Seçilmişler Temizler ~ Denetleme 10.

Sımsıcak yatağımda kıvranıyordum. Odamın havası nemliydi, sıcaktı ve boğucuydu. Gözlerimi hafifçe araladığımda güneşin çıkmış olduğunu gördüm. Gözlerim kısık bir şekilde yatağımdan kalkarak pencereyi vasistastan açtım ve perdeyi kapayarak yatağıma geri döndüm. Üzerime yorganımı çekip, yastığımla da kafamı kapayarak uyumayı denediysem de daha çok sıcak olmuştu etraf. Gözlerimi yavaş yavaş aralayarak uyandım. Az önce kapattığım perdeleri sonuna kadar açtım ve pencereleri de araladıktan sonra terliğimi giyerek tuvalete doğru ilerlemeye başladım. Hava bugün yaz gününü aratmayacak derecede sıcaktı; kamptaki ilk kışımı yaşayamıyordum bile. Küresel ısınmadan mı, kampın korumasından mı bilemiyordum ama bu havada koltuğumda mayışmaktan başka yapacak bir şeyim olmadığını düşünüyordum. Uzun koridorda ilerlerken Lenny'nin odasında olmadığını fark ettim. Sonra saate baktım, saat on buçuktu! Tamam geç kalmıştım ama bu avcıların hiçbiri ben kalkmadan kalkmazlardı, onlar uyuşuk avcılardı! Şaşırmıştım, Lenny'nin hevesli olduğunu biliyordum ama bu kadarı fazla bir hevesti. Ardından Nica'nın odasına girdim, o da odasında değildi ki bu daha da garipti. O eski sayılırdı diğerlerine göre! Pacely'nin odasına girdim, girmez olaydım zaten. Her yeri pislik götürürken o odasında değildi. Bütün odaları tek tek dolaştığımda sadece Adyali ve Lexi'nin yataklarında uyuduklarını gördüm. Belki bir etkinlik vardır diye düşündüm önce. Ama bayrak yarışına liderleri olmadan gidemezlerdi, konsey toplantısı desem, ona sadece ben gidebilirdim. Araba yarışlarına gelsek, ben koordinatördüm ve biliyordum ki kulübemizden kimse katılmamıştı. Etkinliklerin asılı olduğu panoya doğru ilerledim, daha tuvalete varamadan. Ve etkinlik listesini elime aldığımda bugünün temizlik günü olduğunu gördüm. Temizlik! On bir tane oda vardı, ama kulübede sadece üç avcı vardı. Bizi ekmişlerdi, resmen kaçmışlardı! Sinirlenmiştim, yumruğum sıkılı bir şekilde gözlerimden yaş geliyordu. Adyali ve Lexi'yi uyandırmaya gidecektim ama zaten temizlik yetişmeyecek gibiydi, çağırsam fayda etmezdi. Tam bunları düşünürken ikisinin birden salona gelmesi de şanstı. Bağırmaya başlayacaktım ama ikisi de tatlı tatlı benimle günaydınlaşınca gülümsedim, zoraki de olsa. "Oturabilir misiniz kızlar?" diye sordum bu sefer gerçekten gülümseyerek. Ve ellerine etkinlik listesini tutuşturdum. "Bugün temizlik günü ve kulübede sadece üç avcı var. Temizleyebildiğimiz kadar." dedim üzülerek. Ardından ikisi şaşkın bir şekilde bana baktı. "Haydi malzemeleri almaya. Ve sonra da belki..." dedim düşünceli bir tavırla. Eğer biz yapamıyorsak kimse yapamazdı. Gülümsedim. "Sabote ederiz." dedim kıkırdayarak. İkisi de kıkırdadı ve üçümüz beraber temizlik malzemelerini almaya gittik.

