Gülümseyerek kızıma yaklaştım ve ona, "Merhaba Mariela." dedim. Onun da suratında mutlu olduğunu gösteren bir ifade vardı ama karşılaşmamız kendisini fazlaca etkilemişti, dolu gözlerinden veya titreyen dudağından bunu rahatlıkla anlayabiliyordum. Tabii ki kızımın karşıma çıktığında sadece "Anne..." diyebilmesi şaşırtıcı değildi, bu onun için o kadar fazla anlam taşıyan bir sözcüktü ki! Bu yaşına kadar benden habersiz sürdürmüştü hayatını. Yunan mitlerinin gerçek olduğunu, kendisinin bir yarı-tanrı olduğunu, yaşadığı dünyadaki düzenin benim de dahil olduğum Olimpos Konseyi'ne bağlı olduğunu, mitolojik efsanelerdeki canavarların aslında gerçek olduğunu yeni öğrenmiş, bazı doğruları henüz zihninde anlamlandıramamıştı bile. Kısa bir süreç olmayacaktı elbet ama, eninde sonunda tüm bunları kabullenecek, yeni hayatına adapte olacak ve belki de günün birinde bu yaşayışı sevecekti. Tabii bu arada ben de kızıma elimden geldiğince destek olacaktım. "Beni ilk görüşün. Kafanın çok karışık olduğunu biliyorum ama zamanla alışacaksın. Bu yaşına kadar sürekli seni izledim, tehlikelerden korudum. Artık bunları kavrayabilecek yaşa geldiğini düşündüğüm için de karşına çıktım kızım. Şimdi, aklında birçok soru vardır eminim." dedim. Mariela bir şey sorup sormamakta tereddüt ediyor gibi, ağzını bir açıp bir kapatıyordu. Ona cesaret vermek için gülümsememi biraz daha genişlettim. İlk soracağı soru Bilgelik Tanrıçası'nın kızından beklenecek mantıklı bir şey de olabilirdi, ufak bir detay da. Belki de çoğu çocuğum gibi bunca yıl onu bensiz bıraktığım için bana hesap sormakla başlayacaktı. Nasıl bir tepki gösterecek olursa olsun, dinlemeye hazırdım.