Vay canına burası bir harika! Her tarafta elinde kılıç, sırtlarında yay ve ok takılı bir sürü melez vardı. Şaşkınlık içinde etrafıma kulübeme doğru ilerliyordum. Kamptaki kardeşlerimden Raina bana etrafı gezdirmişti. Bu arada Hermes’in çocuğu olduğumu öğrenmiştim. Gene de hala bir şeyler biliyor sayılmam. Kulübelerin yaklaşmıştım ki tuvaletten birinin sırılsıklam çıktığını gördüm. Şaşkınlıkla kızın yanına koşup “Hey sen iyi misin?”dedim. Kızın mavi gözleri ve kumral saçları vardı. Bana sadece ağlamaklı bir bakış atmakla yetindi ve gitti. Tamam cesurdum. Ama bir o kadar da aptaldım. Yutkunup tuvalete doğru ilerledim. İçerde iri cüsseli, beni her an öldürecekmiş gibi bakan bir kız vardı.
“Merhaba ben Hermes’in oğlu Seth Mason Black. Demin buradan sırılsıklam halde bir kız çıktı. Ne oldu ona?” Kıza elimi uzattım ama elim havada kalınca geri çektim. Kız sırıtıp “Bende Hermia Aigian Cocteau. Ares’in kızıyım. Bu arada sen hangi kızdan bahsediyorsun?”dedi. Demek Ares’in kızıydı. Biranda aklıma Ares’in savaş tanrısı olduğu aklıma geldi. Demin ki kız, Ares çocuğu, Tuvalet. Tanrılarım! Nasıl bir yere düşmüştüm ben böyle.
“Şey… Sa-Sanırım ben yanlış görmüşüm. So-Sorun yok.” Birkaç adım gerileyip kapıdan çıkacaktım. Hermia çevik bir hareketle kapıyı kapatıp “Bende zaten sorun var dememiştim. Değil mi?”dedi. Şimdi burda sıkışıp kalmıştım ne harika! Hermia ellerini kıtlatıp “Gel bakalım Hermes çocuğu sana tuvaletleri gösteriyim.”dedi. Korkudan düşüp bayılsam yeriydi. Kekeleyerek “Ha-Hadi a-ama. A-a-aklımdan ge-geçeni ya-yapmayacaksın değil mi?”dedim. Bana yalnızca sinsice gülümsedi.