Summer'la anlaşıp, babamın sarayına gitmeye karar verdik. Düşündükçe içim bir tuhaf oluyordu. Babamın Sarayı! Kulübeye doğru ilerlerken annemin son sözleri aklıma geldi, ''İçinde her zaman bir prenses olduğunu biliyordum.'' Sanırım başından beri herşeyi biliyordu. Annem vedaları sevmezdi ve bu da onun işiydi. Onu çok özlemiştim. Şimdi de yıllardan beri görmediğim babamı ziyarete gidiyordum. Kulübeye vardığımda hemen odama yöneldim, eşyalarımı hazırladım, üzerimi değiştirdim ve çıkmak üzereyken aklıma çekmecede duran elmas yüzük geldi. Suyun altında işime yarayacağını düşünerek geri döndüm ve çekmeceden alıp parmağıma taktım.
Dışarı çıktığımda Summer henüz gelmemişti. Athena kulübesine doğru yürüdüm ve kapıda karşılaştık. ''Eee? Hazırız dimi?'' diye sordum. Summer heyecanla, birazda ürkek bir sesle ''Evet sanırım hazırız.'' deyip gülümsedi. Ona cesaret verecek bir gülümseme takındım ama içten içe kendimi yiyip bitiriyordum. Az konuştuğumuz yürüyüş sonunda Long Island kıyısına vardık. Summer suya korku dolu gözlerle bakıp, konuştu. ''Suyun altında uzun süre nefessiz nasıl duracağız?'' Ona yüzüğü gösterdim, ''Bunun sayesinde. Yüzüğüm suyun altında nefes almayı sağlıyor. Suya girince sana bir hava baloncuğu yaratacağım ve sonra ver elini Poseidon'un Krallığı!'' diyerek güldüm. Summer'da bana katıldı ve ayakkabılarımızı çıkarıp suya doğru yavaş yavaş yürüdük.