Rüya gördüğümden emindim. Beynimin bir kısmı uyanmam için beni dürtekliyordu. Ama beynimin çok fazla yorulmuş ve dirençsiz kısmı uyumam için yalvarıyordu.
Rüya gördüğümden eminliğimin sebebi annemdi. O ben 9 yaşımdayken ölmüştü. Beynim beni hayrete düşürecek bir Deja-Vu hissiyle bu anıyı tekrar ayaklandırıyordu. Öyle ki annemi ölürken izlediğimde kalbimde oluşan sıkışmanın aynısı şimdi kanımla birlikte pompalanıyordu. Küçük bir beş dakikada herşey gözümün önünden aktı. Rüyalar alemi beni büyülü yolculuğuna hazırlamasıyla işte burada 7 yaşında bir çocuk umutla resital dışına,seyircilere, bakıyordu. O çocuk kimmiydi? Bendim... Evet, ben bir balerindim. Annem beni oyalanmam için baleye yazdırmıştı çünkü işlerinden dolayı asla ve asla benimle yeterince ilgilenimiyordu. Büyükkannem Ilorio, büyükbabam Tomy aort kapağı işlemez hale gelince ölmüştü. Doktorlar bunun için üzgündü. Ama kabak gibi ihmaldi işte. O beni çok severdi ama ben annemi istiyordum. Adil olmayan onunla çok zaman geçirememiştim. Resitallerime hep geç kalırdı. Doğum günüme bile gelmezdi. Ben 9 yaşındayken annem benim çok ağlamama dayanamamıştı.
Söz ver!Yemin ederim ki geleceğim Bree, tatlım. Söz.Tabi ki gelecekti. Büyükannem aradığında arabadaydı. İnandırmak için bana yolda giderken çıkan sesleri dinletmişti.
Geliyorum bebeğim. E-9 kavşağını geçtim.Ve resitaldeydim. Ve annem yoktu...
Bree! Koş, gidiyoruz. Taksiii!Büyükannem lafı azıma tıkarak resital çıkışı beni koşturdu. Ne oldu demeye fırsatım yoktu. Beni taksiden indirdi ve E-9 kavşağının az ilerisinde Citroén marka bir araba parçalanmıştı. Önünde bir yük kamyonu vardı. Annem, Symfony, başı direksiyona dayalıydı. Bileklerinden kanlar akıyordu. Mavi gözleri açıktı. Ölüme bu denli yakınken çok korkmuş olmalıydı.
Eğer, anneme hızlı olması için baskı yapmasaydım, gelmesi için onu tehdit etmeseydim bütün bunlar olmayacaktı. Rüyam bu gerçeğe acıyla baş salladı. Ve şimdi okuldaydım. Zil çalıyordu. Beynimi-
Beynimde mi? İyi de...?
***
Büyükanneeeeeeeee!!!Kalkma zamanı uykucu. Okula gitmen lazım.İyi de neden saati kulağıma dayıyorsun ki. Tam da rüya görüyordum.Hızlı soluk alıp veriyordun Ran. Korktum. Uyanmayınca saati kulağına dayadım. Désolé...Fransızca derslerin iyi gidiyor galiba? Ne bu Désolé falan?Bree έτοιμα γεύματα! Τώρα δεν παίρνουν νερό ψεκάζεται στην κατ 'αποκοπή.Hey, hey! Yavaş ol kızım! Üstüme su püskürtmenin hiç gereği yok. Kahvaltıya iniyorum.Hemen ayağı kalktım ve Deja-Vu hissinden kurtulmak için dua ettim. Büyükannem bana hayretle bakıyordu.
Hemen elim saçlarıma gitti. O kadar kötü gözükemezdim ,değil mi? Suratımı buruşturdum. Büyükanneme nedeni sormak için azımı açtım ama o benden hızlı davranıp konuştu:
Az önce hangi dili konuştuğum hakkında bir fikrin var mı?Az önce ,Bree yemek hazır! kalkmazsan üstüne su püskürteceğim, diye beni tehdit etmişti. Birşey demeyince büyükannem sustu ve
Afedersin Ran, canım. Sanırım bende bir problem var. Bir daha geç saatlere kalıp turşu yemek yok.Güldü ama içten değildi.
