Ormanda oturmuş güneşi seyrediyordum. Kolumdaki saatime baktım. Herhangi bir cehenlem tazısı karşıma çıkarsa saatimi kılıcıma dönüştürecektim. Eski zamanları hatırlayarak biraz hüzünlenmiştim. Güneş o kadar parlaktı ki bir süre sonra gözlerim kamaştı ve gözlüğümü takmak zorunda kalmıştım. Uzanırken ayak sesi duyarak irkilmiştim. Bir cehenlem tazısı mıydı? Hayır. O kadar büyük cüsseli değildi. Daha çok kaslı bir erkek çocuğuydu bu. Rüzgarın hafif esintisi ile saçları ahenkle dans ediyordu. Çarpıcıydı. Sarı saçlarımı arkadan topladım ve saatimi kılıcıma çevirdim. Amacım gözünü korkutmaktı. Belkide eğlence arıyordum kendime. Çocuk şaşkınlıkla kılıcıma baktı ve kılıcımı eline aldı '' Hım.. Bronzdan yapılmış.'' dedi. Kılıçlardan anladığı her haliyle belliydi. Üstünde melez kampının turuncu bluzu vardı. Kaslarına yapışmıştı. Ben ise melez kampının bluzunu çeşitli broşlarla renklendiriyordum sürekli olarak. Kılıcımı elinden aldım ve saate dönüştürdüm. Elimi uzattım ve konuşmama başladım '' Ben Zellana. '' dedim. Oda elini uzattı ve elimi sıktı '' Ben Jack.'' der demez elini arkda birleştirmem bir oldu. Neye uğradığını anlamadan herşey oluvermişti. Güldüm ve elini serbest bıraktım '' Bu sadece şakaydı.'' dedim.