Kampta başı boş gezerken kendimi ahırların kapısının önünde buldum. Etrafta kimse yoktu ve içeri girmemden bir zarar geleceğini sanmıyordum. İçerisi saman ve at kokuyordu. Toprak kokusunu hep sevmişimdir. Ahırın yerleri çamur olmuştu. Yukarıya doğru bakarak siyah çizmemi giydiğime şükrettim. Anne teşekkür ederim.
Ahırda ilerlemeye başladım. Siyah, kahverengi, yeşil... Birçok at vardı. Diğer tarafta duran bir atın sinirli bir kişnemesini duydum ve ayaklarımı oraya doğru yönlendirdim. At bölmesinde sinirli bir biçimde nefes alıp veriyordu. At o kadar güzeldi ki. Bembeyazdı ve kanatları bir meleği andırıyordu. Gözleri denizlerin engin mavisine benziyordu. Bölmenin kapısın çatım ve içeri girdim. At gözleri ile beni takip ediyordu. Yelesini okşamaya başladığımda sakinleştiğini hissettim.
''Beyaz İnci. Evet senin ismin beyaz inci ve bugünden sonra benim atımsın.'' İnci kafasını salladı bende kafasına küçük bir öpücük koydum.