| Geçmişi Ziyaret(3) | |
|
|
Yazar | Mesaj |
---|
Cassandra Masen Thanatos'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 4293 Kayıt tarihi : 18/09/10
| Konu: Geçmişi Ziyaret(3) Perş. Kas. 18, 2010 2:12 am | |
| "Geldik" diye fısıldadım Spring Rose'a. Glau'ya bakmıyordum çünkü yüz ifadesinin ağlamaklı oluduğunu düşünüyordum. Glau'nun yol boyunca bana anlattığı eve iniş yaptık. Bir an zaman durmuş gibiydi. Çevremize bakındık. Sessizlik. Sadece evden gelen yürüme seslerini duyuyorduk. Spring Rose'dan inip burnunu okşadım. Nedenini bilmesem de fısıldayarak konuştum pegasusumla. Sanırım etraftaki huzur verici sessizliği bozmak istememiştim. "Harikaydın Rose" ona kısaca Rose derdim ama o tam adını söylememi tercih ederdi. Yine bunu belli etmek istediğini gösterircesine kişnedi. "Pekala al bakalım Spring Rose. Buraya kadar bizi başarıyla getirdiğin için iki tane küp şeker" sevindiği her halinden belli olan pegasusuma küp şekerleri verdikten sonra gitmesini söyledim. İki pegasus uçup gözden kaybolana kadar onlara baktık. İkimiz de acele etmiyorduk ama Glau'nun babasını görmek için sabırsızlanacağını tahmin ettiğimden "Haydi, ben burada kök salmadan içeri girelim" dedim hafif bir sırıtışla. O da karşılık verdi ve gidip evin kapısını çaldı. Bir an için ayak sesleri kesildi, sonra kapıya doğru yönelişlerini duydum.
Kapı açıldığında bir an yere diktiğim bakışlarımı kaldırdım ve Glau'nun kapıyı açan adama sarıldığını gördüm. Kendi babamın özlemini yeniden hissederek bakışlarımı kaçırdım ve çevreme bakınmaya başladım. Tekrar onlara döndüğümde adamın bana bakmakta olduğunu ve Glau'nun kendimi tanıştırmamı beklediğini gördüm. Biraz çekingen bir şekilde elimi uzattım. "Adım Jessica Adams ve Glau'nun anne tarafından kardeşiyim" dedim cümlemin sonuna bir gülümseme ekleyerek. | |
|
| |
Dryope Glauce Charon Persephone'nin Çocuğu
Mesaj Sayısı : 247 Kayıt tarihi : 17/10/10
| Konu: Geri: Geçmişi Ziyaret(3) Cuma Kas. 19, 2010 3:13 am | |
| Bir yıldır yaşadığım yerin üzerinde uçuyorduk Boreasla.. Birazdan yere inecek ve babamı görecektim. Bunun heyecanını, mutluluğunu ve babamı son görüşüm olacağı için hüznünü bir arada yaşıyordum.. Fazla vakit kaybetmeden pegasuslarla arka bahçeye indik. Jess Spring Rose'a şeker verirken ben Boreas'a ne verecektim. Ah, yanımda hiç şeker yoktu. Boreas bana kızgın ve darılmış gözlerle bakarken bahçedeki elma ağacımız aklıma geldi. Hınzır bir gülümseme yüzüme yerleşti ve hızla koşup ön bahçedeki elma ağacından bir tane elma kopartıp Boreas'a verdim. " Üzgünüm, bir daha şeker almayı unutmayacağım. Artık gidebilirsi Boreas teşekkürler." dedim ve Boreas'ı gönderdim. Havada hızla uçan ve bizden uzaklaşan pegasuslar görünmeyene kadar arkalarından baktık. Jess daha sonra "Haydi, ben burada kök salmadan içeri girelim" dedi yüzünde gergin bir sırıtışla. Bende ona gülümsedim ve kapıya doğru yürüdük. İçeriden ayak sesleri geliyordu ben kapıyı çalınca ayak sesleri