Güneş penceremden doğuyordu. Hava çok güzeldi ve hayret verici bir şekilde sıcaktı. Güneşin doğuşunu izledikten sonra kendimi yine uykuya teslim etmiştim ve yarı uyanık yarı uyur vaziyette yumuşacık yastıklarımla yatağımda sabah keyfi yapıyordum. İçimden "Umarım bugün ava gitmeyiz." diye geçirdim ve yatağımın kenarındaki komidinden bir dart aldım ve dart tahtasına attım. Ne yazık ki dartım daha hedefe ulaşamadan yere düşmüştü. Tekrar denemek için komidinime uzandığımda hiç dart kalmamış olduğunu gördüm. Başımı biraz kaldırdığımda dartların hepsinin odanın dört bir yanına dağılmış vaziyette olduklarını fark ettim. Almak için ayağa kalktığımda kapı çarpmaları işittim ve kapımı açıp bunu kimin yaptığına baktım. Tabii ki de Sat'di. Bir yandan odalara giriyor, bir yandan da söyleniyordu. Ne dediğini anlamak güçtü ama sinirli olduğu her halinden belliydi. "Aman bana çatmasın !" diye düşünerek görünmeden odama girmeye çalıştım. Ama Sat sürekli ofluyor ve kendi kendine söyleniyordu. Merakıma yenildim ve çıkıp neler olduğunu sormaya karar verdim. Odamdan çıktığımda Adya'nın da benimle aynı vaziyette olduğunu gördüm. O da Sat'in her an patlamak üzere olduğunu fark etmiş gibiydi, bakıştık ve aynı anda Sat'e elimizden geldiği en tatlı şekilde 'günaydın sabah şekeri' gibi şeyler dedik ve bu sabahın güzelliğiyle ilgili bir şeyler zırvalamaya başladık. Sat birazcık yumuşamış görünüyordu ve bize hafif zoraki bir gülümsemeyle "Oturabilir misiniz kızlar?" diye sordu. İkimizde oturduk ve Sat "Bugün temizlik günü ve kulübede sadece üç avcı var. Temizleyebildiğimiz kadar." dedi. "Ne, kaçmış olamazlar ! Ah Alexis yumruğunun tadı bakma zamanları gelmiş herhalde." diye düşündüm. Sonra Sat "Haydi malzemeleri almaya. Ve sonra da belki..." dedi ve ekledi "Sabote ederiz." Üçümüzde sinsice kıkırdadık ve temizlik malzemelerini almaya gittik. Malzemeleri hazırladıktan sonra "Nereden başlayacağız ?" diye sordum. Adya "Bence her zamanki gibi önce odaları bitirelim. Sonra da salonu falan yaparız. Olmazsa B planımızı uygulamaya geçirebiliriz." dedi gülerek. Sat de onay verircesine başını salladı ve "Kendi odalarımızı en son halledelim, zaten yenilerin fazla eşyası yok. Ama Pacely'nin odası için hep birlikte çalışmamız gerekecek." dedi. Yüzümü buruşturdum ve "Daphne'nin odasını ben hallederim." dedim. Ve onay almak için Sat ve Adya'ya baktım.

Bugün çok moralim bozuk olarak kalkmıştım. Artık Morfeus çocuğu olmadığımı öğrenmiş olsam bile, erken kalkma huyumu koruyordum. Ve Sat'in bağrışlarıyla uyanmak da bana hiç iyi gelmemişti. O yüzden, olayları hep arkadan takip ediyordum. Ama hayal meyal diğer kampçıların kaçtığını ve temizliğin bize kaldığını duymuştum. Büyük bir öfke içimi doldurmuştu. Tahmin ettiğiniz gibi Zeus çocuklarının sinirlenmesi hiç de iyi değildi. Zor da olsa öfkemi bastırdım ve diğerlerini dinledim. Onlara biraz katıldım. Ama kafam hala çok bulanıktı. Bir süre sonra Alexis gözlerini Satellite'tan bana çevirdiğinde kendime geldim. ''Benim için uygun, sence Sat?'' dedim. Aslında Alexis'in ne dediği hakkında bir fikrim yoktu. Sat başını salladı. ''Tamam o zaman. Adya, sen de Nica'nın odasını al. Ben de Lena'nınkini halledeyim.'' Alexis ve ben başımızı salladık ve hızla dağıldık. Nica'nın odasının kapısını açtım. Hızla çıktığı ortadaydı. Bir sürü güysü yığılmıştı ve her yerde çizimler, dergiler ve ıvır zıvır vardı. Derin bir nefes aldım ve odayı hızla toplamaya başladım. Giysileri katlayıp yerleştirdim ve dergileri deste haline getirdim. İçimden Roca'yı bu kadar sevmesem kimse için odasını böyle toplamayacağımı tekrarlayıp durdum. İşte bu sevgi, bir Zeus kızına bile boyun eğdiriyordu. Eşyaları topladıktan sonra odadan dışarı çıkıp süpürgeyi aradım. Her odaya girip çıkmak zordu ama Sat'i bulmalıydım. ''Saat! Süpürge kimde?'' Sonunda bir odayı açtım ve Sat'i eğilmiş bir kazağı yerden almakta olduğunu gördüm. Sat başını kaldırdı. ''Salonda!'' Başımı salladım ve salona gittim. Bir köşeye yaslanmış olan süpürgeyi kaptım ve Roca'nın odasına geri gittim. Yavaşça odayı süpürmeye başladım. Bu iş bitince elime bir toz bezi aldım ve etrafın tozunu aldım.

