Pers'le ahırlara girdik. O pegasusunu almaya giderken ben de Rüya'mın yanına gittim. Uzun süredir ona uğramamıştım. Suçluluk duygusuyla kızımı okşadım ve birkaç küp şeker verdim. Mutlulukla kişnedi. Onu bölmesinden çıkarırken gülerek "Ağzında yemek varken konuşulmaz." dedim.
Bu sırada yandaki bölmeden Lena çıktı ve "Selam!" dedi. "Selam! Nasılsın?" dedim ben de. "İyiyim, nereye böyle iki kız?" dedi sırıtarak. "Aslında iki kız sayılmayız. Yanımızda bizi kötü canavarlardan koruyacak pegasuslu bir prens var!" dedim kahkaha atarak. Bu sırada pegasuslu prensin (!) sesi duyuldu. "Alexi, yine uykuya daldın da komik bir rüya mı görüyorsun!?"
Lena şaşkınlıkla "Perseus mu!?" dedi. Kafamı evet anlamında salladım ve Pers'e "Yaa, evet. Hatta rüyamda sen pegasuslu bir prenssin ve Claire'i hapsolduğu kuleden kurtarıyorsun. Ben ve Lena da sizin düğününüzü organize ediyoruz." dedim. İkimiz kahkahalara boğulurken Pers şaşkın bir surat ve Fotia'yla yanımıza geldi.
"Selam Lena. Alexi, ha-ha-ha, gülmekten karnıma ağrılar girdi cidden." dedi. Onu iyice kızdırmak için, "Lena, Küçük Tanrı Hector'u görmeye Olimpos'a gidiyoruz. Sen de gelmek ister misin? Hem yolda dekorun ayrıntılarını konuşuruz." dedim. Lena kıkırdayarak "Harika olur!" dedi. İkimiz de Pers'e baktık. "Tamam, tamam. Ama bir daha benle dalga geçerseniz-" derken sözünü kesip "Asla!" dedik ve üçümüz birlikte Olimpos'a doğru yola çıktık.