar kolay ve basit olması işime gelmişti. Ama yine de bir terslik hissediyordum. Eşyalarımı alıp arkamı döndüğüm anda, aynı yaratıktan üç tanesiyle burun buruna geldim. Etrafımı sarmışlardı ve tek düşünebildiğim, ölmek üzere olduğumdu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Zack Cliff Burton
Nyks'in Çocuğu/Kulübe Lideri/Dövüş Sanatları Eğitmeni
Nyks'in Çocuğu/Kulübe Lideri/Dövüş Sanatları Eğitmeni
Zack Cliff Burton


Mesaj Sayısı : 814
Kayıt tarihi : 23/02/11

Şafak Vakti Empty
MesajKonu: Geri: Şafak Vakti   Şafak Vakti Icon_minitimeC.tesi Nis. 02, 2011 8:07 am

Klasik ve rutin antrenmanlarım için ormana doğru yürümeye başladım. Tekniklerim gizli kalmalıydı,bu yüzden beni hiç kimsenin göremeyeceği bir yere ihtiyacım vardı. Orasıda herkezin girmeye korktuğu orman'dı. Ormana doğru yürürken eşyalarımı kontrol etmeye başladım. Rebellion'um sırtımda görünmez kınıyla birlikte asılıydı. Fırlatılabilir bıçaklarım cep çantamdaydı. Kolyem her zamanki gibi boynumda asılıydı ve muştalarımda yan ceplerimdeydi. Herşey tamamdı. Bugün güzelbir antrenman yapacaktım. Ormanın girişine vardığımda arkama baktım. Etrafta kimsecikler yoktu. Zaten bütün gün antrenman yapıp bu saatte uyanmak benim gibi çılgınların işiydiki buda pek rastlanan bir şey değildi. Orman girişinden içeri yürümeye başladım. Ağaçların arasında yürüyüp içime temiz havayı doldururken ormanda benden başka birisinin daha olduğunu hissettim. Hemen etrafa bakındım ve benden biraz daha ilerde bir melezin daha olduğunu gördüm. Oda beni hissetmiş olacakki hemen arkasını döndü. O arkasını dönerken hızlıca ağacın arkasına saklandım ve ağaçın arkasından göz ucuyla bakındım. Karşımdaki melez bir kızdı ve bu kız gerçekten çok güzeldi. Gözleri maviydi ve uzun sarı saçları vardı. Bu kızın kim olduğunu biliyordum. Kampta bir kaç kez rastlamış ve kendimi ona bakmaktan alıkoyamamıştım.Evet,Athena kızı Helen'di bu dünya güzeli varlık. O güzel sarı saçları ve mavi gözleri sanırım bugün için aklımı fazlasıyla meşgul edecekti. Ve beni bugünkü antrenmanımdan alıkoyacaktı. Helen arkasını döndüp kimsenin olmadığını gördüğünde omuz silkip yoluna devam etti. Helen'in arkasını dönüp gittiğini gördüğümde kendimi 'Bekle ben buradayım!' diyip ağaçın arkasından fırlamamak için zor tuttum. Helen iyice görüş açımdan çekarken. Bende yavaş yavaş ağaçın arkasından çıkıyordum. Helen'in gittiği yöne bakarken bir şeyi farkettim. Helen'in gittiği yön yasak bölgeydi. Neden o yöne gidiyordu? Kendini neden tehlikeye atıyordu?! Buna izin verebilirmiydim? Hayatım boyunca beni etkileyebilen tek kızın göz göre göre tehlikeye gitmesine izin verebilirmiydim? ''Hayır vermem!'' diye fısıldadım ve Helen'in arkasından koşmaya başladım. Helen'e yaklaşmaya başladığımda etrafa hırlama sesleri yayıldı. Hırlama sesleri yüzünden hızımı dahada arttırarak depar atmaya başladım. Sonunda Helen görüş alanıma girmişti. Koşarken dikkatli