20 Kasım 1995
END
Uyuyamıyordum bir türlü. Yatağın içinde bir oraya bir buraya dönüp duruyordum. Sıcak basmıştı birden. Izdırap çekiyordum sanki. Sinirlenmistim artık bir hışımla yorganı üzerimden atıp kalktım yataktan. Kalktığımda ayağım yumuşak bir şeye değdi. Yere baktığımda beyaz bir tüy yumağı gördüm. Bu kücük köpeğim Jacob idi. Yanlışlıkla üzerine basmıştım galiba ayağa kalkarken. Köpeğinde canı acımış olmalı ki acı bir sesle mırıldamaya başlamıştı. 'Özür dilerim' diye fısıldadım ve kucuk başını ellerimle oksadım. Ani bir kararla yürüyüse çıkmaya karar vermistim. Hemen portmantodan ince beyaz ceketimi alıp dısarı cıktım. Dışarısı huzur bozucu derecede sessizdi. Mevsimden dolayıydı galiba. Kışın ortasındayken küçük çocukların gecenin bir saatinde dısarıda saklambaç veya top oynayarak cırlamalarını beklemiyordum ya. Bos sokaklarda boş düşüncelerle yürümeye başladım. Kalbimde beynim de o kadar boştu ki.
Yürürken sokak lambalarının son buldugu cıkmaz bir yola denk gelmistim.Tam geriye donecektim ki bir anda aklıma o kadar çılgınca fikirler gelmeye basladı ki birden tum hepsi belirdi karşımda her yer kıpkırmızıydı.Hepsi feryatlar icinde bağırıyorlardı fakat içinde en güclü olanı İsabeldi:
-Hahaha! Katilim olacakmıssın demek ki senin karsında çaresiz insanlar gibi ağlayıp zırlayıp merhamet isteyeceğime acı icinde ölüşümü beklerim !
Ellerine baktıgında kan gördü aniden bağırmaya başladı bir katil bile ne kadar kalpsiz olsa da onunda ic sesi vardı. Bu acıyla daha fazla ne kadar yaşayabileceğimi bilmiyordum. Ölsem bile cehennemde bundan daha az azap çekeceğimi düşündümm. Aslında Isabel'in kalbine dogru hancerimi saplarken bir yandan da kendime saplıyordum. Çift taraflı bir hançerdi bu. Karşımdakine zarar verirken bir yandan da kendi kalbime zarar veriyordum, kendi kalbimi yok ediyordum aslında. Zamanla onu daha da kaybederek en sonunda yok ediyordum. Aslında o kor hançeri Isabel'e saplarken kendimi öldürüyordum içimdeki duyguları yok ediyordum aslında. Gün geçtikçe aldığım darbelerden hissizleşecektim...
Tek duydugu şey Isabel'in acı dolu çığlıkları ve elindeki hançeri ona dogru acımasızca saplarken ki çıkan sesti...Gözlerimi kan bürümüştu adeta. Kan isteğiyle yaşıyordum... Gerçekten neden yapmıstım ki bunu ona? Tatmin olmuyordum bir türlü daha çok kan istiyordum daha çok intikam daha çok kan... O Isabelı bıçaklarken bıle yüzündekı ifade değişmemıstı hala gülüyordu acımasızca.Ağzından cıkarken kı tek kelıme can verırken ızdırap ıcınde:
-Intıkamımı alacagım.
Sonrası ise simsiyah bir bosluk.
Gozlerini actıgında kendini bir depoda buldu. Saate bakma gerekliligi hissetti bir an. Buda neydi !! Kac gundur buradaydı 10 mu 12 mi beyni durmustu sanki düşünemiyordu. Kimse merak etmemiş miydi onu adını bile anmamıslar mıydı ?