Herkes odaları temizlemeye dağılmıştı. Ben de şimdilik Lenny ile Anastacia'nın odasını almıştım. Daha gezilecek çok oda, yapılacak çok temizlik vardı. Yine de bu temizliği bitirecek ve Artemis Kulübesi olarak birinci olacaktık. Gözüm kararmıştı bile. İlk önce hevesli avcı Lenny'nin odasına girdim. Etrafa baktım ve pisliği gördüm. Tam da avcı odasıydı, maalesef avcılar böyle pis oluyorlardı. İlk önce bütün kıyafetlerini alarak tuvalete götürdüm ve çamaşır makinesine tıktım. Ardından Lenny'nin odasına bir kez daha girdim ve yorgan ile yastık kılıflarını götürmeyi unuttuğumu farkettim. Yastık ve yorganları ait oldukları yerden çıkartarak yere koydum. Ardından elime aldığım bir el bezi ve sabunla halıyı çitilemeye başladım. Bir güzel çitiledim, ardından bütün halıdaki tozlar, kirler çıktı ve halı tertemiz oldu. Rahatlamıştım. Halılar bittikten sonra da pencereleri temizlemeye başladım. Çıktım pencerenin kenarına, ovalamaya başladım. Az kalsın düşecektim çünkü yan pencereden bir ok atıldı. Kıkırdadım. "Lexi, beni öldürmeye mi çalışıyorsun?" dedikten sonra yan taraftan bir ok daha atıldı. O tarafa baktığımda da Adya'nın ok attığını gördüm. "Peki ala." diyip kahkahalara boğulduktan sonra da ikisine da ok atıp hemencecik pencereyi kapadım ve kapıyı kilitledim. İçeride deliler gibi gülerken, temizliği de rahat rahat yapabilecektim. Pencereye tekrar göz attım, olmuştu evet. Ardından duvarları silmeye başladım ki, en kolay iş bu olmuştu. Lenny, Anastacia gibi duvarlara resim çizme meraklısı değildi çünkü. Etrafa baktım, kalan ufak yerlerin de tozunu aldıktan sonra Lenny'nin odasının bittiği kanaatine vararak kapıyı açtım. Korkuyordum, koşarak Anastacia'nın odasına gittim, tam kapıyı kapatacakken aradan Lexi'nin oklarından biri girdi. Kapattıktan sonra gülerken ağzımdan kelimeler zar zor dökülmüştü. "Bir bu oda da bitsin göreceksiniz siz!" Gülümsedikten sonra Anastacia'nın elbiselerini ve yastık ile yorganlarını da yerinden çıkardım. Ve sonra yaptığım aptallık aklıma geldi, Lenny'nin odasındaki yastık kılıfları yerde kalmıştı. Anastacia'nınkilerle beraber götürecektim artık. Anastacia'nın odasında tek dert duvarlardı, onun dışında pek sorun yoktu. Anastacia bir sanatçıydı. Duvarları hep resimlerle doluydu. Bu yüzden duvarları en güçlü kir sökücüyle temizlemeye başladım. Uzun süre sonra bitince rahatladım ve toz almaya başladım. Halıya geldiğimde ise o kadar sorun yoktu, birkaç kez çitiledikten sonra halının kokusu bütün odaya yayılmıştı. Her şey tamam gibiydi, pencereler dışında. Pencereye çıktığımda ise gülümsedim vesilmeye başladım. Hızla pencereleri sildim. Hiç bu kadar hızlı sildiğimi hatırlamıyordum ama hiç bu kadar güzel sildiğimi de. Hızlı ve güzel silmek, iyi bir şeymiş. Pencereyi hızla kapattıktan sonra kapıyı korkarak açtım, elimde Anastacia'nın elbiseleri ve yorganlarıyla beraber. Hızla Lenny'nin odasına girip yastıkları aldıktan sonra tuvalete doğru ilerlemeye başladım. Ok yağmuruna tutulunca daha da hızlanarak çamaşır makinesine eşyaları tıktım ve elimde okumla beraber tuvaletten çıktım.

