19- Medusa'yla bir macera yaşayacaksın.
Mekan: 'Em' Teyze'nin Mağazası
Katılacaklar: Lucy.
'Bazen en büyük erdem sana doğru denileni yapman değildir, Lucy. Kesin bir karara varmadan önce buraya uğra, sana fikrini değiştirmeni sağlayacağından emin olduğum birşey söyleyeceğim.
Not: Seni öldürmeyeceğim. Sadece, annenle ilgili anlatacaklarım var. Yalnız gel.
İmza: M.'
Medusa'dan aldığım bu garip not üzerine, tamamen sağ duyudan yoksun bir insan olduğum için, Em Teyze'nin Bahçe Cüceleri Mağazası'na gittim. Stell onu öldüreli sadece birkaç gün olmasına rağmen, tekrar geldiğine göre düşündüğümden çok daha güçlüydü. Umursamadım, amacım onu öldürmek değil, sadece anlatacaklarını dinlemekti.
Pegasusum Sherry beni mağazanın önüne kadar getirdi, acilen buradan kaçmam gerekebilir diye, fazla uzağa gitmemesini ve ben çağırır çağırmaz geri gelmesini söyledim. Derin bir nefes aldım ve, güneş gözlüğümü takarak mağazadan içeri girdim. Gözlüğün beni korumayacağını biliyordum ama, böyle kendimi daha güvende hissedecektim.
Kapıyı açtığımda küçük bir zil sesi duyuldu, hemen ardından da ayak sesleri.
"Gelmene sevindim, Lucy. Aslında pek ihtimal vermiyordum ama... Geçsene."
Hareket etmediğimi görünce beni temin eden bir ses tonuyla konuşmaya devam etti.
"Korkma, gerçekten sana zarar vermeyeceğim. Bakabilirsin, güneş güzlüklerim takılı. Sen bana canlı lazımsın, heykelin işime yaramaz."
Tamam, salağın teki olduğumu düşünün -ben de öyle düşünüyorum- ama gözlerimi açıp yüzüne baktım. Doğru söylüyordu, gerçekten de güneş gözlüklerini takmıştı ve gülümsüyordu. Saçlarına da tuhaf bir siyah örtü sarmıştı. Anladım, bugün gerçekten Em Teyze olarak takılıyordu.
"İçeri geçmeyeceğim, söyleyeceklerini de hemen söyle."
"Tamam, bekle bari buraya sandalye getireyim, oturarak konuşalım."
Medusa'nın misafirperverliği gözlerimi yaşartıyordu. Eğer oturan küçük bir kız heykeli yapmak gibi bir planı varsa, istediğini alamayacaktı. Geri geldi ve oturmam için sandalyeyi hemen yanıma koydu, hala güneş gözlüğü takılıydı ama yine de yüzüne bakmamaya gayret ediyordum. Bir tuzak olmasından şüphelendiğim için sandalyeyi iyice kontrol ettim, temiz olduğuna kanaat getirdikten sonra oturdum.
"Evet, seni dinliyorum?"
"Ben kız kardeşlerim gibi doğuştan böyle olmadım, Lucy."
Medusa'nın nasıl dünyaya geldiğine daha önce hiç kafa yormamıştım cidden.
"Hayat hikayen beni ilgilendirmez, annemle ilgili kısma gel." dedim sinirle. Bu yaratık dertleşmek için kendine daha uygun birini bulabilirdi; minotor gibi mesela.
"Çok güzel bir genç kızdım, etrafımdaki tüm erkekler bana aşıktı. Hatta bazı Tanrılar bile. Deniz Tanrısı Poseidon, bunların en başında geliyordu. Ben onu sevmiyordum ama dinlemedi. Benim peşime düştü, ben de yardım eder ümidiyle annen Athena'nın tapınağına gittim. Poseidon hala peşimdeydi."
Annemin adını tıslar gibi söylemesi sinirlerimi bozmuştu ama hikayesini bitirmesine izin verdim.
