Çok güzel bir rüyanın ortasındaydım. Bu sırada görüntü bulanıklaşmaya başladı. Ben daha ne olduğunu anlamadan, kendimi tanımadığım bir adamın karşısında buldum. Adamı daha önce görmemiş olsam da, sanki hep tanıyormuş gibiydim.
"Hoşgeldin." dedi. Ses tonu insanın uykusunu getiriyordu. Şu anda uyuyor olduğumu bilmesem şuracıkta uyurdum.
Şaşkınlıkla "Baba!?" dedim. Rüyadayken bile birinin uykusunu getirebilecek tek kişi oydu. "Doğru tahmin Alexis. Şunu söylemeliyim ki, bedenin kampta ama zihnin burada. Yani şu anda Olimpos'ta olduğunu söyleyebiliriz. Seni buraya getirmemin sebebi, sana bir şey vermek istemem. Daha doğrusu verdiğim bir şeyin tüm güçlerini anlatmak istemem." dedi.
Verdiği bir şey mi? O bana hiçbr şey ver- Kolye! Boynumdaki kolyeyi tuttum. Bana verdiği tek şey buydu.
Kafasını salladı ve "Evet, kolyen." dedi. "Bu kolye iki şekildedir. Birinci özelliği, senin de gördüğün gibi, karşındakine fırlattığında uyku bombası etkisi yaratır. Ne kadar güçlü olmasını istiyorsan, o kadar güç kaybedersin. İkincisiyse, Αφύπνησης, yani 'Uyan!'dediğinde gümüş ok-yay takımına dönüşür." dedi.
Şaşkınlığım kat kat artmıştı. Babamın rüyamın ortasına dalıp, beni Olimpos'a getirmesi mi daha şaşırtıcıydı, yoksa küçücük kolyenin marifetleri mi, karar verememiştim.
"Te-teşekkürler." dedim. "Rica ederim. Bu arada, bu son karşılaşmamız değil." dedi ve gözlerimi açtım. Kulübemdeydim.
Yatakta doğruldum ve kolyemi tuttum. Hâla oradaydı. Kalktım ve "Uyan!" dedim. Kendi dilimizde de işe yarıyordu! Gerçekten de ok-yay takımına dönüşmüştü ve ay ışığında parlıyordu. İçimden "Çok teşekkürler baba!" dedim. Beni duyduğunu biliyordum.