Kampa geleli daha çok olmamasına rağmen annemi çok özlemiştim. Kardeşlerime hava almaya dışarı çıkıyorum diye ufak beyaz yalan söyledim ve şimdide ahırlara doğru ilerliyordum. Alexsis’in beni kamptan çıkarıp annemin yanına götüreceğini biliyordum. En azından öyle yapmasını umuyordum. Onun sahibi olalı birkaç gün olmasına rağmen benim sözümden çıkmıyordu. Ama başkalarına karşı asi davranıyordu. Beni dinlemesiyle mutlu oluyordum. Ahırlara vardığımda Alexsis’i yerinden çıkarıp yanımda getirdiğim iki tane küp şekeri pegasusuma verdim. Ardından birileri var mı diye kontrol ettim. Yakalanacağımı bilsem de şansımı denemekte sorun görmüyordum. Etrafta kimsenin olmadığından emin olduktan sonra Alexsis’in üzerine bindim ve kulağına eğilerek “New York’a annemin yanına götür beni Alexsis.” deyip başını okşadım.
Bu pegasusumla ilk uçuşumdu ve çok heyecan vericiydi. Ondan düşmediğim için kendimi şanslı hissettim. Bir süre havada gittikten sonra geldiğimizi fark ettim ve Alexsis inişe geçti. Sonunda durduğunda insanların görmemesini umarak aşağı indim.
“Alexsis sen gidebilirsin. Ben çağırınca gelirsin.” diyerek başını okşadım.Alexsis bana baktıktan sonra sözümü dinleyip havalanarak yanımdan uzaklaştı. Bende arkasından gitmesini izledim. Bir süre sonra kendime gelerek evimize baktım. Işıkları yanıyordu demek ki annem evdeydi ve bende boşuna gelmemiştim. Heyecan, özlem, endişe, mutluluk hepsi bir aradaydı ve çok karmaşık hissediyordum. Sadece tek bir duygu ortaya çıkıyordu o da mutluluk. Gerçekten çok mutluydum sonunda annemi görebilecektim.
Hızla eve doğru ilerledim ve kapıyı çaldım. Annem kapıyı açınca yüzünde şaşkınlık ifadesi bariz bir şekilde belliydi. Hemen annemin boynuna sarılarak onun kokusunu içime çektim. Annemi çok seviyordum ve ondan daha önce hiç ayrı kalmamıştım. Bu kamp benim hayatımın dönüm noktası gibi bir şey olmuştu.
Bir süre kapıda sarıldıktan sonra geri çekildim ve anneme gülerek baktım. “Ee. anne kızını içeri almayacak mısın?” diye sordum. O da gülerek içeriyi işaret etti.“Hiç olur mu öyle şey prensesim benim gir içeri.” dedi ve içeri geçip annemle oturduk. Ben hayatımda olup bitenleri, kardeşlerimi, kampı, pegasusumu anlattım. Annemde buradaki hayatını, arkadaşlarımdan falan söz etti. Arkadaşlarımı da çok özlemiştim ve onları da görmek istiyordum. Ama artık çok geç olmuştu. Kamptan çıktığımda daha öğlendi. Şimdiyse hava kararmıştı. İsteksiz bir şekilde anneme döndüm. O da sanırım ne demek istediğimi daha söylemeden anlayarak yüzünü buruşturdu. O da benim gitmemi hiç istemiyordu biliyordum ama başımın buraya geldiğim içinde belaya girmesini istemiyordum. “Anne ben artık gidiyorum.” Tamam anlamında annemde başını salladı ve kapının önüne çıktık. Pegasusumu çağırdıktan sonra anneme dönüp sarıldım. O da beni sıkı sıkıya sardı. Ayrıldığımızda ağladığını fark ettim ve yüzümü buruşturdum. “Anne ağlama yine geleceğim.” dedim ve gülümseyerek el salladım. O da gözünden akan iki damla yaşı silerek bana el salladı ve bende el salladıktan sonra pegasusuma binerek beni kampa götürmesini söyledim.