Kulübenin kapısını sertçe kapatırken, sinirden titremeye başlamıştı. Long Island Kıyısı'nda gösteremediği öfkesini, kulübede bulduğu her şeyi kırarak geçirmeye çalışıyordu. Onu sakinleştirmeye çalışan kardeşlerine öfkeyle bakıyor, bakışlarındaki sertliği gören kardeşleri ise durup, her şeyi kırmasını izliyorlardı. "Neden beni seçti?" Diye bağırmaya başlamıştı birden. Yerler cam kırıkları ile dolmuş, basanın ayaklarını kanatmak üzere, sivri uçları tepeye bakacak şekilde duruyorlardı. Cesaretini toplayıp, yanına gelen ilk Amanda oldu. "Ne oldu Kate?" Başını salladı umursamaz bir şekilde ablasının sorusuna. "Sen haklı çıktın." Diğer kardeşleri, onların konuşmasından, hiçbir şey anlamamış halde, iki kızın yüzüne bakarken, Katherine, ablasının yüzündeki değişimi izledi. Önce düşünceli, sonra şaşırmış, sonra korkmuş bir ifade. "Ne yaptı?" Sesinin titremesine engel olamamıştı. Onun bu halini görünce, ilk kez üzüldüğünü hissetti. Amanda, en sevdiği kardeşlerinden biriydi. Yine de ona bir açıklama yapmak zorunda değildi. "Gitmem gerek." Demekle yetindi. Hala titriyordu, sesi ise duygusunu belli etmeyecek kadar soğuktu. Nefret ettiği insanlar için bir şeyler yapmaktan nefret ediyordu. "Biz de seninle gelelim." Eliesha, ona yaklaşmıştı şimdi. "Bu kadar tepki vermene gerek yok üstelik." Kardeşleri ona istediği şeyleri söylemiyordu. "Ne yapacağımı biliyorum, ne yapmayacağımı da biliyorum." Yüzüğüne ve saatine baktıktan sonra, saatini kolundan çıkardı. Böylece yanında sadece kılıcı kalacaktı. Ama ek silaha ihtiyacı olduğunu da biliyordu. Cephanelik. Gideceği ilk yer orasıydı.
Kapıdan içeri girdiğinde, görevli melezlerle konuştu bir süre. Onların sıcak tavırlarına rağmen ölçülü bir şekilde konuşmaya özen gösterdi. "Hançer istiyorum. Hayır, hep hançer olarak kalacak." Onlara ne istediğini anlatması, zamanın boşa geçmesine sebep oluyordu. Boşverin dercesine elini salladıktan sonra içeri geçti ve kendine hançer aramaya başladı. Kılıçlar, oklar, mızraklar, gürzler... Aklına gelecek, gelmeyecek her türlü silah vardı burada. Ama onun istediğini bulmak zordu. Eline aldığı her hançere bakıyor. Nasıl bir şey olduğunu anlamaya çalışıyordu. Hiçbiri onun istediği gibi olmuyordu. Çıldırmak üzereydi Katherine. Neden bulamıyordu şu lanet silahı? Görevde oldukça işine yarayacak şeyi neden bulamıyordu. Yoksa sadece bir kalkan alıp çıkmalı mıydı? Sanmıyordu. İlerlemeye devam etti ve istediği hançeri bulana kadar durmadı. Silahları karıştırırken, eline gelen kabzayı sıktı bir an. Sivri şeylere değmekten, sıyrılmış, kanlar akan elini çekti yığının arasından. Tuttuğu kabza biraz kan olmuştu ama bu güzelliğini saklamıyordu. Kabzası siyahtı, sade ama siyah. Üstelik sadece hançerdi, ilahi bronzdan yapılmış hançer. Katherine'nin diğer silahları altınken, bu bronz olacaktı anlaşılan. Yine de alacaktı bunu. Kolunun içine sakladıktan sonra sanki aradığını bulamamış gibi üzgün bir ifade belirdi yüzünde. Çıkarken onu görenler, yanına o hançeri aldığını düşünmediler bile.