Sabah Sat'in biraz gergin olduğunu fark edince Adya'yla beraber Sat'i biraz gevşetmek için onu ok yağmuruna tutuyorduk. Oradan bakınca pek eğlenceli görünmüyor olabilir ama bizim için çok eğlenceliydi. Tabi okları direk Sat'in üzerine atmıyorduk, hem bizim için tehlikeli de değildi, ne de olsa biz profesyonel (!) okçulardık. Tabi bu anlattıklarım işin eğlenceli kısmıydı, zor olan kısmıysa temizlikti. Artık Daphne'nin odasını bitirmem gerektiğini anlayınca temizlik malzemelerini aldığım gibi odaya koştum. Kollarımı sıvadım ve ilk önce dağınık eşyaları topladım ve her şeyin tek tek tozunu aldım. Bu işin basit kısmıydı, şimdi ise her yeri temizlik malzemelerine boğup bu odayı tamamen pırıl pırıl hale getirmem gerekti. Yerleri sildikten sonra hemen camlara geçtim ve kısa bir süre içinde camları da bitirdim. Odanın ortasında durmuş, ne kadar büyük bir iş yaptığıma bakıp kendimle gururlanıyordum ki çarşafları değiştirmediğimi fark ettim. Hemen temiz çarşafları aldım ve eski çarşaflarla değiştirmek üzereydim ki yastığın altında bulduğum şeyi göstermek için kızlara "Saaat ! Adyaa ! Buraya gelin !" diye bağırdım. Odaya girdiklerinde "Şuna bakın, Daphne bizden neler saklıyormuş !" dedim ve kızlar da ne olduğuna bakmak için eğildiler ve Ad "Iyyk, ne bu, küflü kurabiye mi ?" dedi. Sat de "Dolapta hiç kurabiye kalmamasının nedeni şimdi anlaşıldı !" dedi ve hepimiz gülüşmeye başladık. Bozuk kurabiyeler ile ilgili bir kaç espri yaptıktan sonra herkes tekrar işine döndü. Ben de çarşafları değiştirdim ve çekmeceleri düzenledikten sonra dışarı çıkarak "Daphne'nin odası bitti !" diye bağırdım. Sonra kendi odama geçtim ve eşyalarımı toparladım. Çok fazla odamda durmadığım için çok pis değildi, sadece toz almam yeterliydi ama ben yine de heryeri kova kova suyla ve deterjanla sildim. Dışarıdan Sat ve Ad diğer avcıların odalarını temizlediklerini söylüyorlardı. Çok hızlıydılar, ne de olsa temizlik konusunda benden deneyimlilerdi. Ben ise odamı yeni bitirmiştim ve altı üstü iki oda temizlemiştim." Sat ile Ad çok yorulmuş olmalılar." diye içimden geçirdim ve "Hadi size benden kıyak; tuvaleti ben temizliyorum !" diye bağırdım.

