Kardeşim Lia'yla birlikte babamın krallığına gitmiş, ve babam bize incileri bulmamız için bir harita vermişti. Haritaya göre ilk inci plajda bir yerlerde olmalıydı. Ama bu kum yığının arasında herhangi bir yerde olabilirdi. Onu bulmak da günler alırdı. Bunun daha basit bir yolu olmalıydı. Bir fikri var mı diye umutsuzca Lia'ya döndüm.
Ee, bir fikrin var mı kardeşim. Yoksa aramaya başlıyor muyuz?
Lia bir şeyler düşünürcesine ilk başta cevap vermedi, sonra da hayır anlamında başını salladı.
Hayır. Hiç bir fikrim yok.
Sonra da umutsuzca inciyi kumsalda aramaya başladık. Ben suya yakın yerlerdeki kumları eşeliyor ve oralarda parlak bir şeylerin olup olmadığını yokluyordum. Harita da Lia'daydı. Ama işimize yaramıyordu. Ya da yarıyor muydu? Tam Lia'ya seslenecektim ki o bana seslendi. Daha doğrusu seslenirken koşmaya başladı.
"Hey Tom, haritadaki inci şu tarafa doğru yaklaştıkça daha da parlıyor! Galiba onu buldum!"
Ben de kardeşimin peşinden, üstümden büyük bir yükün kalkmasının rahatlığıyla, koşmaya başladım. Kayalıklara doğru ilerledik. Sonra resimdeki inci gerçekten fazla parlamaya başladı, gözümüzü kamaştırdığından Lia haritayı katlayıp cebine soktu.
Buralarda bir yerlerde olmalı.
Sonra gözüm orada ilerleyen bir yengece takıldı. Genelde bir kıskacı parlayan yengeçler görmediğim için de yengece doğru yaklaştım. Lia da ne yaptığımı soracaktı ki yengeci fark edip benimle birlikte gelmeye başladı.
Deniz kızı Mel'le konuşmuştu. Bu yengeç de bir deniz canlısıydı ama Lia'nın Bay Parlak Kıskaç'la konuşacağını hiç zannetmiyordum. Yengeç bizim varlığımızı fark edip, hızlı adımlarla uzaklaşmaya başladı.