Sonunda Melez Kampı'na gelmeyi başarmıştım. Annem için endişeleniyor olsamda ben ondan uzaktayken daha güvende olduğunu hissediyordum. Kampa girdiğim anda birden etrafım aydınlandı sanki. Bunun sebebini bir türlü anlayamadım ilk başta. Sonradan bu ışığın benim üstümden geldiğini fark ettim. Kafamı kaldırdığım anda bir sembol gördüm. Alevler içinde bir çekiç. Lanet olsun bu Hephaistos un sembolüydü. Ama bunun benim üzerimde ne işi vardı. Acaba bu benim babamın işareti miydi? Bu soru uzun bir süre cevapsız kalmamıştı. Çünkü yanımda duran Bay Pear sembolü görünce konuşmaya başladı. ''Vay dakka bir gol bir. Takip et beni Hephaistos un oğlu. Seni klübene götüreyim.'' Bu da demektir ki ben gerçekten Hephaistos un oğluymuşum. Demekki silahlara olan tutkunluğum bunun yüzünden di. Belkide Hephaistsos un anneme aşık olmasının sebebi silah tasarımcısı olmasıdır. Belki de güzelliğidir kim bilir. Bay Pear ı takip ederek Hephaistos un klübesine vardım. Demekki içeridekiler kardeşlerim di ha. Vay be. Hep tek çocuk olduğum için mutlu olurdum. Ama bu kadar kardeşimin olduğunu görmek beni şaşırtmıştı. Birçok kardeşim vardı. Aralarından bir tanesi bana doğru yürüdü ve kendini tanıtttı. ''Merhaba. Ben klübe lideri Eduard R. Longrange. Klübemize hoşgeldin kardeşim.'' ''Merhaba bende Aima Pageton. Hoşbulduk.'' Ardından Eduard bana yatağımı gösterdi ve bu sırada Bay Pear klübeden çıktı. Buraya kısa sürede alışacak gibiydim.
Konu: Kampta İlk Gün 
C.tesi Ocak 08, 2011 2:04 pm