Ok yağmuruna ara verince işime geri dönüyordum. Tabii ki gülmekten bütün deterjanı yerlere dökecektim ama ok işi gerçekten de eğlenceliydi. Bir kaç ok daha atıp kıkırdadım. Camları silmek üzereydim ve bir bez ile deterjan konulmuş kova yanımdaydı. Artık okta uzmanlaşmıştım ve işi bilince gerçekten daha eğlenceli olduğunu farketmiştim. Sat'in o hafif şaşkın dalgacı halini çok seviyordum. İyi ki Alexis bu işi düşünmüş, diye mırıldandım. Camları hızla sildim ve yatağın nevresimlerini değiştirmeye karar vermiştim. Geri geri giderken hala kıkırdıyordum ve ayağımın dibindeki kova birden yan yattı. Gülümsemem yüzümde dondu ve kaygılı bir şekilde yere baktım. ''Yüce Zeus! Bunu diğerlerinin görmemesi gerek!'' Hızla kovayı düzelttim ve bezi pencerenin önündeki desteğe koydum. Deterjanlı su hızla odaya yayılıyordu. Bütün hızımla odadan çıkıp kuru bir bez aramaya başladım. Arkadan Alexis'in sesini duydum. "Hadi size benden kıyak; tuvaleti ben temizliyorum!" Olamaz! Alexis banyoya geliyor olmalıydı. Ama bezler oradaydı. Alexis gelmeden bir bez almak zorundaydım. Tam anlamıyla ışık hızıyla banyoya koştum ve kapının arkasındaki eski askılıktan bir -hatta birkaç- bez kaptım. Tam çıkıyorken Alexis'le çarpıştım. ''Hey, Ad, sen Nica'nın odasını temizlemiyor muydun?'' Ah, şimdi çok zorlanacaktım. Yalan söylemekten hiç hoşlanmıyordum. Babam Zeus olmasına rağmen oldukça dürüsttüm. Bezleri farkettirmeden arkama sakladım. ''Evet! Sadece... Malzeme almaya gelmiştim.'' Eh, bu yalan değildi. Alexis gülümsedi. ''Tamam o zaman, sana iyi temizlikler.'' Ona gülümsemeye çalıştım ve hızla Roca'nın odasına gittim. Ellerime ikişer bez alarak yeri sildim. Sonuç çok acı vericiydi. Sırtım tamamen tutulmuştu. Kalktım ve inledim. Daha kendi odam vardı. Gerçekten çok uzun bir gün olacaktı bu.
Kalktım ve Roca'nın yatağına doğru gittim. İçimden bir ses yatağa uzanıp bir daha kalkmaman gerektiğini söylese de, nevresimleri çıkardım ve Roca'nın birkaç kirli giysisi ile birleştirdim. O sırada odanın yanından Sat geçiyor olmalıydı ki gözümün önünden bir ok geçti. Sat gülümseyerek bana baktı ama halimi görünce yayını indirdi. ''Ne oldu Adya? Hala bitirememişsin burayı. Şimdiden diğer odaya geçersin diye tahmin ediyordum.'' İç çektim. Ona kazamı anlatmayacaktım, zaten eskiden çok sakarım diye benimle sürekli uğraşırlardı. ''Hiç, biraz yorgunum sanki.'' dedim sadece. Sat yüzünü buruşturdu ve yerdeki kirlileri aldı. ''Haydi bakalım, bu benden.'' Ona gülümsedim. Ne kadar mutsuz olsam bile benim moralimi düzeltecek birinin olması çok güzeldi. Roca'nın dolabından yeni nevresimler çıkardım ve yatağa geçirdim. Sonunda etrafa bakındım. İşte her şey bitmiş görünüyordu. Derin bir nefes aldım ve kendi odama geçtim.

Lexi, bize bir kıyak geçerek kendi tuvaleti kendisinin toplayabileceğini söyleyince içime biraz olsun su serpilmiş oldu. Yali, biraz yavaş gidiyordu ama yine de kısa sürede bitirip diğer odalara geçeceğinden emindim. Benim ise temizlemem gereken daha çok oda vardı. Debra ile Marilyn neyse ki aynı odada kalıyorlardı. Ayrıca Pacely de Madison'u nasıl olduysa odasına kabul etmişti. Hiçbir zaman bir Afrodit kızıyla, bir Nemesis kızını beraber hayal edemiyordum ama bu kampta zaten hayal ettiğimin çok daha fazlasını görüyordum. Elimdekilerin hepsini alarak hızlı bir şekilde Debra ile Marilyn'in odasına geçtim. Başka ok yemek istemiyordum çünkü, eğlenceli olduğu inkar edilemezdi ama biraz hız yapsam fena olmazdı hani. Debra ile Marilyn'in odasına girdiğimde gördüğüm manzara beni şok etti. Bunlar, daha dünkü avcılardı. Kulübeye daha yeni taşınmışlardı ama her taraf toz içerisindeydi. Öksürerek