Marcus Leon Golden

Önlüğümüm önünü çırpmaya birkaç dakikalığına gitmiştim ve bir melez gelmiş, burasının Silah ve Zırh Yapım dersliği olup olmadığını soruyordu. "Hayır değil. Görmüyor musun? Herkesin elinde çekiç, bıçak, gümüş gibi şeyler var." dedim ve bir ocağa doğru yönlendim. Melez de arkamdan geldi. "Buraya eğitim almaya geldin sanırsam. Hemen başlıyalım." dedim ve yerden bakırı aldığım gibi ocağa attım ve konuşmaya devam ettim. "Öğrencilerime 1. düzeyde zırh ve silah yapımını öğretirim. Ben, Hephaistos Oğlu Alex." dedim. O cevap vermeden ismini anlamıştım. Kamp t-shirtünde "1 Numaralı Zeus Oğlu Marcus" yazıyordu. Bakırı elim ile sıkmaya başladım. "Seninle öncelikle silah yapımından başlayacağım. Bir Gladius'a ne dersin?" dedim ve yanıtını beklemeye başladım. Pek konuşkan birine benzemese de lafa girersek akşama kadar burdaydık. Kafasını onaylarcasına salladıktan sonra bakırı ocaktan çıkardım ve konuşmama devam ettim.

Bakırı kurumaya bıraktım. Bu arada Marcus'a birkaç bilgi veriyordum ama bunu anlayamamış gibi gözlerini kısıp bana bakıyordu. Bakır kurur kurumaz elime aldım ve belirli yerlerini kalemle çizmeye başladım. Ocakta bıçakların yanında bulunan satırı kaptığım gibi teker teker çizili bölgeleri kesmeye başladım. "Daima bir silah veya zırhı planlı yaparız. Plansız yaptıklarımı yamuk olur, güçsüz olur ve işe yaramaz. Bu yüzden planlarını yapmalısın." dedim ve satır ile kestiğim yerlere iyice baktım ve odundan bir tutma yerini aldığım gibi köşesine taktım. "Işık hızında yapma garantili." dedim ama ukalalar gibi gözlerimi kapayıp söylemiştim bunu. "Bir de sen yap." dedim ve planı ona uzattım. Emin görünüyordu.

İçeri girdiğimde isminin Alex olduğunu söyleyen Hephaistos çocuğu geldi yanıma. Çocuk beni ocağa götürdü ve hemen başlamamız gerektiğini söyledi. Görünüşe göre buralar bayağı dolu oluyordu. Çocuk yerden bir parça bakır aldı ve ocağa attı. Öncelikle silah yapımından başlamamız gerektiğini ve bir gladius yapmak isteyip istemediğimi sordu. Aslında bunu sadece nezaketten yaptığını da bilmeme rağmen kafamı salladım. Bu arada Alex bakırı çıkarıp kurumaya bıraktı. Alex bana talimatları veriyordu ama ben neredeyse hiç anlamıyordum. Ben silahları kullanmakta iyiydim , silah üretmekte değil. Ama her şey bir gün işe yarardı , kim bilebilir ki ? Anlamayan gözlerle Alex'e baktım. Alex ani bir hareketle eline bir satır aldı. İlk önce beni doğrayacağını düşünsem de satırın üstüne çizgiler çizmeye başladı. "Daima bir silah veya zırhı planlı yaparız. Plansız yaptıklarımı yamuk olur, güçsüz olur ve işe yaramaz. Bu yüzden planlarını yapmalısın." Bir tutma yeri alıp hemen kılıca tutturdu. Sonra da bunu çabucak yapmam gerektiğini söyledi. Bana baktı ve "Bir de sen yap." dedi. İşte bundan korkuyordum fakat kendimden emin bir ifadeyle planı aldım. Önüme kurumuş bakırı koydum ve kalemle plana göre çizmeye başladım. Daha önce sanat dersi de aldığımdan kolayca hallediyordum bir işi. Ama sanatçılıkla silahçılık o kadar farklıydı ki. Planı yaptığımda Alex beğenmemiş gibi dudaklarını büktü. Fakat ben kararlıydım ve işime devam edecektim. Belirli bölgeleri kestikten sonra kılıca bakıp Alex'e gösterdim.

