Tanrıçam herkes renklendirmiş ama bu bilgisayarda renklendirme bölümü göükmüyor bu yüzden yapamadım
“Karl, Karl hemen uyan.” Gözlerimi açtığımda Rob bana kızgın kızgın bakıyordu. Derste yine uyumuştum ve benim yüzümden başı yine yanacaktı. Bana sinirli bir şekilde “Hey adamım seni Bayan Marget az daha fark edecekti. Beni böyle bir duruma bir daha sokarsan kötü olur.” dedi.Bense sadece gülüyordum.Gördüğüm rüyalar yüzünden gece uyuyamamıştım ve tabi şu lanet olası dehb. Rob’a “Sakin ol” dedim gülerek. Ama bana öyle bir baktı ki gerçekten bir an korktum. Sonra nefret ettiğim bir ses bize bağırarak: “Peter Brown ve Robert Fin dersi dinlemeyecekseniz çabuk dışarıya” dedi. Bu kadın bir kere de bana Karl dese ne güzel olurdu. Yine gözlerini bana dikmişti. Rob hemen ayağa kalkıp “Özür dilerim Bayan Marget, bir daha yapmayacağız.” diyerek durumu düzeltti. Sonra da oturarak kadına anlamadığım bir dilde bir şey söyledi. Rob gerçekten garip biriydi ama şimdiye kadar ki en iyi arkadaşımdı ve hep öyle kalacağını umuyordum.
Okula gelen yeni öğrenciler dikkatimi fazlasıyla çekiyorlardı. Adları Anna,Taylor ve Diego’ydu. Ancak tanıtığımız zaman Diego’yla bir an göz göze geldik ve içimde birden soğukluk hissi belirdi. Bu çocuklarda bir gariplik vardı. Sonra Anna arkasını dönüp bana baktı ve yüzünde korkun bir gülümseme belirdi. Hemen kafamı çevirdim. Rob’a “Sence de bu çocuklarda bir gariplik yok mu?” dedim. Rob “Ben de şüpheleniyorum ve işler bence yolunda gitmiyor ama neyse sen işine bak adamım” dedi.
Okul bitmişti ve Rob’ la biraz okulun spor salonunda basketbol oynuyorduk. Rob topallamasına rağmen iyi atış atıyordu. Bir süre sonra yeni gelenlerde sahaya indi. Naziklik olsun diye topu Diego’ya atıp “Merhaba” dedim. Diego ise topu sertçe Rob’a attı ve anlayamadığım bir şeyler dedi. Anna’nın gözleri birden iki alev topuna dönüştü. Diego’nun kalıbı bir anda büyüdü ve 2.5 metrelik kocaman bir canavara dönüştü. Taylor ise başka bir şeye. Çok korkmuştum. Bir anda çığlık attım. Rob öne atıldı ve bana bağırarak “Hemen çantandan eldivenlerini çıkar ve tak” dedi. Hatırladım. Annem ölmeden önce bana hep “Bunları yanından sakın ayırma, bunlar seni kurtaracak” diyordu. Çantamdan eldivenimi çıkardım ve elime taktım. Ama hiçbir şey olmadı. Sonra içgüdüsel bir hareketle elimi sıktım. Elimde bir anda 1,50 metrelik altından bir kılıç belirdi. Bu arada Rob basketbol toplarını canavarlara atıyordu. Sonra bana “Eğil” diye bağırdı. Hemen kafamı eğdim. Kafamın üzerinden bir ateş topu geçti. Anne (aslında canavar) birkaç ateş topu daha savurdu ama bir şey olmadı. Rob bana “Kaçmalıyız” diye bağırdı. Hey hey o da neydi öyle? Rob’un ayakları oldukça kıllı ve nasıl anlatsam acayip bir hale dönmüştü. Hemen kaçmaya başladık . Canavarlar da oldukça süratli bir şekilde geliyorlardı. Sonra birden içeriye Bayan Marget girdi. Korkudan bembeyaz oldu. Taylor onun üzerine doğru yürümeye başladı. Rob’a “Onu yalnız bırakamayız.”dedim. Rob bana “O sis yüzünden canavarları göremez ama başına bir şey gelebilir.” dedi. Hemen döndüm ve Taylor’a doğru koştum. Canavar Bayan Marget’i tam yakalayacakken onun beline kılıcımı sapladım. Taylor bir anda toza dönüştü. Arkamı döndüğümde aniden bir ateş topu üzerime doğru geldi. Kılıcımla ateş