Olimpos'ta işlerimi yoluna koyar koymaz taht odasına giderek tahtıma oturdum. Bugün şanslı olmalıydım ki hiç kimse oda da yoktu. Bu sessizlikten yararlanarak aklımdaki ilk şeyi yaptım ve çocuklarımı izlemeye başladım. Anna kulübede Lara ile oturuyor, Claire kamp alanında diğer melezler ile dolaşıyordu. Bazı çocuklarımda kamp dışında evlerinde yada arkadaşlarıyla geziyorlardı. Hepsinin aklında yapacakları yada olmuş, yaşanmış olaylar vardı. Aralarında mutsuz hiçbir çocuğum yoktu ve bu da beni mutlu ediyordu. O sırada Alexandra'yı hissetmemle ekrana onu yansıttım. Takside, yanıma geliyordu. Demek artık beni görmeye karar vermişti. Buna ne kadar şaşırsam da kızımı yakından görmek bana iyi gelecekti. Zeus her ne kadar melezlerimiz ile yakın olmamızı istemese de ben aşk ve güzellik tanrıçası olarak çocuklarıma da düşkündüm. Onları fazlasıyla seviyordum ve koruyordum. Her ne kadar onları doğduklarında yanıma alamasam da hep izlemiştim.
Zeus'un içeri girmesi ile ekranı yok etmem bir oldu. Onun bu kadar zamanında gelme olayını nasıl unutmuştum ben. Zeus'a selam vererek tahtımdan kalktım ve asansörün önüne doğru ilerlemeye başladım. Kızımı buraya getirsem bile ardından Zeus'un öfkeli bakışları ve laflarını çekmeyi hiç düşünmüyordum. Asansörün önüne geldiğimde kızımında asansöre binmek üzere olduğunu fark ettim. Güvenlikte duran adama yaptığını görünce gülümsemeden edemedim. İşte benim kızım, bakışları ile bile büyülüyor ve zorlanmıyordu hiçbir konuda. Bir süre sonra asansörün geldiğini belli eden ses ile kızımı karşımda buldum. Alex ilk önce şaşırdı, ardından da "Anne!" diye seslendi. Ondan bu kelimeyi daha önce duymamam beni biraz üzse de, asıl üzüldüğüm şey sesiydi. Öfkeyi, siniri, üzüntüyü, özlemi ve daha bir sürü duyguyu içinde barındırıyordu sesi. O da diğerleri gibi onu bıraktığım için kızıyordu bana ama anlayacağına emindim, onun ne kadar akıllı olduğunu biliyordum. Bana bakan gözlerini fark ederek bir şey söylemem gerektiğinin farkına vardım ve dudaklarımı araladım. "Hoş geldin kızım."