Olimpos Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Olimpos Rpg

Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi.
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Ziyaret.

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Joseph M. Masen
Persephone'nin Çocuğu
Persephone'nin Çocuğu
Joseph M. Masen


Mesaj Sayısı : 215
Kayıt tarihi : 16/12/10

Ziyaret. Empty
MesajKonu: Ziyaret.   Ziyaret. Icon_minitimeCuma Nis. 01, 2011 3:00 am

Gülümsedi. En sonunda (!) bir fırsat yakalamıştı. Ne fırsatı diye soracaksınız hemen. Tabii ki de ailesini tekrar görme fırsatı. Kampa geldiğinden beri hiç görmemişti. Özlemişti bile denilebilir. Ama tabii ki de bunu itiraf etmeyecekti. Yine de annesine ihtiyacı vardı. Daha çok danışması gerekiyordu. Son zamanlarda o kadar olay yaşamıştı ki hangisine üzülüp, sevineceğine karar veremiyordu. Yardıma ihtiyacı olduğu kesindi. Onu en iyi anlayabilen kişi ise annesiydi tabii ki. Gittiğinde onla veda bile edememişti. En son öğrendiği kadarıyla ailesi artık Kaliforniya'da oturmuyordu. Aslında buna sevinmişti bile diyebilirdi. Ailesine gelirsek, zengin oldukları söylenebilir. Evet, zengindiler. Fakat zengin olmalarının tek sebebi üvey babasıydı. Annesi Jessica, o adamla, dört yıl önce evlenmişti. Onun öncesinde durumlarının çok iyi olduğu söylenemezdi. Üvey babası, ya da onun deyimiyle, Üvey Şapşal, bu sıralar ünü yayılmaya başlayan bir mimardı. Her üvey baba kötü mü olmak zorunda diye sorabilirdiniz. Fakat o da bunu tam olarak anlamamıştı. Neredeyse kampın yarısı gibi üvey babası da serserinin tekiydi. Evet, serseri. Eve gelmediği zamanlar olmuyor değildi. Bu zamanlarda da ne yaptığını tahmin edebiliyordu Stephan. Son zamanlarda, içkiye başlamıştı. Anladığınız gibi, tipik bir üvey babaydı. Gece dörtten önce eve dönmeyen, serseri bir üvey şapşal. Annesinin bu adamla evlenmesinin tek nedeni paraydı. Annesininde pek normal olduğu söylenemezdi. Yani, durumları böyleydi. Eve gitmek... Aslında Stephan için kötü bir yol gibi gözüküyordu. Ama nedense içinde iyi bir his vardı. Annesi için mi dönecekti? Emin değildi. Sadece içinde böyle bir his vardı. Ama annesini özlemedi dese de yalan olurdu. Ayağa kalktı ve etrafına baktı. Sessizlik... Tek duyduğu buydu. İyiydi aslında kulübesinde kimsenin olmaması. Şuan için sadece annesine ihtiyacı vardı. Tabii yine de bunu itiraf etmeyecekti. Masada duran güneş gözlüğüne uzandı boşta duran eli. Gözlüğü gözüne yerleştirdi ve dışarıya baktı. Sıradan bir günün tüm özelliklerine sahipti. Ayrıca Stephan için bir günlük olsa da eğitimden kaçmak için bir fırsattı. Ok atmayı beceremiyordu? Sorun onda değildi. Hafifçe gülümseyerek kulübenin kapısına yöneldi. Kapıya kazınmış, üçlü yaba işaretine baktı. Bu işaretin kazınmasında ki nedeni daha sonra öğrenmişti. İşaret, kulübelerinde yabancı biri olduğu zaman parlıyordu. Gerçi bütün melez kampı artık arkadaşı haline gelmişti fakat kulübesine ayrı bir hava katıyordu. Gözlerini işaretten alarak kapıyı açtı. Tüm kardeşleri ok sınıfında olmalıydı. Ya da, kano gölünde. Poseidon çocuklarıydı onlar! Susuz duramıyorlardı. Bu onların sorunu da değildi. Stephan, ailesinin nerede olduğunu düşünmeye başladı. En son New York'a taşındıklarını biliyordu. Ne ile gidecekti oraya? Artık bu soruyu sormaktan sıkılmıştı. White Sea. Pegasusu. Daha çok evcil hayvanı gibiydi. Nedense bütün hayvanlara bir sevgi beslemişti. Ama pegasusu ile daha farklı bir ilişkileri vardı. Stephan, düşünmeyi artık bırakması gerektiğini hatırlayarak ahırlara doğru yöneldi. White Sea'nın onu bekliyor olması fazlasıyla ilginçti.

