Gördüğüm tüm derslerin hepsi bu kampa gelişimle adeta değişmişti. Birde önceki hayatımdaki derslerimin zorluğundan yakınıyordum! Şimdi mumla aradığım o dersler, arkadaşlarım.. Aslında diğer melezler de çok iyiydi, geldiğimden beri bir çok kişiyle arkadaş oldum ve yeni tanıştığım kardeşlerimle sanki yıllardır tanışır gibi haşır neşir olmuştum. Ama hiçbiri önceki hayatımı özlememe engel olamıyordu. Buraya birkaç gün önce gelmiştim ve ne iken ne olduğumu düşünecek vaktim hiç olmamıştı. Diğerleri gibi sıradan bir insanın hayatını yaşarken bir tanrıçanın kızı olduğumu öğrenip kendimi bu kampta, her şeyin ortasında buluvermiştim. Sonunda biraz dinlenebilmek ve düşünebilmek için vakit bulmuştum. Bu gibi durumlarda genelde yalnız kalmayı tercih etsemde şimdi insanların arasında olmaya ihtiyacım olduğunu fark ettim. Varlığını dün öğrendiğim plaj, hem dinlenip, hem göz önünde olabileceğim bir yerdi. Kardeşlerim, arkadaşlarım ve diğerleri sanki hep buraya aitmiş gibilerdi. Eğlenmelerine bakıyorlardı. Aslında onların önceki yaşamları merak ettiğim bir diğer şeydi. En yakın dostlarından, yaşadığı şehirden buraya gelip nasıl bu kadar kolay uyum sağlabilmişlerdi? Ben yapabileceğimi düşünmüyordum, Jessica’nın anlamsız ve boş sözleri, Eric’in komik esprileri ve nefret edilen bir mitoloji dersi olmayan bir okul düşünemiyordum. Sahi, ben nefret ederdim mitolojiden değil mi? Şimdi mitolojiden bir tanrıçanın kızı olduğumu öğreniyorum, ne iyi! Öylece dalıp gitmiştim. Bir süre sonra bütün fikirlerim aklımdan bir balon gibi uçup gitmişti. Gözlerim ufuk çizgisinde bir noktaya dalmıştı, aklımda hiçbir şey yoktu. Güneşin kavurduğu bedenime bir parmağın dokunup sıcaklığı delmesiyle silkelendim. Arkamda Mariela duruyordu. Yeni tanıştığım kız kardeşim. Yanıma oturdu. “Neyi düşünüyorsun böyle?” dedi kıkırdayarak. Pek muhabbetimiz geçmemişti ama onu gözlemlediğim kadarıyla oldukça tatlı bir kızdı. Gülümseyip yanıtladım “Aslında bir şey düşünmüyorum, sadece ortama alışamadım.”