Kampa geleli yaklaşık bir hafta oluyor ve annem, yani Tanrıça Athena, hala beni görmeye gelmedi ! Anlaşılan benim onun yanına gitmem gerekiyormuş. Bence bu saçmalık. Bir hafta da melez olduğumu, annemin bir Tanrıça olduğunu, canavarların gerçek olduğunu ve daha bir sürü imkansız olan şeyin aslında imkansız olmadığını öğreniyorum. Asıl onun benim yanıma gelip bu zamana kadar beni görmeye gelmediği için özür dilemesi gerek.
Tamam, o bir Tanrıça ve birçok işi olduğuna eminim ama en azından bir kerecik beni ziyarete gelmesini çok isterdim. O zaman ona bu kadar öfkelenmezdim belki.
Ama bir yandan da onu çok merak ediyordum ve görmeyi çok istiyordum. Bunun için onun yanına gitmeye karar verdim. Ama onu nasıl bulacağımı bilmiyordum. Bu yüzden Lucy'den beni annemin yanına götürmesini istedim. İlk başta ben öfkeli olduğum için kabul etmek istemedi ama sonunda ısrarlarıma dayanamadı ve beni Empire State Binası'na götürdü. Ne yani ? Şimdi Olimpos bu binada mıydı ? Sanırım artık şaşırmaya alışmalıyım.
"600. kata gitmemiz gerekiyor." dedi Lucy resepsiyoniste.
600 mü ? Burası o kadar yüksek miydi ? Tamam, kabul edilebilir sanırım.
Resepsiyonist beni şüphe ve küçümsemeyle süzdü.
"600. kat mı ? Maalesef bu bina henüz o kadar yüksek değil." dedi resepsiyonist.
"Hadi ama, şimdi seninle uğraşamayacağım. Anahtarı ver. Hem o yabancı değil, yeni melez kardeşim, Summer. Yani ona güvenebilirsin." dedi Lucy resepsiyoniste anahtarı vermesi için elini uzatarak.
Resepsiyonist bundan pek hoşnut olmuşa benzemiyordu ama yine de anahtarı Lucy'nin bekleyen eline uzattı. Sonra Lucy asansöre yöneldi ve kapıyı açtı.
"Bundan sonrası senin. Ama ona çok sert davranma, gerçekten o kötü biri değil. Bizim annemiz." dedi Lucy yolda yüz kere söylediği şeyi tekrarlayarak.
Ona içinin rahat etmesi için
"Tamam, önerini dikkate alacağım." dedim ve gülümsedim. Ama hiç de güven verici bir gülümseme olmadığına emindim. Zaten o da bunu fark etmişti ama yine de sadece bana el sallamakla yetindi.
Asansörün kapısı kapandığında kalbimin heyecan yerinden fırlayacak gibi attığını hissettim. Hayatımda ilk kez bu kadar heyecanlanıyordum. Aslında çok kısa süren o asansör mesafesi bana en az 1 saat gibi gelmişti. Yavaş yavaş terlediğimi hissediyordum. Özgüvenim gittikçe azalıyordu.
Sonunda asansörün kapıları 'ding' diye açıldı ve Olimpos tüm güzelliğiyle karşımdaydı. Henüz birkaç adım atmıştım ki bir ses duydum.
"Hoşgeldin, Summer."Bu annem olmalıydı. Bir hışımla arkamı döndüm ve onu gördüm,
annemi...Gerçekten çok güzeldi, gözlerim kamaşmıştı. Görüntüsü o kadar asildi ki o an ona beslediğim tüm kötü duyguları bir anda unuttum: Öfke, kırgınlık, kızgınlık... O an ona karşı duyduğum tek duygu hayranlıktı ve bu hayranlıkla beraber bir sevinç dalgası da içimi sardı.
"Anne..." dedim. Hayranlığım sesime de yansımıştı ve o da bunu fark etmişti. Sonra hemen kendimi toparladım.
"Yani, merhaba, Tanrıça Athena."(Tanrıça'm
)