Korkunç Bir Rüya (Görev 29/3)

Plajda her şeyi kararlaştırdık. New York'a gidicektik. Ama sorun şu ki neyle gidicektik. Amy "Pegasuslarla gidemeyiz. Bu kadar pegasusu herkes görür." dedi. Haklıydı. Pegasuslarımızla gidersek kesinlikle yakalanırdık. Claire "O zaman tek bir seçenek kalıyor Thalia Ağacından New York'a gideceğiz." dedi. Herkes Claire'i onaylamaya başladı. Evet, tek seçeneğimiz buydu. "Anlaştık ama böyle topluca Thalia Ağacına gidersek de dikkat çekeriz." dedim. Calvin "Başka yollardan ikişer ikişer gideriz." dedi. Maya "Hadi o zaman. Herkes farklı yollardan gelsin." dedi ve yürümeye başladı. Claire'le Elena da kolkola girdi ve ortadan kayboldular. Bende Clavin'le baraber kampın aşağılarından Thalia Ağacına yürümeye başladım.

Tiff'le birlikte plajdan çıktık ve aşağılara indik oradan kimseye görünmeden Thalia Ağacına doğru yürümeye başladık. Çok dikkatli oluyorduk. Elimizden geldiğince hızlı olmaya çalışıyorduk. Kısa bir süre sonra Thalia Ağacına vardık. Orada daha kimse yoktu. Beklemeye başladık. Bu arada sohbet ediyorduk. "Sence New York tehlikede mi?" diye sordum. Tiff güldü ve "Olabilir." dedi. Bu istediğim yanıt değildi. Kısa bir süre sonra Claire'le Elena geldi. Sessizce "Selam!" dediler.

Claire'le kolkola girdik. Normalde Thalia Ağacına doğru gitmeliydik ama Claire beni kulübelerin olduğu yere götürdü. Ona "Burada ne yapacağız?" diye sordum. Claire gülümsedi ve "Yanıma birkaç eşya almalıyım." dedi. Merakla "Ne eşyası?" diye sordum. Claire beni kolumdan çekerek Afrodit kulübesine götürdü ve "Tabii ki makyaj malzemelerim. Savaş olacağına göre yanımdakiler bana yetmez." dedi. Ardından dolabından geniş bir çanta çıkardı ve makyaj malzemeleri, kremler... koymaya başladı. Ben de onu şaşkınlıkla izliyordum. Dediği gibi savaşa gidiyorduk, güzellik yarışmasına değil. Orada makyaja ne gerek var. Neyse, ben bu Afrodit kızlarını hiç anlayamıyorum. Claire kısa bir süre sonra çantasına bir şeyler koymayı bıraktı ve çantasını koluna taktı. Sonra bana döndü ve "Hazırım, gidebiliriz." dedi. "Sonunda." dedim ve kulübeden çıktık. Hızlıca Thalia Ağacına doğru yürümeye başladık. Sürekli etrafımıza bakınıyorduk. Birilerinin bizi takip etmesini hiç istemezdik. Aynı zamanda dikkatte çekmemeye çalışıyorduk.

Elena'yı kulübeme götürmüştüm. Saat gecenin bir yarısıydı. Kulübemden kardeşlerimi uyandırmadan kremlerimi aldım. Kulübemden çıkınca ise Hephaistos kulübesine baktım. Bütün ışılar kapalıydı. Sanırım Pers uyuyordu. Elena beni kolumdan dürttü ve " kardeşlerim çoktan uyumuşlardır. Gidelim " dedi. Elena kime baktığımı hemen anlamıştı. Elena'nın koluna girerek yürümeye başladık. Hızlı olmalıydık. Bazı yerler çok karanlıktı. Bu yüzden o sokaklardan gidemezdim. Elena'ya bu sokaktan gitmiyelim diye baktığımda o da " Bencede " dedi. Beni bakışlarımdan çözebiliyordu. Bu yüzden onu daha da çok seviyordum. Biraz yolumuzu uzattıktan sonra Thalia Ağacına geldik. Tiff'le Calvin çoktan gelmişlerdi ama bizim diğer çifte kumrularımız olan Maya'yla Ed hala ortalıkta yoklardı. Sakince bekelrken Tiff;

" Neden geç kaldınız? " dedi.

" Hanfendimiz kremlerini ve makyaj aletlerini aldı. Bunlar ona yetmezmiş de " diyerek güldü Elena. Herkes gülmeye başladı bir anda.

" Biz yine erken geldik canım. Baksana çifte kumrular hala ortalıkta yok. " dediğim anda bir ses geldi.

