Sonunda sakinliklerle dolu Long Island...
Kampta yaşadıklarımdan sonra biraz sakinleşip müzik dinleyebileceğim iyi bir yer bulmuştum. Oturdum ve kulaklıklarımı kulağıma geçirerek slow bir parça açtım. Ay ışığı, her tarafa yansımış harika bir görüntü oluşturmuştu. Çalılıkların koyu yeşili bile beni rahatlatıyordu. Tırnaklarımın uzunluğundan aşırı rahatsız olmuştum. Kampa gidene kadar beni deli etmemesi için yemeye başladım.
"Kötü alışkanlıklardan uzak durmalısın." Sesi duyduğum anda sıçradım ve müzik çalarım kayıp yere düştü. "Tanrı Ares..." diye fısıldadım. Ona tamamen hayran kalmıştım. Ama neden yanıma geldiğini de anlayabiliyordum. Savaşa olan ilgimdi...
"Merhaba Athena kızı." dedi güler bir yüzle.
Titreyen dizlerimi dizginleyebilmek için derin nefes aldım. "Merhaba."
"Savaşa olan merakın açıkça görülebiliyor. Silahının her daim yanında olması, senin hayatını bir çok kez kurtardı. Çocuklarımı savaşırken izlemek gerçekten harika, fakat diğer Tanrı ve Tanrıçaların çocuklarının da buna bir merakı olması hoşuma gidiyor."
"B-ben kılıç ve hançer kullanırken çok rahat olabiliyorum." dedim "Kendimi bulmak gibi birşey..."
Bir süre daha savaşlardan söz ettik. Aradan geçen yarım saat içinde gözlerim gittikçe büyümeye başladı. Ares sonunda "Gitmeliyim Athena kızı." dedi. Bir Tanrı'nın bir melezle konuşmaktan daha önemli işleri olduğunu biliyordum. "Pekala..." diye fısıldadım...
Onun gidişinin ardından çantamı toparladım ve koşar adımlarla kampa ilerlemeye devam ettim. Kalbim güm güm atmaya devam ediyordu.