Yerin altına doğru yavaşça iniyorduk. Jessica'ya baktım. Kılıcının kabzasını sıkıca kavramıştı ve her on metrede biraz daha sıkı tutuyordu."Yaklaştık." Dedi Jessica. "Evet." Tedirgin olduğunun farkındaydım. Bir Ares çocuğunu korkutmak, deveye hendek atlatmak gibiydi ama yine de deneyecektim. "Herhalde Cerberus ile ilgili efsaneleri duymuşsundur." Hızla bana döndü."Ne efsanesi?" Bunu öyle bir şiddetle söylemişti ki, asansördeki ölü ruhlar Jessica'ya huzursuzca baktılar. Jessica'nın aksine, yüzlerinde hiçbir ifade yoktu. "Efsaneye göre, kurbanlarının kafalarını koparıp top niyetine oynarmış." Umursamazca gülümsedi. "Ya, öyle mi? Benim için bir sorun yaratmayacağına eminim." Hala korkmamak için direniyordu. "O halde sana onun yanına gideceğimizi söylememin de bir sakıncası yoktur." Memnuniyetle gülümsedim. Yüzündeki dehşeti görmemek imkansızdı.
Asansörün kapıları açıldı. Jessica'nın eli, kılıcının kabzasını sıkmaktan bembeyaz olmuştu. Etrafa yayılan hafif sis tabakası, bu ürkütücü mekanın daha da gizemli görünmesini sağlıyordu. Sis, bacaklarımızın arasından süzülüp asansörün içine dolmaya başladığında, asansörde sadece Jessica ve ben kalmıştık. Dışarı çıktım ve birkaç adım ilerledim. Burada nasıl yaşanılabilirdi ki? Havada huzursuzluk veren bir sessizlik vardı ve bu insanı gerçekten rahatsız ediyordu. Rüzgar olmamasına rağmen, sanki ince bir esinti yüzümüzü yalıyordu. Jessica biraz duraksadıktan sonra bana yetişti. "Hangi sıraya gireceğiz?" Gözlerimi Jessica'nın baktığı yöne diktim. İki ayrı sıra vardı. Soldaki sıraya girenler yargılanıyor ve ait oldukları yerlere gönderiliyorlardı. Ama sağdaki sıra, Kolay Ölüm Sırası'ydı. Bu sırada yargı yoktu. Doğrudan tarlalara gidiyordunuz. "Kolay Ölüm Sırası'na gireceğiz." Ve Cerberus da bizi orada bekliyor olacak, diye geçirdim içimden. Kuyruğun en arkasına geçtim, Jessica da tam önümdeydi. Gözlerimle Cerberus'u süzdüm. Ben de korkmuyor değildim. Bu koca yaratığın yanında olmak bile kalbimin delice atmasına neden oluyordu. Jessica, Cerberus'u görüyor gibi gözükmüyordu. Tüm konsantrasyonuyla ruhların tarlalara geçişlerini izliyordu. Bunu fırsat bilip sıradan çıktım. Cerberus'a yaklaştım. Elim birden cebime gitti. İçinde kırmızı bir top vardı. Zor durumda kalırsam kullanmaktan çekinmeyecektim. Hırlamaya başlamıştı. Nefesimi tuttum ve tüm gücümle patisine bastım. Cerberus, acıyla karışık bir kükremeyle bana döndü."Aaaaahh!" Jessica da Cerberus'unkine yakın bir çığlık atarak yere kapaklandı. Ama Cerberus'un derdi benimleydi. Bana doğru ilerledi. "Bak, bu hiç iyi olmadı işte." Diye fısıldadım. "Bir şeyler yapsana!" Kolaysa sen yap, diye geçirdim içimden. Tamam, yapabileceğim tek şey koşmaktı. O zaman avantajı ele geçirmiş olurdum. Cerberus'a döndüm ve bana bakmasını sağlamaya çalıştım ama o farklı bir şeye bakıyordu. Aklıma top geldi, ona bakıyordu. Cebimden çıkarttım. "Bunu mu istiyorsun, oğlum?" Dikkatle topu izliyordu. Birden topu Jessica'ya fırlattım ve o da refleks olarak topu yakaladı. Cerberus ona doğru ilerledi. Jessica aceleyle kalktı ve topu Cerberus'a attı. Mutlulukla topuyla oynamaya başlayan Cerberus, hiçbir şey olmamış gibi davranmaya başlamıştı. Jessica bana doğru koştu ve tırnaklarını omzuma geçirerek sarsmaya başladı. "Babam aslında hiç kaçırılmadı, değil mi?" Hayır anlamında başımı salladım. Elleriyle yüzünü kapattı. Onu tanımasam ağladığını zannederdim. "Beni bu lanet olası yerden çıkar!" Duymak istediğim son bir şey vardı, ondan sonra buradan çıkacaktık. Benim de buradan hoşlandığım söylenemezdi. "Tek bir şey, Jess... Korkuyor musun?" Deli gözlerle bana baktı. "Tanrım, evet!" Ben istediğimi almıştım. İncisini ona verdim. Aceleyle ezdi ve artık tek başımaydım. İncimi yere koydum ve Cerberus'a son kez baktım. Zavallı, diye düşündüm ve incimi ezdim.
Artık melez tepesindeydik. Jessica çantasını aldı ve bana kötü bir bakış atarak uzaklaştı. Kimseye hiçbir şey söylemeyeceğinden emindim. Söylese bile, alay konusu olurdu. Çantamı sırtımdan attım ve yorgunlukla kendimi Thalia Ağacı'nın altına attım. Daha önce fark edemediğim bir yorgunluk bütün vücudumu sarmıştı. Ben de kafamı ağaca yaslayarak görevimi gereğince yerine getirdiğimi umdum.
RP Bitmiştir.