Stephan'ın hoşlandığı şeylerden birisi ise uçmaktı. Daha doğrusu, New York'a doğru uçarken, sol tarafında da denizin olmasıydı. Güneş batmaya başlamıştı. San ki denizin ötesinde kayboluyordu. Bu manzarayı seviyordu işte. İnsana, -ya da meleze ?- tuhaf bir hüzün veriyordu. Kafasını manzaradan ayırarak elinde ki hızlıca karalanmış tarife baktı. Pegasusunu hafif sola çevirerek, ilerlemeye devam etti. İnsanların onu nasıl görmediğini hala anlam veremiyordu. Sis yüzündendi. Tabii kendisi bunu hiç şahit olmadığı için şimdi böyle merak uyandırabilirdi. Aslında sadece düşünmeye ihtiyacı vardı. Bunu da şuan rahatlıkla yapabiliyordu. Gözlerini kapayarak White Sea'nin sırtına uzandı. Bilincinin kapanmaması ve pegasusunu yönlendirmesi gerektiğinin farkındaydı. Büyük bir uğraş sonunda tekrar gözlerini açtı. Fazlasıyla da yorgun olduğunu itiraf etmesi gerekiyordu. Elinde ki kağıda tekrar göz gezdirdi ve aceleyle pegasusunu alçaltmaya başladı. Bu kadar erken geldiğine inanamıyordu. Evet, bunu planlamadığını söyleyebilirdi. Fazla gösterişli olmayan, fakat yine de hava atılabilecek bir malikanede oturuyorlardı ailesi. Heyecanlanmıştı yine. Nedenini bilmiyordu. O heyecan dedikleri duyguyu fazlasıyla yaşıyordu şu an; kapının ziline uzanırken bile ona sonsuz geliyordu o an. Sakin olmalısın diye geçirdi içinden. Kapıyı tahmin ettiği gibi, görevlilerden biri açtı. Stephan'ı görünce kaşlarını çattı ve bir şeyler gevelemeye başladı. "Bayan Cartér'ın şuan işi var ve ziyaretçi kabul etmiyor. İsterseniz not bırakabilirsiniz, adınız ne demiştiniz?" Stephan, görevliye boş gözlerle baktı. Annesinin işi falan yoktu. Ama saçlarını düzeltiyor falan olabilirdi. Stephan, homurdanarak cevap verdi. "Tanımadığına inanamıyorum. Her neyse. Ben Stephan. "Bayan Cartér"'ın oğlu. Şimdi girebilir miyim?" Görevlinin cevap vermesine zaman tanımayarak içeri doğru uzandı. Görevlinin, omzunu tuttuğunu hissedebiliyordu. Ama hiç uğraşacak gibi değildi bu adamla. Annesinin sesi geldiğinde rahatlama duygusu onu sarmıştı çoktan. "Jack, artık gidebilirsin. Ah, James! Geleceğini bilmiyordum. Bilsem hazırlanırdım, tatlım." Görevli, Stephan'a son bir bakış attıktan sonra uzaklaşmaya başladı oradan. Annesi sürekli onu James diye çağırırdı. Nedenini hala da bilmiyordu. Annesinin hazırlanmaktan kastı büyük ihtimalle giyinmekti. Fakat bunun annesinin üzerinde ki son moda kıyafetlere bakarak yanlış olarak yorumlayabilirdiniz. Annesinin kollarında boğulurken, kurtulmak için itiyordu. Böyle karşılanacağını tahmin etmemişti hiç. Gülümsemeye çalışarak cevap verdi. "Tamam, anne. Sakin ol. Öylesine ziyarete gelmiştim." dedi sonunda. Annesi hayal kırıklığına uğramışa benziyordu. Bunu kafasına takmamaya çalışarak gülümsedi. Annesi şimdiden soru sormaya başlamıştı. "Seni çok özlemişim. Kamp hayatın nasıl gidiyor? Arkadaşlarına alışabildin mi? Ya aşk hayatın?" Annesinin bir nefeste bu kadar soru sormasına şaşırmıştı. Aşk hayatı mı? Sere'den ayrılmıştı. Şuan fazla güzel gittiği söylenmezdi ama bazı kızlar da dikkatini çekmiyor değildi. Sakince cevap verdi. "Kamp hayatım iyi gidiyor. Evet anne, alıştım arkadaşlarıma. Aşk hayatıma gelince, Serena'dan ayrıldım. Fakat şuan gözüme birisi batıyor gibi." dedi. Annesini tekrar görmek çok iyi olmuştu onun için. Kafasına takılan bir çok soruyu sormasına yardımcı olmuştu. Yaklaşık yarım saat, "kim bu şanslı kız" konusu tartıştıktan sonra, Stephan saatine baktı ve cevap verdi. "Sanırım benim gitmem gerekiyor. Athena tarafından buharlaşmamı istemezsin sanırım." Annesinin cevap vermesine fırsat bırakmadan bahçede duran pegasusuna doğru koşmaya başladı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.percyjacksonrpg.forume.biz/
 
Ziyaret.
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» İlk ziyaret
» İlk kez ziyaret...
» Ziyaret^^
» Rea'ya Ziyaret!
» Ziyaret

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Olimpos Rpg :: Kamp Dışı :: New York-
Buraya geçin: