"Ne?" dedim Stell'in yanına yaklaşırken, "Biri herkesin bayıldığı bir şaraptan mı bahsetti?"
Sonra arkadaşımın yanındaki kişinin Tanrı Dionysos olduğunu gördüm. Üzüm kokusunun nereden geldiğini anlamıştım.
"Ah, kamptan ayrılmadan önce sizinle tanıştığım için çok mutlu oldum Tanrı Dionysos. Yoksa Bay D. mi demeliyim? Eski kamp müdürümüzmüşsünüz. Aramızda kalsın, Tanrıça Athena'dan sonra herkes 'gelen gideni aratır' diyor." nefes almak için durduğumda Dionysos beni süzüyordu.
"Evet, evet, yanında Poseidon kızı Renee Simson'ı da götürmen iyi olur. Boğulmadan geri dönme şansın artar."
"Adım Rose. Rose Sea." dedim.
Tanrı 'benim için fark etmez' der gibi bir işaret yaptı. Neler olduğunu anlamaya çalışarak bir soru sordum...
"Nereye ve neden gideceğiz peki?"
"Sofia Faonyro sana anlatır. Ona vaat ettiğim ödül senin için de geçerli." dedi ve sonra ortadan yok oldu.
"Adım Stella!" diye Tanrı'nın arkasından bağıran Stell'e soran gözlerle baktım, o da bana durumu açıkladı.
"Süper! Ah, bir yıl boyunca ne kadar çok kola içiyoruz, bir düşünsene! Harika olacak bu!" diye söyledim sevinçle.
"Ama Rose, babanın sarayında hırsızlık yapmak istediğine emin misin?"
"Deli misin sen? Bir yıllık kola masraflarımın karşılanacağını bilsem, Zeus'un şimşeğini çalarım ben!" dedim.
Sözlerimin ardından yanımızda iki kez şimşek çaktığında Stell'le kahkaha attık. Sanırım o da aynısını yapabilecek kadar kola düşkünüydü.
"Hadi ne duruyoruz öyleyse? Hedefimiz, Tanrı Poseidon'un Krallığı!"
Birlikte kahkaha attık ve deniz kıyısının yolunu tuttuk. Kampa vedamız süper olacaktı! Şimdiden, seneye yazın kamp ateşinin başında yeni gelen melezlere anlatılacak hikayelerden biri belli olmuştu.