Olimpos Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Olimpos Rpg

Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi.
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Bahar Tanrıçası'nın Kızı

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Ophelia Martinez
Hestia Rahibesi
Hestia Rahibesi
Ophelia Martinez


Mesaj Sayısı : 310
Kayıt tarihi : 09/03/11

Bahar Tanrıçası'nın Kızı Empty
MesajKonu: Bahar Tanrıçası'nın Kızı   Bahar Tanrıçası'nın Kızı Icon_minitimePerş. Mart 10, 2011 7:40 am



Hıçkırıklarının duyulmasını istemediğinden kendini sıkarak ağlamasını durdurmaya çalıştı. O... O nasıl tüm bunlara inanabilirdi? Artık eskisi kadar sevmediğini düşündüğü erkek arkadaşı onun için hayatını feda ettikten sonra, bir daha güneşli bir sabaha uyanabileceğine bile inanamazken, Yunan tanrıların ve tüm o mitolojik saçmalıkların gerçek olduğuna, inanamazdı ki! Gözlerini açtığında kendini lanet olasıca bir Orta Çağ revirinde bulmuştu. Her şey... Çok ama çok bulanıktı. Tüm düşünceler birbirinin peşi sıra zihnine hücum ediyordu. "Seth..." diyerek kalbinin sancımasına yok açıyordu zaman zaman, bazen de "Babam..." diyerek ondan bunca şeyi saklayan adama karşı ne hissetmesi gerektiğine kafa yoruyordu. Peter ona ne demişti? Seth artık annesinin yanında güvendeydi. Peki ya babası? O hala canavarlar ve türlü kötülüklerle dolu bir dünyada hayat mücadelesi vermiyor muydu? Tanrıların eğlenmek için onu ansızın buharlaştırması, çevresindekilerin psikolojisine göre işten bile değildi. "Cehennem. Bu yaşadığım hayat değil. Bunlar... Bunlar gerçek olamaz." diye sızlandı belki de ellinci kez. O sırada zihninde, hem tanıdık gelen hem de yabancı olduğunu bildiği bir ses duydu: "Olimpos'a gelip beni bul, kızım." Kızım? Satir arkadaşı Peter onunla dalga geçmek amaçlı değil de ciddi olarak söylediyse, annesi şu mitolojideki bahtsız tanrıça Persephone'ydi. Daha önce de zor durumlarla mücadele ederken zihninde bu sesin varlığını işitmişti ama onu ilk kez böylesine net duyuyordu. Ne yapacağını bilemeyerek bir süre seslice nefes almaktan bile çekinerek bekledi ama, hiçbir şey olmadı. Ses onunla bir daha konuşmayacaktı. Tabii, Ophelia kalkıp da o sesin sahibini görmeye giderse, annesi onunla konuşmak zorunda kalacaktı. Zaten... Kızını oraya kendisi davet etmemiş miydi? Hem belki Tanrıça Persephone onun bu saçmalıklara inanmasını sağlayabilir, aklındaki birkaç soru işaretini gidermesine yardımcı olabilirdi.

...

Kamptaki melezlerden sorumlu at-adam ona, Olimpos'a nasıl gidebileceğini anlattığında küçük dilini yutabilirdi. Daha önce defalarca kez Empire State Binası'na gitmişti ama o binada 600. bir kat olmadığından adı kadar emindi. Yine de taksiye atladığı gibi, sözde Olimpos'un girişini en üst katında barındıran binanın yolunu tuttu. İçeri girdiğinde Kheiron'un söylediklerini anımsayarak resepsiyonistin yanına gitti. Suratına zorlanmadan sert bir ifade yerleştirdi ve elini avcu yukarı bakacak biçimde adama doğru uzatarak,
"Bana 600. kata çıkmamı sağlayacak anahtarı ver." dedi. Adam korkuyla yutkunduktan sonra bakışlarını Ophelia'dan kaçırarak "Bayan, burada öyle bir kat yok. Ne dediğinizi anlayamadım." cevabını verdi. Sinirle yumruğunu sıkmıştı. Zaten alt üst olmuş ve anlamını yitirmiş bir hayatın içine hapsolmuştu, bir de bu ahmak adamla hiç uğraşamayacaktı. Sol elinin yüzük parmağındaki yüzüğe dokunarak, onun kılıç biçimini almasını sağladı. Kılıcını korkudan suratı kasılmış olan adama doğru sallayarak "Ahmak pirzolası mı olmak istiyorsun yoksa hayatta kalmak mı?" diye sordu. Kheiron'un anlattıkları yalan olsaydı, adam büyük ihtimalle resepsiyon masasındaki bir düğmeye basarak, etraflarında siren seslerinin yankılanmasını sağlardı fakat başını olumlu anlamda salladıktan sonra, Ophelia'nın eline bir anahtar tutuşturdu ve ona asansörleri işaret etti.