bir anlığına kesildi. Sonra daha hızlı bir biçimde kapıya doğru geldi. Kapı açıldığında gözaltları çökmüş ve morarmış, yüzü solgun, kilo vermiş olan babamı gördüm. Saniye geçirmeden ona sarıldım. Onu o kadar özlemiştim ki... Kokusunu doya doya içime çektim. Bir anda babama sarılmayı bıraktım. Aklı Jess'in babasının ölmüş olduğu geldi. Ben ne yapıyordum böyle? Onun babasına olan özlemini depreştiriyor ve onu üzüyordum. Babamın kollarından sıyrıldım. Babam şaşkındı, bakışlarımı Jess'e çevirdim. Jess'in gözleri yerdeydi. Bir süre sonra bize döndü. Jess elini uzattı "Adım Jessica Adams ve Glau'nun anne tarafından kardeşiyim" dedi ve gülümsedi. Bu sefer tepkisini görmek için bakışlarımı babama çevirdim. Gülümseyerek Jess'in uzattığı elini tuttu. "Merhaba Jessica. Ben Teucer Charon. İçeri gelin." dedi. Babam mutlu olmuş gibiydi. Arkamıza baktı ve şaşkın bir şekilde bana döndü. " Glau, eşyalarınız nerde?" dedi. Yüzü şaşkınlık ve üzüntüyle daha da kötü görünüyordu. " Biz fazla kalmayacağız baba.. İznimiz sınırlı..." dedim ve bakışlarımı ondan kaçırdım. Konuyu değiştirmek için ve Adel'i çok özlediğim için onu sordum.. " Baba, Adel nerde?" dedim sesimdeki kırgınlık belliydi. Onun Yunanistan'a dönmüş olabileceğini düşünüyordum ama öyle olmadı. Adel mutfaktan elinde bir kaseyle ve gülümseyen yüzüyle çıktı. Yürüyüşü her zamankinden daha normaldi. " Biri beni mi sordu?" dedi ve kaseyi kapının girişindeki konsola bıraktı ve bana doğru koştu. " Buralardan gittiğimi düşündün değil mi?" dedi bana sarılırken.. " Evet. Yunanistan'a gideceğini söylemiştin..." dedim ve cümlemi burada kesmeye karar cerdim. Adel benden ayrıldıktan sonra Jess'e döndü ve elini uzatıp " Merhaba Persephone kızı.. Ben Adelpha. Glau'nun dostu ve satiriyim." dedi. Yüzündeki sevecen gülümsemesi hala kendini koruyordu. Rp Out : İstersen Adelpha'yı ve Teucer'ı -yani babamı- konuşturabilirsin kardeşim. | |
|
| |
Cassandra Masen Thanatos'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 4293 Kayıt tarihi : 18/09/10
| Konu: Geri: Geçmişi Ziyaret(3) Cuma Kas. 19, 2010 3:37 am | |
| Bu kadar sıcak karşılanacağımı tahmin etmediğim için şaşkın bir şekilde dikiliyordum. Adelpha benimle konuşana kadar. En sonunda içten gülümseyebilme yeteneğimi geri kazandım ve onlara gülümsedim. "Merhaba Adelpha. Buraya gelmeden önce onun dostu olmana çok sevindim. Glau benim en sevdiğim kardeşim ve mutlu olması benim için çok önemli." o da bana hak verircesine başını salladı. O sırada babasıyla sohbet etmekte olan Glau bizi duymamıştı. Ben de Adelpha ile konuşmaya karar verdim ama sohbetimiz duyan herkesi güldürecek şekilde gerçekleşti. "Birinin satiri olmak nasıl bir şey?" bir an düşündü. "İyi" sonra bana baktı. "Birinin kardeşi olmak nasıl bir şey?" ben de düşündüm. "İyi" sonra ikimiz de oturduğumuz yerden kalkıp diğerlerinin yanına gittik. İkimiz de onlara katılınca sohbete bizi dahil ettiler. "Söylesenize kamp nasıl bir yer?" diye sordu Glau'nun babası. Bir an kardeşimle birbirimize baktık. Anlatmaya ben başladım. "İlk başta biraz şaşırsak da sonra alışıyoruz. Aslında gerçekten çok büyük bir yer. Orayı tümüyle keşfetmem haftalarımı almıştı ki hala keşfetmediğim yerler var. En güzel yer tarlaları orada bir sürü çilek, elma ve onlara benzer şeyler yetiştiriyorlar kesinlikle harika oluyor. Tabi onları yerken Tanrı Dionysos'a yakalanmamak da gerekiyor" dedim gülerek. Onların da sırıttığını görünce biraz daha rahatlayarak konuşmama devam ettim. "Orman var. Kesinlikle çok güzel, kuşlar, nemfler tabi bayrak kapmacada kullandıkları canavarlar. Bu yüzden oraya çok sık girmeyiz. Ahırlar var. Pegasuslarımızın bulunduğu. Kesinlikle çok şekerler ama çok da oburlar." diye anlatmayı sürdürdüm. Devamını anlatması için Glau'ya baktım. | |
|
| |
Dryope Glauce Charon Persephone'nin Çocuğu
Mesaj Sayısı : 247 Kayıt tarihi : 17/10/10
| Konu: Geri: Geçmişi Ziyaret(3) Cuma Kas. 19, 2010 4:13 am | |
| Jess anlatmaktan sıkılmamıştı ama sözü bana devretti. " Her Tanrı ve Tanrıça'nın ayrı ayrı kulübesi var. Melezler aynı kulübelerde kalıyorlar. Kulübenin dizaynı tamamen bize ait. Bizimkini görmelisin baba. Yerlerde çimler ve canlı çiçekler var. Tabii ki Jess'in sayesinde.. Onun dışında yeneklerimizi geliştirmemiz için derslikler var.. Büyü teknikleri, okçuluk, kılıç vb... El işleri atölyesi var. Orada her şey var. Bende tekrar resim yapmaya başladım. Cirit sahası ve düello yapabilmemiz için arena var.. " dedim. Bir an için canavarlardan bahsedecektim ama vazgeçtim. Babam zaten kötüydü. Ben sustuktan sonra babam titreyen sesiyle konuşmaya başladı. " Anneni... Yani Persephone'u gördün mü?" dedi. Sesindeki özlem apaçık ortadaydı. Babamın elini tuttum ve başımı iyi yan sallayarak " Hayır baba, henüz görmedim. Zaten o Hadesle beraber yeraltında yaşıyor. Oraya girmemiz yasak." tabi biz yine de giriyoruz. diye ekledim içimden ve davem ettim. " Onun yeryüzüne çıktığı bir gün görüşeceğim. Kulübemize gelicektir." dedim. Başka ne demelyidim? Çaresiz gözlerle Jess'e baktım. O benim elimi sıkınca rahatladığımı hissettim. Babam bizim bu halimizi görmüş olmalı ki Jess'e döndü. " Sen kampta daha eski gibisin Jessica. Kızımın senin gibi bir kardeşi olduğu için çok mutluyum. Sen ona benden daha iyi bakacaksın buna eminim." dedi ve gülümsedi. Gülümsemesi hüzünlüydü. | |
|
| |
Cassandra Masen Thanatos'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 4293 Kayıt tarihi : 18/09/10
| Konu: Geri: Geçmişi Ziyaret(3) Cuma Kas. 19, 2010 12:53 pm | |