dışarı çıktığımda kafama bir de yastık yedim. Lexi'nin attığı yastık kirliydi, onu yerden aldım ve kıkırdadım. "Peki, ben götürürüm kardeşim." dedikten sonra göz kırptım ve Debra ile Marilyn'in odasındaki yastık kılıfları, yorgan, çarşaf ve kirli elbiseleriyle beraber tuvalete götürdüm. Ardından olası tehlikelere karşı oklarımı sıra sıra etrafa yolladım ve Debra ile Marilyn'in odasını temizlemeye başladım. Halıları, o kadar da pis değildi ama yerler halıları aratıyordu. Halıları da formalite icabı çitiledim. Halı çitilemekten sıkılmış olsam bile yapmak zorundaydım. Ardından halıyı kaldırarak pencerenin önüne koydum ve yerlere çamaşır suyu döktüm. Süpürgeyle de yaydıktan sonra yerde toz kalmamıştı. Hoşnut bir halde ilerledim ve duvarları silmeye başladım. Burası, Anastacia'nın odası kadar zorlayıcı değildi ama çok kolay olduğu da iddia edilemezdi. Bütün odayı gezdikten sonra duvarları sildim ve bu iş bitince de pencereleri silmeye başladım. Biraz korkarak sildim, ok yemek istemiyordum. Ama ok atmak eğlenceli olacaktı. Pencereyi temizlemeyi bitirdikten sonra oklarımı hazırladım ve attım. Ardından hızla pencereyi kapattım ve kapıyı açarak Pacely ile Madison'ın odasına girdim. Kapıyı vuran ok sesleri beni güldürüyordu. Hiçbir temizlikte bu kadar eğlendiğimi hatırlamıyordum. Biraz güldükten sonra işe koyuldum. Önce her zamanki gibi halıları çitiledim. Ellerimin nasır bağlamasından korkar hale gelmiştim. Halılar bittikten sonra da yerleri, duvarları ve ulaşabildiğim tavanı sildim. Ardından pis kıyafetlerini, yorganlarını ve kılıflarını aldıktan sonra da pencerelerini ve kapılarını sildim. İşim bitmişti, pis elbiselerle tuvalete giderken tuvaleti Lexi'nin temizlemiş olduğunu tamamen unutmuştum ama tuvalete girip de tuvaletin büyüleyici temizliğini hayranlıkla izlerken yere yapışmıştım. Doğrusu kolum çok acıyordu ama hala gülüyordum. Zorla ayağa kalktıktan sonra da kendi odama doğru ilerlemeye başladım.

Tuvaleti ve kendi odamı bitirmiştim, diğer odaları ise Sat ve Ad el çabukluğuyla hallediyorlardı. Ben de mutfağa gittim ve düzenlemeye başladım. Yeni kardeşler geldiğinden beri dolabımız biraz da olsa yemek yüzü görüyordu. Karnımın guruldadığını fark ettim ve dolaptaki kurabiyelerden atıştırdım. Mutfağı toparladım ve her yerin bir güzel tozunu aldım. Bu kadar temizlik yapmaya alışkın değildim ve salona giderek kendimi koltuklara attım. Benim kendimi saldığımı gören Sat "Ah hadi ama Lexi, yorulduğunu biliyorum ama çok az kaldı" dedi. Ama bir süre sonra o da yorulduğunu anladı ve o da kendini koltuklara attı. Bitkin bir halde uzanıyorduk ki ben "Sat, madem daha fazla temizlik yapmak istemiyoruz, B planına geçelim mi ?" diye sordum ve yüzüme yaramaz bir gülümseme yerleştirdim. Sat bir süre düşündü ama sonra"Harika ! Hadi sabote edelim !" dedi ve tam o sırada yanımıza ellerinde tahta kamışlarla Ad geldi ve "Biri sabote mi dedi ?" dedi ve kamışları bize verdi. Bu kamışlar zehirli minik oklar atmak içindi ve genelde pek kullanmazdık. Ama şimdi çok işimize yarayacaktı. Birden hepimizin enerjisi yerine gelmişti. Pencereleri açtık ve pencereleri açık kulübelere doğru elimize ne geçerse üfleyerek yan kulübelerin dikkatlerini dağıtmaya ve temizliklerini sabote etmeye çalıştık. Minik kağıt topları ve zararsız (!) minik oklar üflüyorduk. Ve tabi üfleyen biz olunca hepsi isabet ediyordu. Yan kulübeye durmadan bir şeyler gönderiyorduk ve zavallılar kulübelerine giren ıslak kağıtların ve çer çöpün nereden geldiğini anlamayarak boş boş etraflarına bakınıyorlardı. Onların attığımız şeyleri her temizleme çabalarında daha da eğleniyorduk ve kahkahalara boğuluyorduk.