bir şekilde Helen'e bakmaya çalışırken diğer ayrıntılarıda fark ettim. Etrafını üç tane köpeğimsi bukalemun sarmıştı. Gözlerimi canavarlardan ayırıp Helen'e baktım. Gözlerinde korkuyla karışık bir duygu vardı. Sanki orada öleceğini düşünüyordu. İşte bunu görmek beni hayatım boyunca sinirlenmediğim kadar sinirlendirdi. Canavarlardan birisi pençesini öne doğru koydu. Saldırmaya çalışacaktı. Elim otamatikmen cep çantama gitti ve fırlatılabilir bıçaklarımdan ikisini kapıp hızlıca canavarın pençesinin önüne attı. Canavar şaşırarak hırladı ve beni gördü. Canavar gördüyse Helen'de görmüştür diye düşündüm. Acaba beni sapık felan mı zanneder diye geçirdim içimden. Ama önemli olan bu değildi. Önemli olan Helen'i kurtarmak istememdi,bunun uğrunda hayatımın son damlasına kadar çabalayacaktım. Hızlıca katanam Rebellion'u sırtımdaki kınından çıkardım ve sağ elimde hazırda beklettim. Diğer elimde ise annemin hediyesi olan yüzüklerden birisini harekete geçirdim. Koşarken sol elimde the black rose'mdan birisi oluştu. Artık ellerimde bir katana ve bir uzun namlulu bir tabanca vardı. Artık koşacak yerim kalmamıştı ve Helen on,onbeş metrelik bir yamaçın altında üç tane canavarla yalnızdı. Koşarak yamaçtan aşağa atladım. Yere inerken iki canavar'ın duyusunu kestim. Şimdi önceliğim Helen'e yakın olan canavarları öldürmekti. Duyuları bir anda kesilince yere düşen canavarlar çığlık atmaya başladı. Canavarlar çığlık atarken birisini black rose'mla kafasından vurdum. Canvar yavaş yavaş buharlaşmaya başlarken diğerinide katanamla öldürmeye karar verdim. Helen'e hırlayan o değersiz kafasını vücudundan ayıracaktım. ''Rebellion. Saldırı yüzdesi yüzde atmış'' diye fısıldadım. Rebellion hafifçe titredikten sonra kırmızı bir ışıkla parıldamaya başladı. Hızlı bir ayak oyunu ile canavar'ın yanına yaklaştım ve Rebellion'u boynuna geçirdim. Rebellion canavarın kafasını bir kağıtmış gibi kestikten sonra Helen'in yanına doğru geri geri geldim. Diğer canavar hırlamaya başlamıştı bile. Helen'in şaşkın ve güzel mavi gözlerine bakarken gülümseyerek ''N'aber?'' diye sordum. Helen şaşkınlığından daha kutulamadığı için ilk başta cevap vermedi ama onun cevabını duymaya ihtiyacım yoktu. Bacağını görmüştüm. Bacağı yaralanmıştı. Helen'in kanını gördükten sonraki hislerimi tarif etmek imkansızdı sanırım. Öfke,nefret,intikam arzusu ve pişmanlık. Hepsini bir arada yaşamaya başladım. Helen'in yarasından gözümü ayırdıktan sonra öfkeyle canavara baktım. Ona zarar vermişlerdi. Vicdan azabıyla yanarken 'Bu kız beni kendine nasıl bu kadar aşık etti?' diye düşünmeden edemedim.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Helen Grace Burton
Athena'nın Çocuğu/Mitoloji Tarihi Eğitmeni
Athena'nın Çocuğu/Mitoloji Tarihi Eğitmeni
Helen Grace Burton


Mesaj Sayısı : 366
Kayıt tarihi : 23/10/10

Şafak Vakti Empty
MesajKonu: Geri: Şafak Vakti   Şafak Vakti Icon_minitimeCuma Nis. 08, 2011 5:38 am

