Rose ile harika bir akşamüstü geçirmiş, saatlerce Long Island kıyısında takılmıştık. Kulübeme geri dönme vaktim geldiği için çok üzülüyordum. Planım aceleyle üstümü değiştirip koşa koşa yemek gazinosuna gitmekti. Neden koşa koşa? Her melez kendi kulübesinin masasına oturduğu için yer kapma sorunum yok, yemeklerde kıtlık yok, sıra yok... tek bir sebep var: ben aç bir insanım, aç doğdum ve aç öleceğim.
Paldır küldür odadan içeri girdiğimde, küçük cadı Stell yatağına oturmuş, kitap okuyordu. En yakındaki su şişesinin kapağını açıp onun üzerine fırlattım ve "Selam küçük cadı!" dedim sırıtarak. Anında göz bebekleri kızardı ve yatağından hışımla kalkıp bana ne yaptığımı sorarcasına elindeki kitabı işaret etti. Of, bu sıradan bir okuma kitabı değil, hazırlandığı bir sınavın ders kitabıydı.
"Tamam, herkes hata yapabilir." diyerek tekrar sırıttım ve ateşe hükmetme gücümü kullanarak kitabı kuruttum. Şey, henüz ellerim çok hassas olmadığından ucundan alev aldı ama olsun, size garantisini verebilirim, bir damla ıslaklık yoktu.
Stell beni öldürüp öldürmemek arasında bir süre gidip geldikten sonra, bakışlarından anladığım kadarıyla işkence çekmemi uygun gördü. Hızla lavaboya gitti ve elinde tuhaf temizlik eşyalarıyla geri döndü.
"Her hafta işi Hector ve benim üzerime yıkıyorsun Robyn, bu hafta temizlik senin!" diye cırladı ve kapıyı çarparak kulübeden çıktı. Zihindeşen Lucy gibi "Ah, harika!" demekten kendimi alamadım. Şimdi temizliği yapmasam, Stell hepsi benim suçum olduğu için bulaşıklara yardım etmezdi, ben de üşengeç bir insan olduğumdan, hepsi Hector'un üstüne kalırdı. Her ne kadar Hades oğlu olsam da, gönlüm bu zalimliğe müsaade edemedi ve... -aramızda kalsın- temizliğe başladım.
Temizlik nasıl yapılır hiç bilmiyordum ama bu saatten sonra öğrenecek değildim, doğaçlama takılmaya karar verdim. Tuhaf kırmızı bir kovanın içine su ve garip kimyasal temizlik malzemelerinden döktüm, sonra ucunda tüylü şeyler olan bir sopayı ona batırıp sıkarak, etrafı silmeye başladım. Kutunun üzerinde 'vileda' yazıyordu ama kelime lügatıma yeni bir tane eklediğim için mutlu değildim açıkçası.
Bir süre 'vileda' ile yerleri sildikten sonra, etraftaki dağınıklıklar gözüme çarptı. Stell'in tarafı derli topluydu, Hector'unki ise, 10 üzerinden 5 alırdı. Derin bir nefes alarak kendi döküntülerimi toparlamaya başladım. Kıyafetlerimi dolabıma yerleştirdim, eşyaları çekmeceme düzenle dizdim -yani tıktım- sonra aynı işlemi kardeşlerimin eşyalarına da yaptım.
Sırada... hep adını duyduğum ama daha önce telaffuz etmeye lüzum görmediğim bir başka alet vardı, 'elektrik süpürgesi'! Açma düğmesini bulmam biraz uzun sürdü ama sonunda başardım ve yerleri, özellikle halıyı süpürmeye başladım. Bu sırada açlıktan ölmek üzereydim ve tüm kamp, kamp ateşinin başında eğlenirken burada amelelik yaptığım için sinirlerim bozulmuştu. Belim kopuyordu ve terlemiştim. Artık bana göre dünyadaki en saygın müessese ev kadınlığıydı.
Saatler süren bir temizlik çalışmasının ardından, garip temizlik aletlerinden hepsini kullandığıma emin olduktan sonra, onları tekrar yerlerine kaldırdım. Şimdi sırada, dekora yapacağım eklemeler vardı. Babama bir İris mesajı gönderme girişiminde bulundum. Malum, Hades çocukları arada cesaret fışkırması yaşarlar. Babamın görüntüsü birden karşımda belirdi ve bana soran gözlerle bakmaya başladı.
"Selam baba! Seni rahatsız ettiğim için üzgünüm ama... şey... odayı toparlıyordum da, buranın sana daha layık bir yer olması için ne yapabilirim, bana fikir verir misin?"
Bir yılı aşkın süredir kamptaydım ama bir kez olsun yeraltına gitmemiştim. Oranın dekorasyonu hakkında fikir sahibi değildim. Babam bana 'tamam' dercesine kafasını salladı.
"Ukalasın Robert, benim oğlum olduğun için şanslısın." dedi, ardından eliyle bir hareket yaptı ve önümdeki görüntüsü kayboldu.
Ardından, dilim tutuldu çünkü oda 5 dakika öncesine göre çok değişik görünüyordu. Duvara iki yeni tablo asılmıştı; birinde ceza tarlalarında işkence gören zavallı insanlar korkunç bir şekilde resmedilmişti, diğerinde ise sevimli dostum Kerberus birkaç insanı -yani ölü insanı- parçalıyordu. İki resim, babamın büyük portresinin iki yanına asılmıştı ve simetrik duruyordu.
Duvarlarda belirli aralıklarla döşenmiş meşale ışıkları vardı, nasıl açılıp kapandıklarını çözmem biraz uzun sürdü ama sonunda anladım: verdiğim bir komutla sönüp, tekrar yanıyorlardı. Bu sihir işini seviyordum dostum.
Son bombam olarak Stell'e eşek şakası yapmak için kullanmayı planladığım dumam makinesini çalıştırdım. En minimumda açtığım zaman etrafa dolan siyah dumanlar kesinlikle korkutucuydu, ama rahatsız edici değildi. Makinenin üzerinde, bu dumanın zararsız olduğuyla ilgili açıklamalar vardı ama zararlı olsa da benim için fark etmezdi, oda muhteşem egzantrik görünüyordu. Hani babam buraya gelse, kendini sarayında hissederdi.
"Teşekkürler baba!" diye seslendim beni duyacağını umarak, sonra pestili çıkmış bir temizlik maduru olarak duşa girdim. Eh, pestili çıkmış bir temizlik maduru olmak, bir hafta boyunca pestili çıkacak bir bulaşıkçı olmaktan daha iyiydi, değil mi?