Avcılarla vakit geçirmek harikaydı. Ulaşabildiğimiz -hatta ulaşamadığımız- kulübelere minik kağıtlar atıyorduk. Alexis'le harika bir teknik geliştirmiştik. O çocuğun midesin atıyordu. Çocuk öne eğilince ensesi açık kalıyordu, ben de ensesine bir kağıt üflüyordum. Bu sefer de geriye doğru eğilince Alexis yine midesine atıyordu. Kısa süre sonra Sat'de bu işe katıldı ve ben ensesine attığım sırada o da sırtına atmaya başladı. Böyle en az on iki kişiyi vurmuştuk ve sonunda dayanamayıp yeni bir gülme krizine girmiştik. ''Ah-kızlar! Bu-bu harikaydı!'' dedi Sat zar zor. Çocukların -tabii ki sadece erkeklere atmıştık, kızlara hiç atar mıydık- yüzlerindeki ifade aklıma gelince tekrar gülmeye başladım. Alexis ise karnını tutuyordu. Ben de elimde olmadan gülüyordum. Ama bunun nedeni yaptığımız şakalar değildi, sonunda bir aileye dahil olma hissiydi. Tam onlara duygusal bir şekilde bunu söyleyecekken pencereden bir ateş topu düştü. Zar zor kenara çekildim. Sanırım bir atışımız da Hephaistos kulübesine denk gelmişti. Belki de Hestia kulübesidir, diyee düşündüm. Hestia çocuklarının da en az Hephaistos çocukları kadar ateşi yönetme kabiliyeti vardı.
Sat kızgın bir şekilde kalktı ve pencereden dışarı baktı. Bu işin suçlusunu görememiş gibiydi ki sadece homurdanıp ateş topunu söndürecek bir şeyler arandı. Ateşin yayılmasını istemiyor gibiydi, Sonunda banyodan bir nemli bezle geldi ki, zaten Alexis'le ellerimiz yana yana ateşi söndürmüştük. Sat halimizi görünce dudaklarını büktü. ''Ah, kızlar! Elleriniz yanmış! Ben bez getirmiştim ama, kova da kapının önünde duruyor.'' Sat yanımıza gelince ellerimize baktık. Sahiden de yanmışlardı. Biraz acıyordu. ''Ah, bugünlük macera bu kadar o zaman, Büyük Ev'e gidip Kherion'dan bir merhem isteyelim.'' dedi Alexis. Onun elleri benimkinden daha çok acıyora benziyordu. O bir melez değildi, belki onun ellerinin daha fazla acımasıyla bir ilgisi vardır, diye düşündüm. Sat'e hemen döneceğimizi söyleyip Alexis'le beraber Sat'e hemen dönme sözü vererek dışarı çıktık.

İşte kimse bizim eğlencemizi bozup kardeşlerime bunu yapamazdı. Biricik kardeşlerimin elleri yana yana Kheiron'un yanına gönderemezdi. Hestia Kulübesi de yapmış olsa, Hephaistos Kulübesi de yapmış olsa bunu ödeyeceklerdi. O yapmış, bu yapmış beni ilgilendirmezdi. Yapılmışsa yapılmıştır ve o andan itibaren beni kimin yaptığı değil, yapılmış olan şey ilgilendirirdi ve şimdi ben bütün burayı baştan temizlemek zorundaydım. Gözlerimi bir hırs bürümüştü, her zamankinden fazla. Buranın tozunu tekrar aldıktan sonra onlarla ilgilenecektim. Etrafa baktım, her yer kül içerisindeydi ve halı yanmıştı. Benim, o kadar uğraşıp da çitilediğim halıyı kimse ama kimse yakamazdı. İşte o an avcı kişiliğime tamamıyla büründüm ve pencerenin kenarına çıktım. "Hey erkekler, sizden korkan sizin gibi olsun!" diye bağırdım. Ardından etrafa pırt okları fırlatmaya başladım. Batanı bayıltan ve etrafa koku yayan özel oklardan yani. Şimdi, işleri bitecekti. Rastgele fırlattım, belki kuzenlerimin kulübesine, belki bize daha demin ateş topu yollayan akıllıların (!) kulübesine. Belki de puanlamadaki en kozlulardan baykuşlara. Ama