Canım olağan bir şekilde ve baskın olarak sıkılmıştı. Bu iyiye işaretti. Yoksa bilin ki ben iyi değilim! Eon'uda yanıma alıp arenaya gitmeye karar verdim. Ne? Bilmiyor musunuz? Eon benim dehşet saçan, canavarları kör eden en az benim kadar hızlı bir kılıç. Övünmek gibi olmasın ama ses kadar hızlı koşabiliyorum(!). Arenadan içeri girdim. Burası manyaktı! Aynı eskiden gladyatörlerin savaştıkları alana benziyordu. Ortada bir kaç takta dam vardı. Bunlar cansız çalışma nesneleri olmalıydı. Eon'u kınından çektim ve bir hedefin yanına geldim. Bir...iki...üç... Adamı sanırım üç saniyede parlaçamış olmalıydım. Yoksa daha az mı? Ne fark eder ki? Diğer hedefleri de parçaladıktan sonra arenanın büyüsü de kaçtı. Kaçan büyüyle beraber benim hevesimde kaçmıştı. Eon'u kınına geri koydum ve kulübenin yoluna koyuldum.