Yardımcı eğitmen olmak için Kheiron'un yanına gitmiştim ve ona derdimi anlatmıştım. Kheiron beni anlayarak bu isteğimi kabul etmişti. Artık Silah ve Zırh yapımı yardımcı eğitmeniydim. Buna çok seviniyordum. Kheiron'a teşekkür ettikten sonra odadan tam çıkacakken benden Alex'i ve Eduard'ı çağırmamı istemişti. Bu isteğini kabul ederek odadan çıktım ve kardeşlerimi bulacağım yere yani dersliklere doğru yürümeye başladım. Büyük Ev'den dersliklere gitmek fazla uzun sürmemişti. Hemen Silah ve Zırh Yapımı Sınıfı'na girdim. İlk önce Ed'i buldum ve ona Kheiron'un çağırdığını söyledim ve her şeyi anlattım. Şimdi sıra Alex'deydi. Alex sınıfın en son bölmesinde bir meleze ders veriyordu. Yanlarına gittim ve "Alex seni Kheiron çağırıyor." dedim. Alex şaşırarak bana baktı ve "Neden?" diye sordu. Ona eğitmen olduğumu ve Kheiron'la konuştuklarımızı anlattım. Alex benim eğitmen olduğuma çok sevindi ve ders verdiği melezi bana bırakarak sınıftan çıktı.

Alex'in bir işi çıkmıştı ve onun yerine yanıma Elena gelmişti. Onunla hiç konuşmamıştık ama iyi arkadaş olabileceğimizi düşünüyordum. Öhöm öhöm, buraya ders için gelmiştim doğru. "Ee, merhaba." Kız gülümseyerek cevap verdi. "Merhaba." Yaptıklarımıza göz attıktan sonra yeni malzemeler çıkardı. Sanırım bu yaptıklarımızı yenilememiz anlamına geliyordu. Buna pek hevesli olduğum söylenemezdi çünkü bu derslikte çok vakit kaybetmiştim ve yeni yeni dersliklere girmem gerekiyordu. Yine de bu dersin zevkli geçeceğini umuyordum.

Dersin nereye kada ilerlediğini malzemelerden çıkarmaya çalıştım. Alex bakırla silah yaptırıyordu ve anlaşılan Marcus biraz bunu kavramıştı. Be ilahi bronzdan silah yapma taraftarıydım. Bunun için Marcus'a "İlahi bronzla yapalım mı?" diye sordum. Aslında bunu soru niyetine söylememiştim. Sadece şimdi ne yapacağımızı söylemek istiyordum. Marcus tamam dedi. Bende bu arada ilahi bronzu çıkardım. Şu an akışkan haldeydi. Bunun silah olabilmesi için katılaşması gerekiyordu. Bu da sadece ateşle olurdu. Marcus'a baktım ve "İlahi bronzu katılaştırmak için ateşe atacağız." dedim.

Elena ile işlediğimiz ders zevkli geçeceğe benziyordu. "İlahi bronzla yapalım mı?" Tamamen kibarlık için söylediği belli oluyordu. "Hayır, bakırla yapmaya devam edeceğiz." demek gibi bir şansım olmayacağı için mecbur tamam dedim. "İlahi bronzu katılaştırmak için ateşe atacağız." Biraz akışkan ilahi bronzu alıp ateşin üstüne koydu. İlahi bronzun akışkan olabileceği hiç aklıma gelmiyordu. İlahi bronz deyince aklıma sadece katı maddeler geliyordu. İlahi bronz katı hale döndükten sonra Elena bir aletle ilahi bronzu aldı ve masanın üstüne koydu. Savaş sırasında silah yapmak için bu kadar şeyi nereden bulabileceğimi merak ediyordum. Yine de bunu dile getirmedim çünkü Elena küstah olduğumu düşünebilirdi. "Peki bunu neyle şekillendireceğiz?"