***
Evde çıkarken büyükannem beni tuttu.
Büyükanne yeter! Boğulaca-kammm!Azıma kocaman bir lazanya tıktı. Arkasına sarmayı verdi.
Sağlıklı beslenmelisin Ran. Hastalanmanı istemiyorum. Şunu da al.Doktor ,sağlıklı beslensin, dedi! Kızınızı sağlıklı beslenmeyle ölümüne işkence edin demedi.Madem öyle şimdi git Ran. Benimde işim vardı zaten. Ona fazla ağır kaldırma diyemezdim elbette. Yaşına göre çok iyiydi öyle ki 35 lik bir adamı tavlayabilirdi. Texaslı Madonna. Bu fikre içten içe güldüm. Okulun kapısına gelirken o kadar dalgındım ki bir elin belimi kavradığını göremedim.
Yanlış yön!İşte bu ses beni herşeyden kurtardı. Dalgınlığımın yerini sevinç ve midemdeki doluluğun yerini kelebekler aldı. Ela-kahverengi gözlerini bana dikip dudağıma küçük bir öpücük kondururken benim kalbim step dansı yapıyordu.
Günaydın. Seni korkuttum mu? Kaşlarını çattı ama gözleri aynıydı. Sevgi dolu.
Tabiki hayır Drew. Sadece dalmışım. Ben...günaydın.Bana anlaşılmaz bir biçimde baktı. Birlikte yürümeye başladık. Nereye gittiğimizi bilmiyordum.
Hey! Nereye gidiyoruz?Gülerken onu izledim.
Gidiyoruz, pek doğru bir kelime sayılmaz, aşkım. Gidiyorsunuz. Agatha birazdan gelir.Agatha Kathleen benim en yakın olan arkadaşımdı. Ama yinede aklım karışmıştı.
Nereye?Unutkanlığın üstünde. Müze gezisi, hatırladın mı? Senin şu Tanrı ve Tanrıçalar hakkında çok iyi bir deneyim.Hatırlamıştım! Mrs. Coogan bize Bright Museum'u (Aydınlık Müzesi) gezdirecekti. Hemen saate baktım. Tanrılar ve Tanrıçalar adına geç kalmıştım yada ben çok salaktım. Saatime su kaçırmıştım ama hala kolumdaydı. Çıkarım saati çöpe attım. Drew'e dönüp saatin kaç olduğunu sordum. Bana hala 15 dakikam olduğunu söyledi. Mrs. Coogan işte geliyordu. Ne yaptığını çözemediğim bir harekette bulundu. Drew bana bakıp
Coogan çağırıyor Rannie. Gitsem iyi olacak. En sevdiğim gülümsemesini takındı ve elleri iyi olduğunu göstermek istercesine OKEY işareti yaptı. Göz kırptı ve koşarak Coogan'ın yanına gitti. Mrs. Coogan.
Ve ben...ben...ben yine sessiz ve yanlız kalıp Agatha'nın gelmesini bekledim.
***
Vaaaaaaaaaaaaaaaaaaavvvvvvvv! Şuna bakın millet! Athena'yla dans ediyorum! Merhaba Tanrıçam.diyip heykelin önünde referans yaptı Brain.
Bay Carpio! Athena'yla dalga geçemezsiniz, onunla dans edemezsiniz veya müzeye zarar verecek küçük bir harekette bile bulunamazsınız! Beni anladınız mı?!Üzgünüm Mrs. Coogan. Özrünün altında bıyık altından gülümsemeside yatıyordu.
Benden değil Athenadan özür dileyin! Şimdi buraya geliş nedenimizi kim söyleyecek?Sınıfın ineği Sue Porheline not defterine sarılı elini kaldırdı. Mrs. Coogan hayal kırıklığıyla devam etmesini söyledi.