...

Olimpos... Tanrıların Şehri... Gerçekti! Ophelia şaşkınlıktan düşüp bayılmamak için birkaç derin nefes almak durumunda kaldı. Mitoloji, tanrılar, yeraltı, melezler... Şimdi her şey ona çok daha mantıklı gelmeye başlamıştı. Önünde üzerinden nasıl geçeceğine kafa yormak istemediği beyaz taşlarla bezenmiş bir köprü uzanıyordu ve köprü onu doğrudan Tanrılar'ın konseyine götürecek gibiydi. Ophelia beynindeki tehlike sinyallerini göz ardı ederek, ilerlemeye başladı. Seth... Melez Kampı... Onu öldürmek için peşine furia isimli bir iblis takmış olan Ölüler Hakanı Hades... Şimdi kafasını vermesi gereken daha önemli bir düşünce vardı. Annesi. Tüm cesaretini topladıktan sonra devasa boyutlardaki konsey kapısını ittirdi. Kapı onun dokunuşu üzerine kendiliğinden açıldığında, bu sihre minnet duydu. Sihir? Eski dünyasında böyle şeyler olmazdı. Tedirgin bir adım attı, sonra onu bir başka ve bir başka adımı takip etti. Konsey salonu, kesinlikle ona içinde bulunduğu anın gerçek olmadığını düşündürecek cinstendi. İçeride tıpkı kapı gibi devasa boyutlarda, tam 12 taht vardı. Hepsi boştu ve Ophelia bunun için çok şanslı olduğunu düşündü. Sağ tarafta baştan ikinci tahtın yanına, mütevazi bir sandalye koyulmuştu. Sandalyede, hafif bronz tenli, altın sarısı saçlı, güzel ve çekici bir kadın oturuyordu. Kadın... Oldukça normaldi. Her an Ophelia'yı buharlaştırma riski varmış gibi durmuyordu. Ne yapacağını bilemez halde bir süre düşündükten sonra, dizlerini hafifçe kırarak kadının önünde eğildi. İç güdüleri onu hiçbir zaman yanıltmazdı ve şimdi, karşısındaki son bahar güzelinin annesi olduğundan adı kadar emindi. Beceriksiz reveransı bittikten sonra ona birkaç adım daha yaklaşarak
"Anne..." dedi. Kadının suratına şefkatli bir gülümseme yayıldı ve konuşmaya başladı... "Bu yaşına kadar normal bir hayat sürebilmeni sağladım ama, eşim Hades senin varlığını öğrendi. Ben baharın gelişiyle birlikte üç ayımı geçirmek için Olimpos'a gelince de, peşine furiasını taktı. Bunları yaşadığın için çok üzgünüm Ophelia. Bugün seni buraya, sadece sana anlatılanların gerçek olduğuna inanman için çağırdım. Bir de... Sana bir hediye vermek için." dedi. Tanrıça Persephone'nin sözlerini uzun bir sessizlik süreci takip etti. Ardından, cesaretini toplayan Ophelia "Artık hepsine inanıyorum." cevabını verdi. Annesinin suratında yeniden filizlenen gülümseme, onu da mutlu etmişti. Tanrıça Persephone sağ elini havaya kaldırarak orada çiçek desenli bir tacın oluşmasını sağladı. Ophelia ona uzatılan tacı alıp merakla incelerken, "Tehlikeye düştüğün durumlarda bu taç etrafında bir koruma kalkanının oluşmasını sağlayacak. Ne yazık ki etkisi sadece 5 dakika sürecek ama, bitkin düştüğünde toparlanana kadar seni koruyacağını düşünüyorum. Onu çalıştırmak için düşünce gücünü kullanman yeterli." dedi annesi. Ophelia
"Te-teşekkür ederim... Tanrıça Persephone." dedi artık hiç çıkarmayacağı tacını başına yerleştirirken. Ardından, annesinin isteği üzerine gözlerini kapattı. Gözlerini tekrar açtığında kendini, kamp meydanında buldu. Ona bakan meraklı yüzlere aldırmıyor ve eskisine oranla kendini çok daha güvende hissediyordu. Annesinin onu koruyabilmesi için verdiği taç, artık Ophelia'nın en değerli hazinesiydi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Bahar Tanrıçası'nın Kızı
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Lucianna *Bahar 2011*
» Bahar Tanrıçası...Anne!
» İki Demeter Kızı Ve Ok
» Afrodit Kızı İle Tanışıyorum....
» Artemis kızı

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Olimpos Rpg :: Olimpos :: Empire State Binası/Olimpos-
Buraya geçin: