Heres'in yaşadığı sevinç duygusu ona fazla geliyordu sanki istemese de yüzünde çok geniş bir gülümseme vardı.Belki bir kaç dakika bakıştılar birbirlerine Heers ona baktıkça babasını hatırlamaya başladı.Sonunda sessizce konuşabildi "Anne." Persephone güven verici şekilde gülümsedi ardından buğday sarısı saçlarını arkaya atarak Heres'e yaklaştı ve o sıcacık kollarıyla onu sardı.Heres yüzünde ki mutluluğu o mutluluk göz yaşları yıkadı.Belki yıllarca bunu hayal etmişti, hep bunu istemişti annesine dair bir umut olmasını.Bu yüzden hep babasına karşı hırçınlaştı ama artık annesini buldu, capcanlı bir şekilde.Sonunda bir birlerinden ayrıldılar, Heres hızlı bir sağ elinin tersiyle gözlerinin altını sildi artık sırada ne var bilmiyordu.Sadece bekleyecekti.Ardından Persephone tekrar çiçeklerinin yanına gitti, Heres ise büyük bir çocuksu duyguyla aynısını yaptı.Bu çiçekler hiç bir çiçeğe benzemiyordu dünyada eşi benzeri olmadığına iddaaya bile girebilirdi.Bazıları sürekli renk değiştiriyordu.Bazıları fosforlu gibi üzerinde ki rengi parlatıyordu hatta yaklaşık bir metre boyunda ki bir çiçeğin meyvesi de mevcuttu.Persephone yavaşça doğruldu ve o mor çileğimsi meyvelerden bir adet alıp oğluna verdi.Heres biraz tereddüt etse de yemeden önce şöyle mırıldandı "Bunlar Rosaceae familyasından mı?" Persephone genişçe gülümsedi ve cevap verdi "Aslında buraya hiç bir botanik profesör gelmediği için şu an bunlar sadece Persephone'nin çiçekleri." Persephone gülümsemesi daha da arttı Heres'te bun aynı şekilde gülümseyerek cevap verdi.Birden Persephone birden unuttuğu bir şey aklına gelmiş gibi antik yunanca bir sözcükle haykırdı "Eureka!"