Nedenimiz, efendim, Tanrı ve Tanrıçaları daha yakından tanımaktır. Belkide bizi buraya Yarı-Tanrılar için getirdiniz. Çünkü onlar hakkında pek bir şey bilmiyoruz. Ve onların çocuklarının şimdiki zamanda yaşadığı söyl- Uzun süreceğe benziyordu. Kulaklığımı kulağıma dayayıp 4 çellolu adamı dinlemeye koyuldum. Mrs. Coogan bana baktığını fark ettim ama yasak değildi. Sue'nin azı hala çalışıyordu. Belli ki konuşuyordu hala! Agatha yanıma gelip saçımı çekti ve sonra kulaklığımı.
Ona, Hey Ne oldu demek istiyordum ama Mrs. Coogan konuştu:
Çok teşekkür ederim Bayan Carter. Ve Bayan Williams? Umarım sorulan soruları gerçekten duymamışsınızdır. Sue'ya bakınca hala dudaklarının kıpırdadığını gördüm. Aman Tanrım! Bana soru soruyormuş!
Kuru bir sesle
Hayır Mrs. Coogan. Sizi duymadım. Eğer soruyu tekrar sorma nezaketini gösterirseniz..?Bana bakıp bir süre düşündü.
Seri sorular Bayan Williams! Soru 1! Athena doğumu?!Zeus'un kafasında belirdi! Düşünceden ibaret güçlü Tanrıça.Soru 2! Kronos'u kim-kimler durdurdu?Oğulları! 3 Büyükler. Zeus, Poseidon, Hades!Paylaşım nasıl oldu?Kura ile. Zeus gökleri aldı, Poseıdon okyanusları, Hades yeraltını.Sorularım gösterişsiz. Daha fazla sorardım aslında: Afrodit kemeri, Hermes pohçası, Hephaistos Kılıcı... Bunları bilmelisin. Sözlerindeki tekil ifade kendimi rahatsız hissetmeme neden olmuştu.
Kaçıp gitmeyi düşündüm. Ama kapıya bakmamla kumral saçları fark etmem bir oldu. Bakmadığımı sandığı bir an bakınca onun Drew olduğunu anladım. Gülmemek için kendimi tuttum. Bu bir süpriz miydi? Ve birden Mrs. Coogan haykırdı.
Bay Carpio! Size ne demiştim ben? Brain Hermes heykelinin ayaklarına tırmanmış gökyüzüne bakıyordu.
Efendim...ben. Arabalar hareket ediyor ve... Ve Brain bayıldı.
Yanına koşan kalabalığı geçip pencereye baktı. Herkes arabaların kendi kendine hareket ettiğini söylüyordu ama oradaki uçan şeyleri gördüğümde ya bende bir sorun olduğunu düşündüm yada onlar 7-12 Miyoptu. Öyle bir derece varsa gerçekten durum aciliyattan ölüyordu! Uçan yaratıklardan birisi bana bakıp azını ayırdı.
***
Bay Coogan herkesi saklayamayacağını söylüyordu. Drew in yanında olduğunu göremedim ama birden konuşmuştu.
Efendim sadece kız gerekli. Diğerlerine zarar veremez. Coogan onaylarcasına başını salladı. Kız dedikleri kimdi ve Drew in sevimli halini kim gasp etmişti? Drew kolumu tuttup beni koşmaya zorladı. Coogan koşarak yanımıza geldi. Bir daha veletlerle uğraşmayacağım, dediğini duydum. Drew e sokulup
Neler oluyor? diye sordum.
Seni kaçırıyoruz. Bu kadar mıydı yani?! Peki ya büyükannem? O da gelecek miydi?
Dur! Nereye? Büyükannem-?Coogan! Gitmeliyiz. Sende endişelenme Rannie. Büyükannenin olanlardan haberi var. Sana bir not iletmem için sana mektup bile yazdı. Neeeeyyy?
Coogan kınından bir şey çıkardı.
Al bunu Ran. İhtiyacın olacak. Bana vberdiği hançere baktım. Elimi değdirecektim ama Drew elime vurdu.
