Daha lafımı bitiremeden Hektor bizi ışınlamıştı. Yine korkunç bir bulantı ve baş dönmesinin ardından gözlerimi açtım. New Yorkta evimin önündeydim. İçeriden müzik sesleri geliyordu. Anlaşılan anneme sürpriz bir parti hazırlamışlardı. Yavaşça evin kapısına doğru yürüdüm, zili çaldıktan sonra belli bir süre bekledim. Kapıyı annem açtı. Beni beklemediği kesindi.
“Hoş ge-“ lafını tamamlayamadan gözleri doldu ve bana sarılarak ağlamaya başladı. Belli bir süre birbirimize sarıldıktan sonra bana döndü ve
“Çok büyümüşsün oğlum, vücutta yapmışsın. Orada kendini çok zorlamıyorsun değil mi?”
“Bende iyiyim anne, ee bizi içeri almayacak mısın?” Annem mutlulukla bizi içeri davet etti. Evime girince onu çok özlediğimi fark ettim ama evde bir gariplik vardı. Sanki yenilenmiş gibiydi
“Anne bu eve ne oldu ?”
“Yeni bir tasarım işi buldum, oradan çok para kazanıyorum. Kazandığım paralarla da evi yeniledim. Nasıl güzel olmuş mu?” Ev cidden çok güzel olmuştu. Tam anneme hediyesini vermek için konuşmaya başlayacaktım ki annem içeriden bir paketle döndü.
“Al bakalım Pers bu senin hediyen. Umarım beğenirsin.” Paketi heyecanla açtım, içinde çok güzel bir hançer vardı. İşlemeleri de çok güzeldi, kabzasından yukarı doğru alev işlemeleri vardı. Kabzasında ise bir tarafta sevinçli bir işleme varken diğer tarafta üzgün bir işleme vardı.
“Vay be, anne bu süper bir Hançer. Bunu sen mi işledin?” Annem başını “evet” anlamında salladı. Ardından oturma odasına geçtik ve muhabbet etmeye başladık. Bu sırada da Hektor’u tanıştırdım.