Sırtındaki ağır çantasını indirmeye hazır bir şekilde kulübesinin önünde dikiliyordu. Başını çevirip, en baştaki kulübelerden biri olan Poseidon Kulübesi'ne baktı. Üvey babasının ondan ne kadar nefret ettiğini merak etti. Tekrar önüne döndüğünde kulübelerinin kapısını inceledi. Annesi, Amphitrite, deniz dibi tanrıçası. Kapısı da inciler ve deniz kabukları ile süslenmişti. Annesinin bir Tanrıça olduğunu öğrendiğinden beri ondan nefret ediyordu. Ama kulübesine hayran olmadan da duramıyordu. Yavaş ve dikkatli bir şekilde, kulübenin kapısını açtı. Bir an, denizin çok dibine doğru yüzüldüğü zaman artan basınç sanki o kulübede daha etkinmiş gibiydi. İlk başta boğuluyor gibi hissetti kendini. Sonra birden rahatladı. Kulübede çoğunlukla lacivert rengi kullanılmıştı. Aslında oldukça büyük bir kulübe olduğu kesindi. Ama henüz Katherine'den başka kimse olmadığı için de, tozlu ve pisti. Kulübenin kapısını kapatıp, içeriyi daha ayrıntılı bir şekilde incelemeye başladı. Neredeyse her tarafın tozlu ve pis olduğu bir gerçekti ama kulübe hala güzelliğini kaybetmemişti. Kulübeye girildiği an, karşısına çıkan yer oturma odasıydı ve koltuklar siyah renkte, deriydiler. Açıkçası oldukça lüks görünüyorlardı ama Katherina, rahatlıklarından o kadar da emin değildi. Koltukların ortasında duran siyah masanın ortasına istiridye konmuştu ama Katherina onun ortasında parlayan şeyi rahatlıkla görebiliyordu. Bir inci. Şaşkınlıktan neredeyse küçük dilini yutacaktı. Hayatında hiç inci görmemişti ama bu kadar güzel olacağını da tahmin etmezdi. Onu incelemek istiyordu ama daha sonra, diye hatırlattı kendine. Sonra duvara odaklandı bakışları. Bir kez daha şok olmuştu. Akvaryum ve balıklar! Tamam, bu olabilirdi. Yine de şaşırmıştı işte. Çantasını koltuğun üzerine bıraktı ve o balıkların yemini aramak için etrafı karıştırmaya başladı. Ellediği her yerden eline bulaşan tozlara iğrenerek baktı bir süre. Yemi bulamayacağını anladığında, elini daha fazla kirletmek istemediği için mutfaktaki muslukta yıkadı ellerini. Bu kulübenin temizlenmesi gerekiyordu, hem de hemen. Ama önce temizlik malzemelerini bulmalıydı. Oturma odasını taradı gözleri. Burada olmadığı kesindi. Koridorda ilerledi, kapıları açtı ve malzeme aradı. En sonunda üst kat olduğunu belirten merdivenlerin altına baktı ve orada buldu. Bir sürü deterjan, süpürgeler, temizlik bezleri. Katherine, sanki bir hazine bulmuş gibi hissediyordu şimdi. İlk olarak süpürgeyi eline aldı ve tozları süpürmeye başladı. Kapıyı açık bırakmıştı böylece biriken tozları dışarı doğru süpürebiliyordu. Oturma odasında, yerleri neredeyse hepsini temizlemişti. O sırada kapıda birinin durduğunu gördü. Konuştuklarında o kişinin kardeşi olduğunu anladı. Daha kendisi geleli çok olmamıştı ama bir tane kardeşi olmuştu bile. Omuz silkti ve temizliğine devam etti. Odasına çıktığında yeni gelen kardeşlerinin sesini duydu. Kaç kişi olmuşlardı ki şimdiden. Dört müydü? Beş mi? Amphitrite, Poseidon'dan intikam mı alıyordu acaba? İç çekti ve temizliğini bitirdi. Aşağı indiğinde temizliğe çoktan yardım etmeye başlamış olan kardeşleri ile tanıştı. Bir süre sonra kulübede durmaktan sıkılıp dışarı çıktı. İlk gününde ormana gidip kaybolmaya niyeti yoktu. Bu yüzden kamp alanında dolaşmaya karar verdi. Sırayla tüm kulübelerin önünde duruyor, onları inceliyordu. Ama gözü hep Poseidon Kulübesinin üzerindeydi. Orada yaşayan üvey kardeşlerini merak ediyordu. Bir süre oturup, oraya bakmaya devam etti. Yeniden sıkılıp kulübesine döndüğünde akşam olmak üzereydi. Kardeşlerine aldırmadan odası olarak seçtiği yere çıktı. Başını yastığa koyar koymaz uyumuştu.