Titrek ellerinden destek alarak yerden kalktı. Bagırdı:
[color=lightpink-Kimse yok mu ? Heeeyyy !! Nerdeyim been ?![/color]
Ses yoktu. Etrafa bakınmaya basladı. Ne bir ayak izinden ne de orada birinin yasadıgına dair bir iz vardı. Sadece depoda igrenc bir koku vardı. Ve ilerledikce kokunun kaynagına yaklastıgını hissediyordu. Biraz daha ilerledi ve kırık dokuk bir kapı gordu kapıya yaklastı uzerinde kanlı parmak izleri vardı kapının koluna dokundu.Bir an bastıracak cesareti bulamadı kendinde. Elini hızla cekti derin nefes aldı.Kalbi hızla carpıyordu ve kulakları ugulduyordu. En sonunda kapıyı actı ve bakakaldı gozlerini kapattı ve ardarda acı dolu feryatlar yukseldi bedeninden. Bir cok ceset yıgılıydı igrenc odada. Kafası catlayacak bicimde acımaya baslamıstı. Bir anda kafasını iki elinin arasına aldı ve yere comeldi.Acı dolu bir feryat cıktı agzından. Tehlikenin geldigini hissediyordu. Korku onu bir mengeneye sıkıstırmıs,hem kollarını ve bacaklarını beceriksizce uzatmasına neden oluyor,hem de onun hareketlerini kısıtlıyordu. Kaçmak,koşmak... Yapabilecegi baska bir sey yoktu.
Basarısızlıga ugradım.
- 2 -
Ona ait olmadıgını hissettigi bu zihni korkunc guclu ve berraktı. Bu nedenle denetiminden kurtuldu ve bagımsızlıgına ulastı. Onun hayatının son anı olan o cehennemin icine dusmustu
O kadar karanlıktı ki,hicbir sey goremiyordu.Onunu goremiyordu.Ellerini ileri dogru uzatıyor fakat goremiyordu. Kör gibi kosuyordu ve onu izleyenlerin ayak izlerini duymaya calısıyordu. Ama kulakları oyle ugulduyordu ki,baska hic bir sey duyması mumkun degildi.
Soguktu suanda onemi yoktu fakat acı veriyordu.
Gozleri dehset dolu yaslarla doldu.
Simdi tam arkasındaydılar ayak seslerinden anlayabiliyordu:
-Yalnızım.Yenildim.Sesleri midemi bulandırıyor.Biri beni sakinlestirmeye yavaslatmaya calısarak,'Bir sey yok,bir sey yok diye yalan soyluyor. Bir baskası beni uyarıyor,'Dikkatli ol.'
Lutfen diye bagırıyorlardı'İleride teklike var!'
Kafamın icinde bagırıyorum Tehlike arkada. Ama anlıyordu. Koridorun ucunda,nereden geldigi belli olmayan soluk bir ısık vardı. Duz duvardan veya kilitli bir kapıdan degil, cıkısın olmamasından korkuyordu. Orada simsiyah bir delik vardı.
Bir asansor boslugu. Terk edilmis,boş. Bu depo gibi lanetlenmis.Bir zamanlar bir depoydu simdi ise onun mezarı olacaktı.
One dogru atılırken bir rahatlama hissediyordu. Bir yol vardı. Kurtulmak icin degil fakat kazanmak icin sadece bir yol var.
Delik beni karsılıyor ve kosarak icine giriyorum.Bosluk beni yutuyor. Bacaklarım gucsuz ve ise yaramaz haldeler. Ellerim havayı avucluyor. Tutunacak bir yer arıyorum.
Sonra sadece acı duyuyorum...Hersey acıya donusuyor.
Durdurun sunu.
Acı icinde,kendi kendime,yeterince yuksek soyleyemedim,diye fısıldıyorum.
Bu acı ne zaman bitecek? Ne zaman?
Gozleri huzursuzluk icinde son kez kapanırken gozunun onune tek bir yuz geldi.Bu yuzu ,milyonlarca yuz arasında olsa bile tanırdı.Herseyin sebebi !
Kararlı yuzu sert bir dıkdortgen seklindeydi. Derisinin altından guclu kemikleri belli oluyordu. Rengi altına calan acık kahverengiydi. Sacları teninden biraz acıktı.Aralarındaki acık sarı cizgiler saclarını aydınlatıyordu adeta. Gozleri ise yuzune yerlestirilmis iki deniz gibiydi.