Ormandaki çocuk az önce gerçekten hayatımı kurtarmıştı. Şaşkınlık içinde ona bakarken, Nyks kulübesi lideri, Zack olduğunu farkettim. Daha önce hiç muhabbetimiz olmamıştı. Yerde ona bakarken, etrafa bir göz attı ve bana döndü, ''N'aber'' diyerek gülümsedi. Çocuk deli olmalı diye düşündüm ya da fazla rahattı. Ayağa kalkmaya çalıştım, ama ayağım sakatlanmıştı ve kanıyordu. Şok halinde dizime bakarken, Zack dizimin kanadığını gördü ve bakışları aniden karardı. Sinirlenmiş gibiydi. ''Sadece ufak bir sıyrık önemi yok.'' diyebildim tekrar ayağa kalkmaya çalışarak. Zack elini uzattı, ona baktım, gülümsüyordu. Elini tuttum ve ayağa kalktım. ''Ben Helen ve sanırım sana bir teşekkür borçluyum.'' dedim. ''Ben Zack, memnun oldum. Ve önemli değil ama tanrılar aşkına, ölüme mi susadın?'' dedi Zack biraz sinirli bir tonda. ''Ah hayır! Ben sadece özel güçlerimi test edebilmek için buraya gelmiştim. Sanırım işler tahmin ettiğim gibi yürümedi.'' dedim hayal kırıklığıyla. Sendeleyerek eşyalarımın yanına yürüdüm, yerde çantamı toparlamaya çalışırken, ''Eğitim sınıflarında da bunu yapabilirdin, maceraya gerek yoktu. Ve özel güçlerin bazı yaratıkların üzerinde işe yaramayabilirdi, o zaman sadece kılıcının üçüne birden yeteceğini hiç sanmıyorum.'' Eğilince dizim daha çok kanamaya başlamıştı ve Zack'in bu tavrı hiç hoşuma gitmemişti. Sinirli bir şekilde, ''Pardon ama, ben kendi kendimi savunabilecek yaşta ve olgunluktayım. Sen gelmesen işim biraz zorlaşacaktı ama yine de onları tek başıma halledebilirdim. Ve eğitmenim, gücümün hemen hemen her canlıda işe yarayacağını söyledi bana. Ölüler dahil!'' ses tonum yükselmişti ve Zack, ''Dinle, Helen-'' diyerek üzgün bir ifadeyle baktı. Lafını bölerek ''Hayır, sen dinle Zack, yardımın için gerçekten teşekkür ederim. Ama bu sana bana kızma veya karışma hakkını vermez. Ben Athena'nın kızıyım, bu bile senin durup düşünmeni gerektirecek bir şey. Şimdi, belki sesimi biraz yükseltmiş olabilirim, bunun için özür dilerim, aynı zamanda tanıştığıma da memnun oldum. Şimdi izin verirsen, kampa geri dönmeliyim. Yapacak işlerim var.'' Çantamı sırtıma takıp, bir ağaca tutunarak zorla ayağa kalktım. Arkamı dönüp zorla yürümeye çalıştığım da bunun imkansız olduğunu farkettim. Bacağım berbat bir haldeydi. Kanama sinirlerimi bozmuştu, çocuğa gereksiz yere çıkıştığımı düşünmeye başladım. Sanırım ilk kez planımda bir kusur olmuştu ve bu durumu kaldıramayacak kadar gururluydum. Zorla yürümeye çalışırken, Zack'in sesini duydum, ''Hey Athena kızı!'' Arkamı dönüp baktım, elinde annemin madalyonunu tutuyordu. ''Sanırım bunu düşürdün, geri almaya gelmeyecek kadar gururlu musun yoksa bacağın gerçekten kötü durumda mı?'' gülümsüyordu. Hareketlerinin istikrarsiz olduğunu düşünmeye başlamıştım ki, o yanıma geldi. Madalyonu gösterip, ''İzin verirsen..'' dedi. Kendini affettirmeye çalışıyor diye düşünmeye başladım. Saçlarımı yana topladım ve madalyonu takmasına izin verdim. Aslında nazik bir çocuktu, diğer Nyks çocuklarından çok farklıydı. Ona karşı tuhaf bir çekim hissetmeye başladığımı düşünmeye başlamıştım ki, Zack ''İşte oldu.'' diye fısıldadı. Arkamı döndüm ve lafa başladım, ''Biraz fazla çıkmış olabilirim Zack, kandan nefret ederim ve haklı olman sinirimi bozdu sanırım. Ahh neyse fazla uzatmıyorum, özür dilerim.'' dedim gözlerimi devirerek. Zack gülümsedi ''Asıl ben özür dilerim. Haddimi aştım.'' başımı kaldırıp yüzüne baktım ve gülümsedim. ''Şimdi, sanırım acilen revire gitmeliyiz. Daha fazla kan kaybetmemelisin.'' Ufak bir kahkaha attım ve ''Abartma Zack. Küçük bir sıyrık sadece.'' ''Adını bile bilmediğin bir yaratık tarafından darbe alıyorsun. Sence bu önemsiz mi?'' diye sordu Zack. ''Eğer önemli bir şey olduğunu düşünseydim emin ol, çoktan revirde olurdum. Şu an gayet iyi hissediyorum.'' Cümlemi bitirdiğim an, vücüdumün karıncalanmaya başladığını hissettim. Gözlerim kararmaya başlıyordu ve nabzım son derece hızlı atmaya başlamıştı. Sendelemeye başlamıştım ki Zack kolumdan tuttu. ''Helen iyi misin?'' diye sordu. Nefes alışverişimi kontrol etmeye çalışırken, ''Sanırım artık revire gitmeliyiz, Zack.'' dedim korkuyla. Başım delicesine dönerken, herşey kararmadan önce son gördüğüm ağaçları yapraklarıydı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Zack Cliff Burton
Nyks'in Çocuğu/Kulübe Lideri/Dövüş Sanatları Eğitmeni
Nyks'in Çocuğu/Kulübe Lideri/Dövüş Sanatları Eğitmeni
Zack Cliff Burton


