Mitch'in böyle yapmasına sinirlenmiştim ama bir diyemedim. Zeus ve Hera'nın evine sadece bir kez daha gelmiştim. O gelişimde çok iyi bitmemişti doğrusu. Yutkunarak Zeus'tan işaret aradım. Aslında Zeus'u nasıl ikna edeceğimi bilmiyordum. Tabii Mitch de bilmiyordu. Gülümsemeye çalışarak Tanrılar'ın kralını aramaya başladım. "Siz melezler ! Evimde ne işe yarıyorsunuz ? diye sordu öfkeli bir ses. Arkamı döndüğümde tanrı Zeus'u gördüm. "Yok, çok özür dileriz Tanrı Zeus. Biz hemen gidiyoruz." Bunları söyleyebilmeyi o kadar isterdim ki. Ama ağzımı açmamaya gayret ettim. Sonunda Mitch konuşmaya başladı. "Tanrı Zeus, sizle Ares ile Afrodit'in evlenme konusunu konuşmaya geldik." dedi. Bunları söyleyerek cesaretini kanıtlamıştı Mitch. Şimdi sanırım sıra bendeydi. Aslında ne söyleyeceğimi tam olarak bilemiyordum. Belki bir adak versem... Zeus, san ki düşüncelerimi okumuş gibi gülümsedi. "Şimdi gelme nedeninizi anlıyorum. Tek bir şartla kabul ederim evliliklerini. Değerli bir şeyinizi verirseniz, kabul ederim. Vermezseniz, evime izinsiz girdiğiniz için buharlaşırsınız. Seçim sizin." dedi. Ama karar vermekte zorlanıyor gibiydi Zeus. Kendisine ne vereceğini bilemiyordum. Bir şey ararmış gibi cebime baktım. Elimde bir kesik hissettim. Antik Yunanca bir küfür savurup, cebim de ki şeyi çıkarttım. Bir hançerdi. Hançerin ilahi bronz yüzü elektirk ile kaplıydı. Korkuyla hançeri yere düşürdüm. Bunun nereden geldiği hakkında hiç bir fikrim yoktu. Calypso, bunu beni hatırlaman için veriyorum derken herhalde incilerden bahsetmiyordu, yoksa başka açıklaması olamazdı. Tanrı Zeus gülümsedi ve hançeri eline aldı. Belki de bu adağı kabul etmeyecekti. Endişe ile tanrı Zeus'u süzdüm. Fikrini merak ediyordum.