Sabah erken kalkmıştım. Kızlar ilk defa şaşırtıcı olarak kulübedeydiler ve hepsi mışıl mışıl uyuyorlardı. Kimse kalkmamış diye bende uyumak istedim. Kafamı yumuşak yastığıma gömdüm ve uyumaya çalıştım. Ama nafile. Uyuyamıyordum. Gözlerimi kapattığım anda annemin bana gülümseyerek bakan yüzünü görüyordum. O ana kadar annemi pek düşünmediğim fark ettim. Artık ailesiz olmaya alışmıştım çünkü annem ben daha kampa gelmeden, yıllar önceden beri kayıptı. Bir süre büyükannem ve büyükbabamın yanında kalmıştım. Onlar öldükten sonra ise koruyucu ailelere muhtaçtım.
Birden hepsini çok özlediğim fark ettim.Kalktım, pencereyi açtım hava aldım ama bu benim eski ailemi hatırlamamı önlemiyordu. Biraz daha kulübede takılmaya çalıştım ama olmuyordu. Her zamanki gibi saçımı yandan ördüm, deri ceketimi giydim ve doğrudan ahırlara gittim. Rebel beni görünce sevinçle kişnedi ve bende ona bir avuç şeker verdim. O kütür kütür şekerleri çiğnerken ben düşünüyordum. New York'a, büyükannem ve büyükbabamın evine gitmeliydim. Bir yandan da onların öldüğünü ve gitmemin anlamsız olduğunu düşünüyordum.
Düşünmem ve karar vermem bittiğinde Rebel'in üzerinde kamptan New York'a doğru uçuyordum. Sabah sabah kampta pek dolaşan yoktu ama görenler de aldırmamış gibi yapıyorlardı. İşte bu içimin rahatlamasını sağladı. Kısa sürede dönersem kimsenin yokluğumu fark edeceğini sanmıyordum, zaten kampta varlığımla yokluğum birdi. Fark ederlerse kardeşlerim fark ederlerdi ama onlarında kamptan kaçtığımı söylemeyeceklerine emindim.
Eskiden büyükannemle büyükbabamın oturdğu, yıkık dökük apartmanın çatısına inmiştim. Rebel'e içgüdüsel bir şekilde burada kalmasını söyledim ve sanki o da anlamş gibi kafasını sallamıştı. Şaşırmıştım ve tesadüfoluğnu düşünmüştüm. Apartmanın terasının kapısını açtım ve 9. kata doğru inmeye başladım. Eskiden oturduğumuz daireye geldim ve kapıyı ittirdim. Kilitli değildi. İçerisi bomboştu. Eskiden kaldığım odama gittim. Sadece eski bir koltuk duruyordu, üzerine oturdum ve yerdeki parlak bir şey dikkatimi çekti. Büyükbabamın aldığı, nadiren onun gönlü olsun diye tatktığım parlak küpem yerde öylece duruyordu. Elime aldığımda gözlerimden yaşlar dökülmesine engel olamadım. Birden kapının gıcırtısını duydum ve bıçağımı anında çıkararak herhangi bir teklikeye karşı hazır ettim. İçeri postacı üniformalı bir adam girdi ve elimdeki bıçağı hemen kemerime sakladım. Postacı adam ; "Şeyy.. Kusura bakmayın ben sesler duyunca..." Böyle konuşmasına bakılırsa bıçağımı görmüştü, ben de ; "Tamam sorun yok ama buranın boş olduğunu görmüyor musunuz ? Burada ne işiniz var ?" diye sordum. Adam; "Birkaç haftadır buraya birçok mektup gönderiliyor, buranın boş olduğunu biliyorum ama sanırsam gönderen kişiler bilmiyorlar. Ee bende ses duyunca, ev sahipl...." "İsimsiz mektuplar mı ? Acaba annem...? Yok canıım değildir." diye düşündüm ama olabilme ihtimali vardı ve ben de "Verin o mektupları bana ! "dyie bağırarak adamın elinden mektupları aldım. Hemen açtım ve açmamla hayal kırıklığına uğramam bir oldu. Borçlar, ev kiraları, ödenmemiş krediler, ev sahibinin küfür dolu mektupları... Mektupları postacı adamın suratına attım ve çatıya doğru çıkmaya başladım.
Rebel'in yanına gelmiştim ve pegasusum bana "Ne oldu?" der gibi bakıyordu. Bazen beni anlayabildiğini düşünüyordum. Rebel'e bindim ve " Yolda anlatırım." dedim.