Claire neredeyse bütün yükü bize veriyordu ve ayağının üzerine basmamaya dikkat ediyordu. Çok yavaş yürüyorduk. Hava karamaya başlamıştı. Bu hızla gidersek sabaha anca Afrodit kulübesine varabilirdik. Başka bir çaremiz olmadığından yine de yavaş yavaş Afrodit kulübesine gittik. Yolda rastladığımız birkaç melez ne olduğunu soruyordu. Bizde kısaca anlatıyorduk. En sonunda kulübelerin olduğu alana geldik. İçlerinden pembe rengiyle en göze batan Afrodit kulübesine girdik. Tabi girerken yanlışıkla kapıya kolumu çarptım.
"Offff!" dedim.
"Bir şeyin var mı?"
"Yok, şimdi geçer."