Gozlerinin etrafında ise ince cizgiler vardı.Bu cizgiler gulumsemekten ve guneste gozlerini kısmaktan olmustu. Acaba oda kollarının arasında can verirken acı cekmis miydi boyle? Birden gozleri yaslarla doldu. Bogazında birseyler dugumlenmisti. Acı icinde dudaklarını disledi gozyaslarının gozlerinden yanaklarına dogru suzulmesini engellemek icin. Hayat neden boyle acımasız olmak zorundaydı. Neden en savunmasız oldugu anlarda vurmalıydı onu arkasından. Onun yasadıkları olumden cok daha derin cok daha sessiz ve soguktu. Hayat ona yine beklemedigi bir anında can alıcı oyununu oynamıs aglarına dusurmustu yine. Bekler miydi ki boyle bir seyi?! Hayır! O babasına o kadar kotu davranmıstı ki hayatı boyunca yasadıgı herseyden onu suclamıstı. Ama artık olmustu. Nasıl telafi edebilirdi bunları artık cektirdigi acıları... Ona yaptıklarını nasıl oderdi artık... Daha 1 hafta once oldugunu ogrendiginde onun yazdıgı ve biriktirdigi tum mektupları almıs tavan arasına kendini klitlemis hem o mektupları okumus hem de aglamıstı... ''Seni hic bir zaman yalnız bırakmak istemedim hayatım boyunca bunun pismanlıgını yasadım ... Ama biliyorsun Lydia ask kırılgandır ve biz her zaman en iyi bekcileri olamayız ve bazen ask hersey icin yeterli degildir. Hersey icin gercekten cok uzgunum... Ve ben senin ne kadar yanında olamasamda tanıyorum Lydia. Sen cok farklısın digerlerinden,hemde cok... Insanlar sana ne derlerse desinler hic bir zaman aldırma sen degisme hicbir zaman hep farklı kal benzeme onlara olur mu? Sen dogru bildigin yolsa engel ne olursa olsun bedeli ne olursa olsun sonuna kadar,degistirebilecegin birsey varsa devam et, kendi dogrularını yapmaya baslayınca etrafından belki tahmininden cok insan ayrılacak. Bunlar seni yıldırmasın. Onlar daha oncede yanında yoklardı. Sadece varmıs gibiydiler. Bu benim icin gercekten onemli... Ve onemli olan farklı olmak degil tum normallerin arasında farklılıgını koruyabilmektir. Ve sen bunu basaracaksın ben sana tum kalbimle inanıyorum. Sen cok yukseleceksin.Bir gunes olacaksın ve yıldızlar cevrende parlayacaklar.''
Ve son olarak o gulumseyen yuze gulumserken agzından cıkan kelimeler ''Merak etme vedalardan nefret ettigini biliyorum... Zaten bende veda etmeyecegim sana cunku gunesin pencerenden iceri dolup icini aydınlattıgını hissettiginde bil ki o benimdir kızım. Seni cok seviyorum.''
Soguk nefesi bir anda kesildi.
O bircogundan sadece biriydi. Pek cogundan biri... O sabahın erken saatlerinde basından gecenler tum dunyada yasanmaktaydı. Neler olup bittigi bilinebilsede benzerliklerin carpıcılıgı gorulebilirdi, fakat icinde oldugu durumun sadece Lydia farkındaydı. Belki de o acı dolu dalgalı bir deniz gibi olan hırcın kız olayları basitce kavrayan gorusuyle daha karmasık bircok baglantıyı da sezmisti ama kaybolusunun kanıtsızlıgı ile gizem cozulemeden devam ediyordu.
''Gectigimiz hafta bir les cıkmaz bir depoda bulundu. Depo olunun kanlarıyla kıpkırmızı olmustu ve belli yerlerde birseyler anlatmaya calıstıgı tahmin edilen garip simge ve semboller ve nefret belirteci mesajlar yer almaktaydı. CSI tum gizemi arastırmaya devam etmekte.''
CNN, 8 Nisan 1996
''Gercekten hersey icin uzgunum. Acı insanı gercektende cok degistirebiliyor. 1 hafta onceki halimde olsaydım hala suan kendimi tanıyamazdım galiba... Tek bildigim gercekten uzgun oldugum. Ve cıkardıgım seyde tum yasananlardan; Ben sanki olumsuz bir yasamım varmıs gibi davrandım. Yasadıgım saatlerin,gunlerin sınırlı oldugunu yasamın ne kadar guzel oldugunun farkına varamadım Bu yuzden kendim icin onemli olanı hep sona bıraktım. Gercekten bunun vicdan azabına toz pembe hayallerle yasamıs baska bir kızı dayanabilecegini hic sanmıyorum ve guclu olmak... Eger guclu olmazsan her zaman guclulerin yanında ezilirsin. Eskiden bilmezdim kim olduğumu? Ama kim oldugumu artık biliyorum. Aynaya baktıgımda yanımda onu goruyorum o masmavi hayat dolu gozlerini...Ve kucukken toz pembe hayallerle yasamıs ve daha dunyanın acı verici,keskin ve soguk yuzunu hic tatmamıs ve hazırlıksız ve zayıf bir anında hayatın en oyunbozanlıgıyla onu bozguna ugratmıs ve o masmavi hayat dolu gozlerinin ısıltısı sonmus, ve icindeki intikam atesiyle yanıp tutusan pismanlık dolu bir kız goruyorum. Oyle korkunc bir acı vardı ki bu gozlerde aglamak istesem bile aglayamazdım. Nasıl hissediyordum ki? Gogsumu sıkıstıran bogum bogum bir yumruya donusmus duygularımı icimden cıkarmak istiyordum, ancak o kadar butunlesmis ve birbirlerine oyle sıkı tutunmuslardı ki, cekip cıkarmaya calıstıgımda digerlerinin de beraberlerinde surukleyerek dikenli bir tel gibi gırtlagımın arkasına tutunuyorlardı. Eskiden aynada gozlerime bakamazdım cunku kendimi davranıslarımdan dolayı dogru olduguma inandıramazdım. Ama artık tek istedigim daha fazla kan... Icımdeki ofke kıvılcımlarını sondurmenin tek yolu cok daha fazla acı ve cok daha fazla kan...''
Karanlık yuzu acıga cıkmıstı artık. Hic bir aydınlık ne kadar parlak olursa olsun onu yolundan donduremeyecekti. Iyıler hicbir zaman yenememisti yasadıgı 15 yıl boyunca hepsini yavas yavas kaybetmisti. Artık dizginleri eline almanın vakti gelmisti. Hayatına 180 derecelik zıt bir yonde devam edecek, yasadıklarından guc alacak ve her zaman ayakta duracaktı. Artık iyilerin acı ve caresizliklerinden beslenecek hayat bulacaktı. Boyle yasamak cok daha kolay cok daha uzundu cunku... Hayatı boyunca yasadıkları gozunun onundeki en buyuk ornekler onun yasama tum benligiyle daha da sert daha da kuvvetli tutunmasına icindeki buyuk nefretle kana olan tum aclıgını dindirmesine ve her zaman guclu olmasını sagladı.
Gerçek miydi hepsi? Ölmek daha kolaydı onun için. Daha bir kaç gün önce kollarında can veren adam nadıl babası olamazdı. Ona hiçbirşey vermeyen hayatında yüzünü bir kere bile görmediği bir adam nasıl babası olabilirdi? Tanrılık bu muydu? Yıllarca haklarında insanlık dersi verilen yüce insanlar bunlar mıydı? Kendi çocugunu bir köpek yavrusu gibi ortada bırakıp insanların hatalarına ders vemeye çalışan insanlar... Asıl insanlık dersini Eleanor verecekti onlara. O Olimpos konseyine çıkacak Zeus'tan intikamını alacaktı. Bir tanrının kızı olabilirdi. Fakat bunun tek iyi yanı çift taraflı bir hançer gibi babasından aldığı özel güçü ona karşı kullanacaktı.