Mesaj Sayısı : 814
Kayıt tarihi : 23/02/11

Şafak Vakti Empty
MesajKonu: Geri: Şafak Vakti   Şafak Vakti Icon_minitimeCuma Haz. 10, 2011 7:39 am

Helen sendelerken Zack hemen Helen'in kolundan tutarak '' Helen iyi misin? '' diye sordu. Zack'in sorusu üzerine Helen nefesini kontrol etmeye çalışarak '' Sanırım artık revire gitmeliyiz, Zack .'' dedi korkulu bir sesle. Zack Helen'in ne demek istediğini anlamaya çalışırken Helen son bir kez gözlerini kırpıp Zack'in kollarına düştü. Zack neler olduğunu anlayamadan Helen'in bayılması Zack'in yüzünde garip bir şaşkınlık ifadesinin oluşmasına neden oldu.Üzerindeki şaşkınlığı zorla atarak Helen'in o güzel yüzüne baktı. Ama Helen'in o güzel yüzünün sararması onu daha da çok şaşırttı. Belliki onu yaralayan canavar zehirliydi. Zack hızlı bir şekilde bayılmış olan Heleni yere koydu ve t-shirt'ünü çıkardı. Çıkardığı t-shirt'ü hemen Helen'in bacağına sarıp hafifde olsa yarasına tampon yapmaya çalıştı. Daha sonra Helen'i bacağını fazla sarsmadan kaldırdı ve kucağında taşıyarak hızlı ve dengeli adımlarla yürümeye başladı. Yarı çıplak vücudu ile ağaçların arasından Helen'i özenle geçirirken arkalarından ağır pençelerin toprağı ezmesi sonucu açığa çıkan ses Zack'in kulağına geldi. Hızlı bir şekilde kafasını çevirip arkasına baktığında o bukalemunsu köpeklerin arkalarından koştuğunu gördü. Sinirli bir şekilde nefes verdikten sonra daha hızlı adımlarla yine Helen'i sarsmadan ilerlemeye başladı ama yinede canavarlara göre çok yavaştı. Kısa sürede bukalemun benzeri yaratıklar etraflarını sardı. Zack nefretle karşısındaki yaratıklara bakarken bukalemunlardan biri pençesini öne doğru koyup saldırmaya hazırlandı. Normal bir durumda Zack böyle bir olaydan hoşlanabilirdi ama Helen'in durumu gözle görülebilir bir şekilde kötüye gidiyordu ve acilen revire götürülmesi gerekiyordu. Bukalemun pençesi ile toprağı hafifçe eşelerken Zack kılıcına özlemle baktı. Onu eline alabilseydi hiçbir sorunu kalmazdı ama Helen'i bu halde kendinden uzakta tutmak istemiyordu. Ayrıca ondan uzakta dövüşürken onu koruyabilme konusunda kendine güvenmiyordu. Sinirli bir şekilde Helen'i kendine daha yakın tutup daha da sıkı sararken bukalemunlara nefret ile bakıp '' Uzaklaşın! '' diye bağırdı. Bukalemunlar Zack'in bu emrini görmezden gelerek hırlamaya ve Helen'e doğru yaklaşmaya başladılar. Bukalemunların Helen'e yaklaşması üzerine Zack'in gözleri nefret'in ve sinir'in ötesinde bir öldürme içgüdüsüyle parladı. Zack'in öldürme içgüdüsünü hisseden canavarlar hafif