| Bir an bakışlarımız birleşti. O bakışlardan babasının Glau'u ne kadar sevdiği anlaşılıyordu. Bu adamın Hades yüzünden taşa dönüşecek olması korkunçtu. Bir an yutkundum. Aynı hüzünlü gülümsemeyle ona baktım. "Evet ondan daha eskiyim. Ve yine evet. Onu koruyacağım. Canım pahasına çünkü buna yemin ettim." dedim kendimden emin ses tonumu kullanarak. Kardeşlerim daha gelmeden, Hades'in yapabileceklerini öğrendiğim zaman etmiştim bu yemini. Bunu bilmeyen Glau'nun şaşkın bakışlarına aldırmadım. Hala hüzünlü gözüktüğü halde biraz daha rahat görünen babasına döndüm. Glau'ya bakmamakta ısrarlıydım. "Kızınız, yani Glau. Benim kardeşlerim arasında en sevdiğimdir. Bakın benim babam öldü ya da öldürüldü. Ondan geriye sadece üvey annem kaldı ve onunla da tuhaf bir ilişkimiz var. Glau ve annem, üvey değil gerçek annemiz Persephone benim yeni ve tek ailem. Siz benim durumumda olsanız. Onlara bir zarar gelmesine izin verir miydiniz?" gözümde yaşların biriktiğini hissediyordum, görüşüm bulanıklaşmaya başlamıştı. Ama konuşmaya devam ettim. "Vermezdiniz. Ben de öyleyim. Bakın ben Hades'i gördüm. Onun öfkesini de gördüm. Ama yapmaya cesaret edemeyeceği şeyleri de gördüm." salon sessizleşmişti. Tek duyulan nefes alışverişlerimiz ve dışarıdan geçen insanların sesiydi. Kendimi konuşmaya itercesine derin bir nefes aldım ve kaldığım yerden devam ettim. "Annemiz varken güvendeyiz çünkü onu incitmek istemiyor. Onu gerçekten seviyor. Bizi tehtid ediyor ama bunlar palavra ve yalandan başka bir şey değil" birden her zaman içimden geçen şeyleri söylemeye başlamıştım. "Size yaptığı yanlış, babama yaptığı yanlış. Belki bugün ya da yarın değil. Ama bir gün onun karşısına çıkacağım. Sevdiklerim için." dedikten sonra sustum çok ileri gitmiştim. "Üzgünüm b-ben annemize yaptıkları için ona öfkeliyim." | |
|
| |
Dryope Glauce Charon Persephone'nin Çocuğu
Mesaj Sayısı : 247 Kayıt tarihi : 17/10/10
| Konu: Geri: Geçmişi Ziyaret(3) Cuma Kas. 26, 2010 4:07 am | |
| Jess kendini durduramıyordu. Konuştukça konuşuyordu. Aslında söylediklerinde kötü bir şey yoktu. Sadece fazla bilgi içeriyordu özellikle Hades konusunda. Jess konuşurken babamın yüzünden hüzün dalgası ve özlem geçti. Annemi yani Tanrıça Persephone'u özlüyordu. Geçen 17 yıl boyunca onu unutamamıştı. Babam için daha fazla üzülmüştüm şimdi. Jess özür dileyerek konuşmasını bitirdi. Adel söylediklerini ana hatlarıyla biliyordu, yeni bilgiler onu heyecanlandırmış ve gözlerini Jess'in üzerinden alamıyordu. Ben ise gözlerimi babamdan ayırmıyordum. Sadece günler kalmıştı ayrılmamıza. Onun muhteşem sesini, gülümsemesini ve her ne kadar bana göstermese de babalığını özleyecektim. Yerimden kalktım ve onun yanına oturdum. Ellerimi ellerine kenetleyip sıktım. Babam her zaman parlayan gözleriyle bana baktı. Yıllardır gözünde yer etmiş hüzün artık daha çok kendini gösteriyordu. Babama baktıkça geleceği düşünüyordum. Bu da benim daha fazla üzülmeme yol açıyordu. Zaten her şey yeterince zordu. Gözlerimi kırpıştırdım çünkü gözlerim dolmuştu ve ben ağlamak istemiyordum. Babamı daha fazla üzmek istemiyordum. Daha sonra kararımı verdim. Eğer burada biraz daha durursak ben daha fazla dayanamayıp ağlayacak ve lanetin işlememesi için yalvaracaktım. Tabii ki işe yaramayacaktı bu yalvarışlarım. Eğer Hades görürse üzülmek ve laneti kaldırmak yerine daha da keyiflenecekti.
