Kampta gitmeyi çok istediğim bir yer vardı: tarlalar! Evet, evet oralar yasaktı felan ama meyve aşkıyla bu yasağı çiğneyen melezlerden çileklerin gerçekten çok lezzetli olduğunu duymuştum. Bunun sonucunda birkaçının Athena'ya, Bay D.'ye veya Kheiron'a yakalanması da umrumda değildi. Şey yani umrumdaydı da, yakalanmayacağımı düşünüyordum.
Kulübemden çıkarken bayağı heyecanlıydım. Acaba yanımda biriyle mi gitsem, diye düşündüm. Ama kampta pek de arkadaşım yoktu. Kardeşlerimi götürmek de istemiyordum. E, o zaman tek başınasın Evgenia, diye iç çektim. Tarlalara varmıştım bile.
Öf, ama ne güzellerdi! Bir Demeter çocuğu olmadığım için bitkilerden anlamazdım ama bu dolgun çileklerin tadının nasıl olduğu tahmin etmek için dahi olmak gerekmiyordu. Etrafa bakındım. Tarlalarda -şansıma- kimse yoktu. En yakın cephanelik ve ahırlar da öyle. Kendi kendime sırıtarak çileklere doğru ilerledim.
Çileklere yaklaştıkça heyecanım daha da artıyordu. Sonunda eğildim ve yerden bir çilek aldım. Hayatımda yediğim en güzel şey olabilme ihtimali yüksek olan bu meyve, yakalanacaksam buraya gelememe değmişti. Kesinlikle! Tadını anlatabileceğimi hiç sanmıyorum öle güzeldi ki. Kaç tane yediğimi ben bile bilmiyordum. İşin ciddiyetini ancak karnım ağrımaya başladığında anlamıştım. Aceleyle etrafıma tekrar bakındım. Yine kimse yoktu. Bir oh çekecekken ayak sesi duydum. Bir dakika ama etrafta kimse yoktu. Ayak sesleri gittikçe yaklaşıyordu. Etrafa bile bakınamadan hemen en yakın ağaca koştum ve tırmandım. Bu konuda bayağı pratiğim vardı neyse ki. Ağacın bir dalına otururken gelenin herhangi bir ölümsüz olmaması için dua ediyordum. Korka korka yere baktım. Hem eğer beni gören bir tanrıysa ağaca tırmansam ne yazar? Aşağıya bakınca Nemia'yı gördüm. Bana önce dik dik baktı ve sonra kıkırdayıp gülmeye başladı. Sinirlerim bozulmuştu. Demek gelen kardeşimdi! Rezil olmuştum! Nemia'ya öldürücü bakışlar atarken onu yanlışlıkla bir sıçana dönüştürmemek için kendimi zor tutuyordum.
Aşağı indiğimde pek sevgili kardeşim kahkaha atıyordu artık. Kolunu tutup ''Sus kes sesini.'' diye fısıldadım.
''Yaa, peki burada ne arıyorsun?''
''Önce sen ne aradıını söyleyeceksin? Beni mi takip ettin?''
Nemia suratını buruşturdu ama devam etti ''Şey, evet. Kulübeden sessiz sedasız çıkınca merak ettim. Ne o peki çilekler lezzetli mi?''
''Nemia, inan bana bittin sen! Beni ne kadar korkuttuğunun farkında mısın şapşal!''
''Asıl sensin şapşal! Ağaca çıkacağına kolyeni kullansaydın ya?''
Bu sefer ben suratımı buruşturdum. Tabii ya, Empusa Ruhu da vardı. Sadece bir kereliğine de olsa Nemia kazanmıştı. Paçayı kurtarmam gerekiyordu.
''O kolye bir tanrıya karşı işe yaramaz.''
Yine de arkasını döndüğü gibi saçını savurup gitti. İtiraf etmeliyim bayağı havalıydı. Ben de onun arkasından kulübeme geri döndüm.