bir inilti koyversede yaklaşmaya devam etti. Bunun üzerine Zack '' Size geri çekilin dedim! '' diye bağırdı ve gücünü bugüne kadar hiç kullanmadığı bir azimle kullandı. Normalde gündüzleri en fazla 5 ya da 6 kişiyi etkisiz hale getirebilirdi. Aynen bugünkü gibi aşırı yakıcı güneşin en tepede olduğu zamanlardada en fazla 3 kişiyi etkisizleştirebiliyordu. Ama bu sefer kendini aşmıştı. Güneş yakıcı halinde en tepedeyken yaklaşık 10 canavarı etkisiz hale getirmişti. Yaptığı işten etkilenmeye ya da böbürlenmeye zaman bulamadan Helen'in acıyla inlemesi üzerine Zack hızlı adımlarla yürümeye devam etti. Canavarların duyularını hala elde edemediğini bilsede koşarcasına yürümeye devam edip orman'ın girişinden dışarı çıktı ve kamp meydanını hızlı bir şekilde geçerek revirin kapısını tekmesiyle açarak içeri girdi. Girişinin sertliğinden korkan melezler Zack'e çekingen bir şekilde bakarken Zack sinirle '' Ne bekliyorsunuz?! Çabuk yardım edin! Bir canavar tarafından zehirlendi! Acele edin! '' diye bağırdı ve boş olduğunu gördüğü bir yatağa nazik bir şekilde yatırdı Helen'i. Helen'i yatağa yatırmasıyla birlikte şifacı melezler hemen Helen'in başına üşüştü. Zack bir süre hareket etmeden olduğu yerde Helen'e sessizce baktı. İçten içe annesine ilk defa dua ediyordu Helen'e bakarken. Eğerki akşama kadar dayanabilirse annesi Nyks'in ona yardım edeceğinden emindi. Sadece Helen'in biraz daha dayanmasını istiyordu o kadar... Sessizce melezler işlerini hallederken oda bekleme koltuklarından birine oturdu ve koltuğun isminin getirdiği zorunluluğu kullanarak beklemeye başladı. Bir süre sonra Apollon kulübesinden olduğunu bildiği bir melez yanına yaklaştı ve boğazını temizliyerek Zack'in dikkatini çekti. Zack hemen dikkatini meleze vererek ayağa kalktı ve '' O nasıl? İyi mi? '' dedi endişeli bir şekilde. Apollon melezi anlayışlı bir ifade ile konuşmaya başladı '' Merak etme o iyi. Tam zamanında getirmişsin buraya. Eğer bi beş dakika daha geç kalsaydık işler kötü olabilirdi. Ama şimdilik müşade altında kalmalı. '' dedi ve arkasını dönerek diğer hastaların yanına gitti. Zack mutlu mutlu gülümserken Helen'in yanındaki koltuğa oturdu ve rahatlamış bir şekilde kafasını arkaya doğru yasladı...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Şafak Vakti
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» İlk Şafak..
» Temizlik Vakti
» Eğlence Vakti!
» Nöbet Vakti!
» Kaçış vakti

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Olimpos Rpg :: Melez Kampı :: Orman-
Buraya geçin: