Uyandığımda revirdeydim.Yanı başımda bana meraklı ve şaşkın gözlerle bakan kardeşim Sere duruyordu.Ağzımı kıpırdatacak gücüm yoktu.Sere olmasaydı o canavara akşam yemeği olacaktım herhalde diye düşünüyordum.Her ne kadar ölümden kurtulmuş olsam da canavarın sivri ve zehirli pençesiyle çizdiği sırtım alev gibi yanıyordu.Sere başımı elleyerek ateşim olup olmadığını kontrol ederken bir yandan da beni azarlıyordu.''Ne düşünüyordun Andy?New York'a gittiğinde canavarların peşine düşmeyeceğini mi?Ölebilirdin!'' Sere'nin bana gösterdiği bu ilgi çok içtendi ama şu anda gerçekten azar duymaya ihtiyacım yoktu.Sere yanında duran ufak sehpadaki ambrosiaları ağzıma tıkıştırıyordu.Bir yandan sırtım yanıyor, bir yandan da annemle ettiğimiz o kavgayı düşünüyordum.Annem gerçekten de evlenmişti ve bunu bana söyleme ihtiyacı bile duymamıştı.Gözlerim yaşarıyordu.Sere bunu görmüş olmalı ki ''Ah canım, çok mu acıyor?'' diyerek gözümdeki yaşları siliyordu.Evet anlamında başımı salladım ve Sere'nin omzuna yaslanarak hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.Hiçkimse acıyan tarafımın sırtım değil de kalbim olduğunu bilmiyordu.