Babamın elini bir kez daha sıktım ve gülümseyerek konuşmaya başladım. " Babacım artık gitmeliyiz. Daha Jess'in evine gideceğiz ve kampa dönücez. Tanrıça Athena'yı kızdırmak ve bize karşı yaptığı bu iyiliği suistimal etmek istemiyorum." dedim. Ondan ayrılmak çok zordu. Babam bana anlayışla gülümsedi.
" Tamam Dryope. Tekrar gel. Seni hissebileceğimi düşünüyorum... taşlaşmışken bile.." daha fazla babamın konuşmasını ve üzülmesini istemeden ona sarıldım. Jess'e baktım o benim neler düşündüğümü biliyordu. Bazen onunla konuşmadan bile anlaşabiliyorduk. Başını salladı ve yerinden kalktı. Babamın kulağına "Seni seviyorum baba. Seni çok özleyeceğim." dedim ve iznim olmadan bir damla yaş yanaklarımdan süzüldü. Hızlı bir hareketle yanağımı sildim. Babamda bana aynı duygu yüklü ses tonuyla cevap verdi. " Bende kızım, bende." daha sonra aniden bana sarılmayı kesti. "Jess'in evi çok uzak mı? Oraya nasıl gideceksiniz?" dedi endişeli bir tonda. Jessle birbirimize baktık ve gülümsedik. " Pegasuslarımız var." dedim. Sonra çok mutlu bir şey söylecekmişim ve çok normal bir günmüş gibi ellerimi çırptım. " Onunla tanışmak ister misiniz?" dedim. Babam başını ağır bir şekilde salladı. Ellerimizi ayırmadan arka bahçeye çıktık. Gökyüzüne doğru seslenecekken ağaçların oradan Boreas geldi. Uysal bir şekilde önümde durdu. Gözleri gözlerimin içine bakıyordu. İçindeki kibri görmüştüm. Yelesini okşadım ve babama döndüm. " Baba işte bu benim pegasusum Boreas." dedim. Babam şaşırmış bir şekilde bana baktı. Oda çekingen bir tavırla Boreas'ın yelesine ve boynuna dokundu. " Onların gerçek olduğunu bilmiyordum ama gerçekmiş." dedi ve hayran hayran Boreas'ı okşadı. Boreas huysuz bir kişnemeyle karşılık verdi. Bende sakinleşmesi için biraz onu okşadım ve mutfaktan aldığım kesme şekerleri verdim. Boreas sıkılmış gibi burnundan nefes veriyor kanatlarını hafif hafif açıp kapatıyordu. Gözlerini ise benden ayırmıyordu. Bende ona ve Jess'e baktığımda gitme zamanımızın geldiğini fark ettim. İlk önce Adel'e döndüm. " Dostum, seni çok seviyorum. Bunu sakın unutma. Vakit bulabildiğinde gelebilirsen kampa gel. Yoksa senin özlemine dayanamam.." dedim ve sarıldım. Adel de bana sıkı sıkı sarıldı. O anda yan gözle Jess'e baktım babamla tokalaşmış ve gülümseyerek bir şeyler konuşuyorlardı. Sanırım Jess'in pegasusu Spring Rose hakkındaydı. Adel'in konuşmasıyla dikkatimi onlardan alıp Adel'e verdim. " Bende seni özleyeceğim Glau. Kendine çok iyi bak. Eğer... Eğer fırsat bulursam gelicem." dedi ve sarılmayı bıraktık. Babam doğru gittim ve ona sarıldım. Ben konuşamadan o konuşmaya başladı. " Sana iyi babalık yapadım Dryope. Özür dilerim. Eğer bir kez daha şansımız olsaydı onu çok iyi değerlendirirdim. " " Hayır, sen çok iyi