nereye geldiği umrumda değildi, bunu bütün kamp ödeyecekti. Yaptıkları işler mahvolacaktı ve böylece biz kazanacaktık. Art arda birkaç kez daha pırt oku yolladıktan sonra ortalığın karışmış olmasından istifade ederek salondaki halıyı yerden kaldırdım. Artık yanmıştı, ve bunu en çok hakkedene gönderilmeliydi. Hephaistos veya Hestia Kulübelerine yani. Yerdeki halıyı, daha demin özenle sildiğim ve üzerinde tek toz bırakmadığım halıyı biraz intikam duygusuyla, biraz da buruklukla aldım ve kulübenin dışına, kamp meydanına doğru yolladım. Tabi yollamadan önce içine zehir pipetlerinden koymayı ihmal etmedim, kardeşlerime bunu yapanlar cezalarını çekmelilerdi, sonuna kadar. O halı, kamp meydanına doğru yuvarlanırken, ben de kapıyı kapatıp, salona yeni bir halı serdim. Aslında bu daha iyi olmuştu, benim çitilememdense yeni halı, etrafa çok daha pozitif bir hava yayıyordu. Tam o sırada kapı çalındı, önce pencereden kim olduğuna baktım. Lexi ve Yali'nin geldiğini görünce rahatladım ve kapıyı açtım. Onlar bana kıkırdayarak bakarken ben de onlara eserimizi gösteriyordum. Biraz daha zorlarsak iş kamp müdüriyetine kadar giderdi ki bu işimize gelirdi. Tek kaşımı kaldırdım ve dışarıyı işaret ettim. "Saldırmaya devam kızlar!" diyerek pencerenin önüne doğru koştum.

"Saldırmaya devam kızlar!"
Sat'in bu sözüyle birden elimdeki acıyı unuttum ve pırt oklarını kaptığım gibi kulübelere fırlatmaya başladım. Sürekli kahkahalar atıp kampı çınlatıyorduk. Tabi eğlenen sadece bizdik, onun dışında oklarımızın hedefi olan melezlerin pek eğlendiğini sanmıyordum. Bazen de oklarımız kulübemizin önünden geçen zavallı melezlere geliyordu. O sırada okumu rastgele atmıştım ki kapının önünden "Iııyk bu iğre- öhö öhöö !" diye bir ses geldi. Kapıyı açtım ve karşımda Afrodit kızı Lara'yı gördüm. Lara etrafına "Bunun sorumlusu kiim ?!" diye bağırıyordu. Seslice "Uupps !" dedim ve yüzüme yapmacık bir şaşırma ifadesi yerleştirdim. Lara "Senn Avcı, çok oluyorsun ! " dedi. Ben de "Heey kulübemizin önünden geçen sensin, n'apalım bugün birazcık pırt kokacaksın ama..." dedim ve güldüm. Lara "Aaah bu kokudan nasıl kurtulacağım ? Bana dört şişe deodorant ve parfüm borçlusun Alexis Kwon !" dedi. Etrafımıza birkaç kişi toplanmıştı ve Sat de bunu farketmiş olacak ki hızlıca kulübeden çıkıp "Kızlar ne oluyor burada ?" diye sordu ve Lara hemen "Şu minik kardeşin bana pırt oku attı !" dedi ve ardından beni suçlayıcı birşeyler daha söyledi. Bunun üzerine Sat de bana göz kırptı ve azarlıyor gibi yaptı. Lara'dan özür diledim ve kulübeye dönerken ikimiz de gülmeye başladık. Adya'ya olanları anlattıktan sonra ben "Ahahah, bu ne eğlenceli bir temizlik oldu böyle." dedim ve dememle beraber yüzümüzdek, gülümseme birden dondu. Adya "Aa-o, kızlar, daha temizlik bitmedi." dedi. Saate baktım ve parmağımla saati işaret ederek "Ve pek zamanımız kalmadı." dedim ve birkaç saniyelik durgunluktan sonra birden koşuşturmaya başladık. Kulübenin içinde dört dönüyorduk ve telaşlı bir şekilde kalan yerleri temizliyorduk."Tanrılarım, kim bilir ne kadar komik görünüyoruzdur." diye düşündüm ve kayıp düştüğüm yerden kalkmaya davrandım.

Değerlendirmede.