"Poseidon beni annenin tapınağında yakaladı Lucy, annenden yardım dilendim ama parmağını bile kıpırdatmadı! Hatta olanlardan iğrendiği için beni böyle bir yaratığa dönüştürdü! Senin annen yüzünden baktığımı taşa çeviren bir gorgonum!"
Evet, bunu gerçekten bilmiyordum. Yani... annemin bu kadar vurdum duymaz ve acımasız olduğunu.
"Peki benden ne istiyorsun?"
"Senden sadece gerçekleri görmeni istiyorum. Anlattıklarıma inanmıyorsan git ve annene sor, sana farklı bir cevap vermeyecektir. Uyan küçük melez, onlar sadece canlarının istedikleri gibi davranan bencil varlıklar! Zeus'a baksana! Kendi yarattığı insanların bile iyiliğini istemiyor o!"
Medusa gerçekten de beynimi bulandırmayı başarmıştı. Ama o... beni tanımıyordu, adımı nerden biliyordu? Ve neden Tanrılara karşı cephe almamı isteyecekti? Bu onun işine yaramazdı ki...
"Kimin için çalışıyorsun Medusa? Bana bunları anlatmanı senden kim istedi?"
"Ah, hesapta bu yoktu! Sana başımdan geçenleri anlatacaktım ve sen de evine dönecektin. Şu dakikadan itibaren hayatın tehlikede melez, hemen buradan git yoksa bahçe cüceleri takımına katılırsın."
Kimse koşa koşa oradan uzaklaşmadım diye beni suçlayamazdı, beni oyuna getirmeye çalışan üstün zeka kim, öğrenmem gerekiyordu! Medusa'nın üstüne atladım ve sandalyeyle birlikte yere devrildik. Benim gözlerim sımsıkı kapalıydı, onunkilerse şimdi açık, heyecanla bakışlarımla buluşmayı beklemekteydiler.
"Seni öldürmemi istemiyorsan, kim olduğunu söyle!" diye bağırdım. Bu sırada o beni üstünden atmaya çalışıyordu, ben de gözlerimi açmamak için direniyordum.
"Ahh... bırak beni Athena kızı!" diye tısladı ve benden kurtulmayı başardı. Sonra hızla ayağa kalkıp beni ensemden kavradı, duvara yapıştırdı. Yüzü ve yüzüm arasında sadece iki parmaklık mesafe vardı, nefesini bile hissedebiliyordum. Ve... kafasındaki yılanların tıslama seslerini duyuyordum. Ama pes etmeye niyetim yoktu, bilekliğimin kılıç şeklini almasını sağladım ve ellerinden kurtuldum. Gözlerim hala kapalı olduğundan, düşüncelerini duyarak yerini kestirmeye çabalıyordum.
O sırada aklından, isme ulaştım. Aklımın eremeyeceği kadar kadim günlerden biri, bunu Medusa'dan istemişti. Bir Titan... Zamanın Efendisi Kronos!
Tamam, bilmem gerekenlere ulaşmıştım, artık baktığını taşa çeviren yılanlarla dolu bir kafacığım olsun istiyordum. Medusa düşüncelerini okuyabildiğimden habersiz, beni hazırlıksız yakaladığını sanarak, arkadan üzerime doğru gelmekteydi. İyice yaklaşmasına izin verdikten sonra, hızla arkamı dönüp Nefesalan'ı boynundan geçirdim. Vücudu bir toz bulutuna dönüşüp gözden kaybolurken, kafası mağazanın dışına doğru yuvarlanmaya başladı.
Aceleyle masaların birinin örtüsünü aldım ve koşarak gidip kafayı buna sardım. Artık benim de bir Medusa başım vardı! Mutlulukla ıslık çalarak Sherry'yi çağırdım. Kampa geri dönerken aklımdaki düşünce şuydu:
"Athena'nın kızı olduğum çok belli, ben de en az onun kadar gaddar ve acımasızım."