Kampın girişinde güzel havanın tadını çıkarıyordum. Yere uzanmış gökyüzünü izliyordum, çok rahatlatıcı bir görüntüydü. Bulutları garip, garip şekillere büründürmeyi seviyordum. Bulutlara baktıkça bir şeyi unuttuğumu düşünüyordum. Neyi unutmuş olabilirdim ki? Yapacak bir işim yoktu, kulübe temizlikleri bitmişti, ceza da almamıştım. Acaba neyi unutmuştum? Gökyüzünü izlerken bir yandan da neyi unuttuğumu düşünüyordum. Çok derin düşüncelere dalmış olmalıyım ki yanıma gelen kişiyi görmemiştim. Kafamı kaldırdığımda Hektor hemen dibimde duruyordu. “Pers, çok kötü şeyler oldu. Benimle Ormana gelmelisin” dedi heyecanla. Bu heyecanı nedendi acaba? “Sakin ol Hek, ne oldu? Yavaşça açıkla bakalım” Hektor derin bir nefes aldı ve “Bugünün hangi gün olduğunu biliyorsun değil mi?” diye sordu
“Bugünün bir özelliği mi var?” Hektor elinde bir takvim yarattı ve bana tarihi göstererek.
“Bugün annenin doğum günü”
“Ne !” Demek ki sabahtan beri hatırlamaya çalıştığım şey buymuş. Annemin doğum günüydü ve ben unutmuştum. Bu çok kötüydü.
“Neyse, annene bir hediye yapmıştım. Sen ona verirsin diye. Sonuçta kampta hediye bulunmuyor. O kadar uğraştım güzel bir hediye yaptım, tam annenin giyebilmesi için onu nehire batıracakken onu bir Drakon aldı. Ben bir büyü yapana dek de kaçtı. Gidip onu bulmalıyız” Hektor’a beni düşündüğü için teşekkür ettikten sonra ışınlanarak Ormana gittik.
Devamı Ormandadır