İlahi bronzu katılaşması için ateşe atmıştım. Bir süre sonra beklediğim gibi katılaştı ve onu ateşten alıp masanın üzerine koydum. Bu sırada Marc "Peki bunu neyle şekillendireceğiz?" diye sordu. "İlk başta soğumasını bekleyeceğiz. Bu sıcaklıktayken şekillendirmeye kalkarsak yanarız." dedim. Sonra masanın üzerine birkaç alet koymaya başladım. Bunlar ilahi bronzu şekillendireceğimiz aletlerdi. İlahi bronzun soğumasını beklerken hepsinin ne işe yaradığını Marc'a anlatmaya başladım. Çok detaya girmiyordum. Çünkü gereken bilgileri öğrenmesi yeterliydi. Daha fazlası bilgi çöplüğünden başka bir şey olmazdı. Zaten görünüşe bakılırsa Marc'da ayrıntı öğrenmek istemiyordu.

"İlk başta soğumasını bekleyeceğiz. Bu sıcaklıktayken şekillendirmeye kalkarsak yanarız." Lanet olsun, ilahi bronzun soğumasını beklemek ölüm gibi gelecekti. Çok sıkılacağımdan emindim fakat Elena buna da çözüm bulmuştu. Aletleri masanın üstüne dizdi ve sırayla anlatmaya başladı. Detayları atlıyordu ve yüzeysel bir biçimde anlatıyordu. Zaten benim de detayları dinleyecek halim hiç yoktu. Elena aletleri anlatmayı bitirdikten sonra "Hey! Sanırım soğudu bu şey!" Elena masanın üzerine baktı ve yüzünü buruşturdu. "Hayır, henüz soğumamış. Biraz daha beklememiz gerekecek." "Lanet olsun, bunu beklemek ölüm gibi geliyor."

"Lanet olsun, bunu beklemek ölüm gibi geliyor." Marcus biraz sabırsızdı ama melezlerin çoğu sabırsızdır. "Biraz daha beklersek eğer sorun olmaz." Bu sırada ilahi bronz çıktığında onu şekillendireceğimiz aleti çıkardım ve Marcus'a gösterdim. "İlahi bronz soğuduktan sonra bunla şekil vereceğiz. Aslında bu işin kolay kısmı çünkü zor kısımları kenarlar ve uç nokta. Sonra da kılıcı bileyip kullanıma hazır hale getireceğiz." Yapılacak veya gösterilecek hiçbir şey kalmadığı zaman ben de oturdum. "Biraz dinlememizde sakınca yok. Zaten sabahtan beri çok yorulduk." dedim. Kısa bir süre dinlendikten sonra ilahi bronz soğumuştu. Marc'a bunu söylediğimde hiç vakit kaybetmeden aletleri aldı ve şekillendirmeye başladı. Bu kadar istekli olması beni memnun ediyordu. Ona bazır yrleri nasıl yapılacağını gösterdim. En sonunda kılıca benzemişti. Şimdi tek bir aşaması kalmıştı o da bilemek. Kılıç hiç keskin değildi. E, bu da işimize yaramazdı. Marc gösterdiğim şekilde bilemeye başladı. Marc'ın en başarılı olduğu yer bileme işiydi. Çabucak kılıcı keskinleştirdi. Ona yeterli olduğunu söylediğimde kılıca baktı. Gerçekten harika olmuştu. Marc kılıç yağmayı öğrendiğine göre artık onu mezun edebiliridm. "Marc artık birinzi seviyeden mezunsun." dedim. Marc buna çok sevindi.


Ders Bitti!