" Bizde geldikkk " Bu Maya'nın sesiydi. Maya'nın sesini kırk kilometre ötedende tanırdım.

Claire sesimizi duyunca hemen arkasına döndü ve gülümsedi. Gülümseyerek el salladım. O da çoşkuyla el sallarken Elena'nın gözlerini devirdiğini gördüm. Ama bence çok tatlıydı, onun bu bitmez enerjisini çok seviyordum. Ed biraz huzursuzca arkamdan geliyordu. Onun böyle olması benim hiç hoşuma gitmiyordu. Ormandan dolaşıp gelmiştik, yanıma her zamanki görev çantamı almıştım -artık her ihtimale karşı bir tane hazır tutuyordum. İçinde ambrosia, nektar, klasik silahlarım -buna ek olarak yeni sahip olduğum Hermes'in uçan ayakkabılarının kopyası ve Hestia'nın verdiği madalyon. Tiff Calvin'in yanında yerini almıştı. Bu görevin liderinin o olduğunu azbuçuk herkes kabul etmiş gibiydi. Tiff gözleriyle herkesi taradı. ''Tam mıyız?'' diye sordu.

Kulübeme uğrayacağım için tek başıma gitmeye karar vermiştim. Sonuçta insanları bekletmek istemezdim. Kulübeye girdiğimde kulübe bomboştu, bu durum işimi kolaylaştırmıştı. Eşyalarımı çantama yerleştirip kapıyı yavaşça kapatıp etrafa bakınarak agaca doru yürümeye başladım. Hem etrafıma bakınıp hem de gizlenerek yürümeye çalışıyordum. Biraz zaman sonra agacın orada birikmiş topluluğu gördüm ve daha bir hızlandım. Oraya gittiğimde nefes nefese kalmıştım ve zorlanarak '' Selam millet '' diyebildim.

Fazla dikkat çekmemek için Thalia Ağacı'nın oraya iki ya da tek kişi olarak gidecektik. Ben de Troy ile birlikte gidiyordum. Ama önce kulübeye uğrayıp eşyalarımızı almalıydık. Kulübenin önüne geldiğimizde vakit kaybetmeden içeri girdik. Benim çok damağım kurumuştu. Bir şeyler içmeye ihtiyacım vardı. Buzdolabının kapağını açarak elime bir meyve suyu aldım. Kendime ve Troy'a bir bardak meyve suyu koydum. Bunları içecek kadar zamanımız vardı sanırım. Troy zaten bir dikişte tüm bardağını bitirmişti. Ama ben onun kadar hızlı olmaya çalışırken meyve suyunu üstüme dökmüştüm. Harika, şimdi bir de üstümü değiştirmem gerekecekti. Oflayarak dolabıma yöneldim ve üstüme temiz kıyafetlerimden giydim. Bu sırada Troy beni salonda sabırsızca bekliyordu. Salona döndüğümde hemen çantamı aldım ve Troy ile dışarı çıktık. Daha fazla kaybedecek zaman yoktu. Hızlı adımlarla Thalia Ağacı'na doğru yürümeye başladık. Kampın Girişi'ne vardığımızda tek eksik biziz gibi duruyordu. Troy hemen "Selam biz geldik !" diye bağırdı. Ben de "Geciktiğimiz için kusura bakmayın, kulübede bir aksaklık oldu da." diye ekledim mahcup bir ifadeyle. Sanırım artık göreve çıkmaya hazırdık.

Önce kulübeye gittik ve eşyalarımı tıplayıp sırt çantama koydum. Bu sırada Summer dilim damağıma yapıştı deyip buzdolabına doğru koşturdu ve bir meyve suyu aldı. Bana da bir tane verdi, fondip yaptım. Ama Summer için aynı şeyi söyleyemiyeceğim. O da bir dikişte bitirdi ama sadece yarısını içebildi. Geri kalanı üstündeydi, heralde çok sıcaklamıştı. Hemen üstünü değiştirmeye gitti. Ben de salona gittim ve en az on dakika bekleyeceğim için vampir romanımı okudum. En son da onu da çantaya attım ve kulübeden çıktık. Thalia'nın Ağacı'na geldiğimizde herkes -yine- bizi bekliyordu. "Selam biz geldik !" dedim. Summer da "Geciktiğimiz için kusura bakmayın, kulübede bir aksaklık oldu da." diye ekledi. "Hepimiz burada olduğuna göre artık yola çıkabiliriz." dedim ve pegasuslara bindik.