Lucy ile gittiğimiz son görevin üstünden daha sadece bir gün geçmişti. Ama aklım orada değildi. Babamın gerçekten bana hiç danışmadan beni ölümsüz yapıp yapamayacağını düşünüyordum. Bunu yapmazdı, değil mi, benim düşüncelerime değer veriyor olması gerekmez miydi?
"Ne yazık ki haklısın Stella. Önce sana sorması gerekirdi" Bu Poseidon muydu? Hiç onunla uğraşacak havamda değildim.
"Ne istiyorsunuz tanrı Poseidon?" diye sordum.
"Bir şey istediğim yok Stella. Sadece seninle konuşmak istemiştim" dedi. Ah, tabi ya, ne de olsa artık Olimpos için tehdit değildim.
"Gerçekten çok ilginç bir tanrısınız siz. Durup dururken neden beni görmeye gelesiniz ki?" diye sordum. Poseidon güldü.
"Bunu iltifat kabul ediyorum Stell. Seni görmeye gelmemin bir sebebi yok. Kardeşimin kızını ziyaret etmem için illa bir sebep mi gerekiyor?" diye sordu. Buna bende güldüm. Beni salak sanıyordu herhalde bu tanrı.
"Ziyaret ettiğin kişi kardeşlerinden Hades'in kızıysa evet" dedim. Poseidon iç çekti.
"Tamam, sadece bir soru soracağım. Ölümsüz olmayı istiyor musun, istemiyor musun?"
Off, yine aynı muhabbete dönmüştük. Zaten Poseidon’un benimle sadece konuşmaya gelmesini beklediğim için salaklık bendeydi.
“Bakın deniz tanrısı, bu sizi hiç mi hiç ilgilendirmez. İstersem ölümsüz olurum, istersem olmam, bundan sana ne?” dedim sinirle. Poseidon iç çekti.
“Bu bizi çok ilgilendirir. Sen zaten çok güçlü bir melezsin. Dolayısıyla ölümsüz olursan seninle sonsuza dek uğraşmamız gerekecek” dedi. Sinirle Poseidon’a döndüm.
“Sizin kiminle ve neyle uğraşacağınız umrumda bile değil! Hatta şu sözlerinizle ölümsüz olma isteği doğuruyorsunuz bende. Git ve diğer Olimposlulara söyle, bu benim kararım ve bunu etkilemeye kalkmayın sakın!”
Poseidon’un bir şey söylemesine fırsat vermeden arkamı döndüm ama o sırada da babamla karşı karşıya geldik.
“Git buradan Poseidon, kızımla yalnız konuşmak istiyorum” dedi elini omzuma koyarak. Evet baba, seninle uzun bir konuşma yapmamız gerekecek…