topunu savurdum. Bayan Marget çoktan kaçmıştı. Hemen Rob’un yanına koştum. Rob kolundan yaralanmıştı. Bana sorun olmadığını söyledi. Koşmaya başlayacaktık ki artık kaçamayacağımızın farkına vardım. Çünkü eskiden Diego olan Dev kapının önünü kapatmıştı. Anna alev topları atıyordu. Biz ise canımızı kurtarmaya çalışıyorduk. Aklıma bir fikir gelmişti. Rob’a hemen en köşeye koşmasını istedim. Çünkü köşe tarafların üzeri tuğla değilde naylonla kaplıydı. Rob dediğimi yaptı. Aslında hemen kaçmanın bir yolu vardı ama bu canavarlar burada kalıra çok kötü şeyler yaparlardı insanlara. Bu yüzden onları yok etmeliydik. Hemen kapının yakınındaki kolonun önüne geçtim ve Anna’ ya Bir top fırlattım. Anna çok sinirlenmişti ve elinde kocaman bir alev topu belirdi. Planım düzgün gidiyordu. Anna alev topunu benim üzerime fırlattı.Hemen kenara çekildim ve alev topu kolonun üzerine isabet etti. Kolon büyük bir gürültüyle yıkıldı ve kapı bölümünün tavanı çöktü. Dev Diego ise tavanın altından kalarak toza dönüştü. Geriye Anna kalmıştı. Hemen yanımdaki basketbol topu sepetlerini üzerine fırlattım. Yüzlerce top canavarın üzerine doğru gidiyordu. Canavar ne yapacağını şaşırmıştı. Bu arada ben cebimdeki küçük aynayı çıkarttım. Aynayı kırıp camını tavandaki büyük led lambanın ipine fırlattım. İp oldukça kısaydı ama cam parçası isabet etti. Lamba yaratığın üzerine düştü ve paramparça oldu. Anna’nın da yok olduğu kesinleşmişti. Hemen Rob’un yanına koştum. Tavan onun da üzerine çökmüştü ama tavan oranın tavanı naylon olduğundan sadece üzerine düşmüştü. Hemen naylonu kılıcımla kestim ve içinden çıktık. Dışarıda bir sürü polis vardı. Hemen fark ettirmeden kaçtık. Rob’un motoruna bindik. Başım ağrıyordu ve çok yorulmuştum. Motorla hızla uzaklaştık. Rob’a “Nereye?” diye sordum. Rob bana “Melez Kampı’na” dedi. Beynim iyice sulanmıştı. Yolun ortasına kustum. Sonra kafamı Rob’a dayayıp gözlerimi kapattım. Bu olanlar bana çok fazla gelmişti.
Gözlerimi açtığımda bir tepeden yukarı çıkıyorduk. “Nerdeyiz” dediğim zaman Rob bana “Melez Kampı’ndayız dedi. Tepeyi aştığımız zaman cennet gibi bir yere gelmiştik. Burası çok güzeldi. Sonra motordan indik. Rob beni bir eve doğru çekerek götürdü. İçerde bir adam vardı fakat bu adam değildi galiba. Çünkü gövdesinin altı bir beyaz attı. Bana “Melez Kampı’na hoş geldin.” dedi. “Ben Kheiron, Melez Kampı danışmanı, sen de Peter olmalısın” dedi. “Bana Karl der misiniz?” dedim. O da “Peki Karl” dedi gülerek. Beni bir koltuğa oturttu ve olanları sordu. Ben ağzımı açmadan Rob her şeyi anlattı. Beni oldukça övdü.Kheiron’da bana olan bu şeyleri anlattı. Demek ki ben bir tanrının oğluydum. Bu nasıl olurdu. Demek ki annemin bana hep babamın öldüğünü söylemesi bu yüzdendi. Sonra Kheiron Rob’a beni melez kampında gezdirmesini söyledi. Robert’le dışarı çıktık. Rob bana heryeri gezdirdi. Sonra bana eldivenimin her zaman elimde kalmasını söyledi. Arena’nın yanından geçerken orada benim yaşlarımda bir çok çocuk kılıçlarla savaşıyordu. Burası muhteşem bir yerdi. Sonra beni 11 numaralı kulübenin önüne götürdü. Bana yemeğe kadar burada kalacağımı söyledi.İçeriye girdim. Tüm çocuklar beni karşıladı. Bana bir yatak gösterdiler. Kafamı yastığa koydum ve gözlerimi kapattım. Güzel bir uykuyu hak ediyordum.