Bu Kan Çalan hançeri Ran! Dokunursan senin büyü gücünden zaafından ve tabiki de kanından beslenir! Müzenin dışına doğru sürüklendim. Ne olduğunu anlayamadan Drew bağırdı:
Herkes gitmiş! Ama Ranın kokusu güçlü Neomi'yi çağırmalıyız!Gökyüzünde takip edilirsiniz. Artemis Avcısı Demetria'yı çağırmalıyız.Drew yanımdan ayrılıp büyük fıskıyeye ilerledi.
Artemis Avcısı Demetria! Ve o anda gördüğüm en güzel gökkuşağının içinden zeytin yeşili teni olan bir kız belirdi. Drew sadece tek bir cümle söyledi
Zamanı geldi.***
Dışarısı çok soğuktu. Eylül ayında olsak bile. Demetria adındaki kız gelmişti. Artemis derken (şaka yaptıklarına emindim) konuya fazla düşmedim. Kesin Dream TV de çıkan Scare Tactick teydim. Drew beni bir karavana bindirdi. Demetria karavanın üstüne çıktı. Uçan şeyleri vurmak için. Ve arabayı Coogan sürüyordu. Birden Drew deki soğuk tavırlarını anımsadım. Gerçekten acı vericiydi benim için. Mektubumu hatırladım ve ondan istedim. Büyükannemden hiçbir not gelmediğini söyledi ama haberi olduğu konusunda güvenimi kazanmaya çalıştı.
Tüm bu saçmalıklarda neyin nesi? Coogan homurdandı.
Saçmalık değil. Seni korumaya çalışıyoruz.Ama neden?Sorularını sonraya sakla Raney. Geldik sayılır. 2 viraj işlik bir şey! 2 virajlık mı?
Telefonumu çıkardım ama çekmiyordu.
Beni nereye götürüyorsunuz?! Sanırım Scare Tactick'ste değildik.
Drew birşeyler söylesene!Görev neredeyse bitti Drew!Üzgünüm Ran. Herşey yalandı. Ben aslında seni korumak için seninleyim. Yani seni sevmiyorum. Seviyorum ama o şekilde değil. Herşey kararmaya başlamıştı sanki. Hançeri fazla sıktığımı fark ettim. Eğer kınından çıkartsam ne olurdu merak ediyorum. Ve haykırmaya başladım.
Durdur şu lanet arabayı! Coogan olmaz dercesine başını salladı.
Öyle mi Coogan. İzle o zaman. Arabanın kapısını açıp hiç düşünmeden kendimi aşağı attım. Kolum çizilmişti. Belki kırılmıştı ama ben evime geri dönüyordum. Kum iç çamaşırıma kadar dolmuştu. Ne olduğunu önemsemeden yürüdüm ama tam o sırada Demetria nın savaştığı canavarın yönünü değiştirmesine neden olduğumu anladım. Canavar başıma bir darbe indirdiğinde neredeyse kusacaktım.
***
Bir sesin merakla, Uyanıyoooorrrr! demesiyle gözlerimi açtım. Beyaz ve sakin bir odaydı. Yanıma bir kız oturup bana sarıldı.
Sonunda! Yeni bir melez daha geldi.Onu rahat bırak Melenié!Üzgünüm Dionisos. İyice bakınca onun Coogan olduğunu gördüm. Coogan-Dionisos?
Tanrım ölmek için can atıyordum ama şaşkın bakışlarım hala ortadaydı.
Hey umarım Afrodit olursun. o kadar güzelsin ki!Ne?
Mel! Hremes oğlunu çağır. Kulüp başkanını.Heyecanla
Evet! dedi.
Ne düşünüyorsun?Öldüğümü...Güldü ve içeri rüya olsa gerek dediğim kişi girdi. Acı dolu gözlerini bana dikti. Coogan yani Dionisos
Drew yeni meleze kampı tanıt.Tabi efendim. Bana baktı.
Hadi Raney. Gidelim.Bana asla Raney demezdi. Tanrım yada Zeus! Belki gerçekten cehennemdeydim!
TarTaRus