Kulübemizin çalışma masasında oturmuş, sıkıntıyla şiir yazmaya çalışıyordum. Lafta Tanrı Apollon'un kahiniydim ama transa girip kan donduran sözler sarf etmediğim vakitlerde sanat için iki kelimeyi yan yana getirmekten acizdim. Bir de az önce dağınıklığım yüzünden yine Sere ile tartışmıştık, onun için de öfkeliydim. Sağ yumruğumu hızla masaya vurup ardından ciyakladım. Bazen gerçekten de psikopatlaşabiliyordum. Yatakhanemize gidip kendimi yatağıma attım. Bugün kulübe çok ıssızdı, tıpkı kampın geneli gibi. Kış aylarını işte bu yüzden sevmiyordum; kardeşlerimin hiçbiri ortalıkta olmuyordu. "Keşke Sere az önce bana küsmeseydi." diye mırıldandım. Şimdi gidip onunla da vakit geçiremeyecektim... Derin bir nefes alıp gözlerimi kapattım, sıkıntımı gidermek için ne yapabileceğimi düşünüyordum. Derken, bir takım takırtılar işiterek kulübemizin dış kapısının açıldığını anladım. Kalkıp kimin geldiğine baktığımda, karşımda melez danışmanlarından arkadaşım Sat'ı gördüm. Yanında benim yaşlarımda, güzel bir kız duruyordu. Koyu kumral gibi saçlara ve bana anneminkileri andıran bakışlara sahipti. Elinde bir çanta vardı, merak ve biraz da heyecan sezmiştim duruşundan. "Lucy, sizi tanıştırayım. Yeni kardeşin Mariela, kampa bugün geldi." dedi Sat. Gözlerimin fal taşı gibi açılmış olduğundan emindim, sırıtarak "Merhaba Mariela! İçeri geçsene!" dedim. Haddinden fazla coşkulu çıkan sesim yeni kardeşimin dudaklarında bir gülümseme oluşmasını sağladı...