bir babaydın." dedim itiraz etmek ve onu üzmemek için. Aslında bu tam anlamıyla bir yalandı. Tamam beni seviyordu ama onunla o kadar az anımız vardı ki... Babama tekrar onu özleyeceğimi söyledim ve Boreas tekrar kişnemeye başlayınca onu fazla beklettiğimi anladım. Boreas'ın üzerine bindim ve Jess'i bekledim o da Adel'e sarılıyordu. O da Spring Rose'a bindikten sonra. Pegasuslar havalandı. Babamlar biz gözden kaybolana kadar arkamızdan baktı. Biliyordum ki o beni çok seviyordu ve onunla daha fazla hatıramız olmayacaktı. Korkunç son yaklaşıyordu. Pegasuslar hızla ilerlerken ağladığımı fark ettim çünkü yüzüm ıslaklık ve rüzgarla buz kesmişti. Yüzümü kurulamaya vaktim yoktu. Jess'e döndüm. " Nereye gidiyoruz kardeş?" dedim.
Rp Out: Çok üzgünüm kardeş, sınavlarım vardı giremedim. Kusura bakma... | |
|
| |
Cassandra Masen Thanatos'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 4293 Kayıt tarihi : 18/09/10
| Konu: Geri: Geçmişi Ziyaret(3) Salı Kas. 30, 2010 5:30 am | |
| Bu an boyunca kendi babamı düşünüp durmuştum.. Hangisinin daha iyi olduğunu anlamaya çalışıyordum. Babanın taş olması mı, ölmesi mi? Hayır. İkisi de iyi değildi ve bunların tek sorumlusu Hades'di. Islık çaldım ve Spring Rose'un inişini seyrettim. İndiğinde ilk başta ona iki tane küp şeker verdikten sonra Glau'nun babasıyla Spring Rose hakkında konuşmaya başladık. Glau bize doğru yaklaşırken babasına "Sizi tanıdığıma çok sevindim. Ben.. Ben o laneti kaldırmak için elimden geleni yapacağım" dedim ve Spring Rose'a bindim.
Tekrar bulutların arasına karıştığımızda gözlerimi kapattım.. Babam.. Ölmüştü.. Ölmek.. Tekrar gözlerimi açtım ve kardeşimin sorusuna cevap verdim. "Şimdi beni izle. Üvey annemin yanına gidiyoruz ve eğer son gelişimden beri eski haline dönmediyse bize iyi davranacaktır." bana gülümsedi ve Boreas'ı, Spring Rose'u izleyebilecekleri şekilde ayarladı. Ben de tekrar düşüncelerime gömüldüm. O anda aklıma bir şeyler geliyordu. Babamı bir daha hiç göremeyeceğimi düşünmüştüm ama.. Yanlış düşünmüştüm!
Evimin önüne iniş yaptıktan sonra bir anda arkama döndüm ve yeni inmiş olan kardeşime sarıldım. Ayrıldığımda sevinçten zıplayacak haldeydim. "Glau, babamı bir daha hiç göremeyeceğimi düşünmüştüm ama görebilirim! Yeraltına inebilirim! Hades umrumda bile değil. Hatta, hatta onu çağırabiliriz!" az önce meraklı bakışları şimdi şaşırdığını belli edercesine açılmıştı. Tam cevap verecekti ki birden bilekliğim ısındı. Arkamı dönmemle kapının kırılması ve üvey annemin dışarıya uçması bir oldu. Korkan pegasuslar uçarken biz anneme doğru koştuk. "Yaşıyor" dedikten sonra bilekliğimin ısınmasına aldırmadan içeri girdim. Salonumuzda bir kiklop durmuş, cam masayı bana doğru fırlatmak için havaya kaldırıyordu.
(kardeş canavar istiyorduk, böyle yazdım, olmamışsa değiştiririm .)) | |
|
| |
Dryope Glauce Charon Persephone'nin Çocuğu
Mesaj Sayısı : 247 Kayıt tarihi : 17/10/10
| Konu: Geri: Geçmişi Ziyaret(3) Paz Ara. 12, 2010 5:30 am | |
| Jess'in evinin bulunduğu yere gelmiştik ve Jess bana babasını tekrar görebileceğini söylemişti. Bunun için yer altına inecektik. Bu fikir benim de hoşuma gitmişti. Onun yanında olacağımı söylemek için konuşacakken bir anda evin kapısı kırıldı ve bir kadın dışarı uçtu. Tanrılar aşkına!! Bu da neydi böyle? Jess hızla kandının yanına koştu ve bileğini tuttuktan sonra bana bakıp "Yaşıyor." dedi ve kadını orada bırakıp içeri koştu. Ben ise ne olduğunu şaşırmıştım arkama baktığımda Boreas ve Spring Rose'un uçarak uzaklaştığını gördüm. Onlardan yardım isteyemeyecektim anlaşılan. İçeriden gelen bir camın kırılma sesi ve ürkünç bir bağarmadan sonra hızla koştum ve yerde acılar içinde kıvranan kadını garajın kenarına çektim. Kendime düşünmek için zaman bırakmadan içeri koştum ve gördüğüm manzara karşısında küçük bir şok geçirdim. Jess, bir kiklopla köşe kapmaca oynuyordu resmen. Jess okunu atmak için bir boşluk ararken kiklop sürekli Jess'i kenara sıkıştırıyordu. Jess'e uygun bir zaman yaratmalıydım. Bunun için yapılacak şey belliydi. Kiklopa saldıracaktım. Kolumda duran büyük çantamın içinden kılıcımı çıkardım ve çantayı kenara fırlattım. Kılıcı kınından çıkarmakta hiç zaman kaybetmedim ve hızlı bir şekilde kiklopa koşup arkasından bir darbe indirdim. Bu ona pek zarar vermemişti ama onu şaşırtmıştı. Kiklop bana doğru döndüğünde masaya doğru koştum; sandalyeye basıp oradan masanın üzerine çıktım. Kiklop arkamı döndüğümde tam karşımdaydı daha bana hamle yapmadan kılıcımı sağ omzuyla boynunun birleştirdiği yere batırdım. Kiklop acıyla sarsılmıştı ama bana sağlam bir şekilde vuracak kadar değildi. Ben kılıcımı sapladığım yerden çıkartamadan kendimi yerde buldum. Sol kolumun üstüne düşmüştüm, kırıldığını düşünmüyordum ama çok acıyordu. Ben acılar içinde yerde kıvranırken kiklop hala bana doğru geliyordu. Tanrı Zeus aşkına! Ne kadar takıntılı bir canavar bu böyle! Kiklop boynumdan tutup beni duvara yapıştırdığında omzunun seğirdiğini gördüm. Beni sağ koluyla havaya kaldırmıştı ve tutmakta zorlanıyordu. Biraz daha dikkatli baktığımda kiklopun yavaş yavaş yere doğru çöktüğünü gördüm. Bacaklarına ve sırtına saplanan birkaç ok onu zayıflatıyordu. Kiklop sert bir hareketle yönünü değiştirdi ve az kalsın ok bana saplanıyordu. O anda Jess'i gördüm. Hızlı hızlı ok atıyordu ve öfkesi yüzünden okunacak kadar fazlaydı.. | |
|
| |
| Geçmişi Ziyaret(3) | |
|