Olimpos Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Olimpos Rpg

Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi.
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 İmkansızı Başarmak (58. Görev) [2]

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Misafir
Misafir




İmkansızı Başarmak (58. Görev) [2] Empty
MesajKonu: İmkansızı Başarmak (58. Görev) [2]   İmkansızı Başarmak (58. Görev) [2] Icon_minitimeC.tesi Kas. 13, 2010 2:27 am

Sal olağanüstü bir hızla giderken bir anda yavaşlamıştı, bunun sebebi de sanırım Ogygia Adası'na gelmiş olmamdı. Karşımdaki adaya bakakaldım birkaç saniye için, burası harika görünümü olan tropikal bir adaydı. Sadece bir kıyısını görebiliyordum, bu da oldukça büyük olduğu anlamına geliyordu. Sal sahile doğru yaklaşırken zehirli hançere bakakaldım. Eğer Poseidon bu hançer hakkında söylediklerinde haklıysa büyük bir fırsatı kaçırmıştım. Eğer o hançeri oracıkta Poseidon'un göğsüne saplasaydım şu an bu görevle uğraşıyor olmazdım. Tabi ki böyle bir şey yapamayacağımı ben de biliyordum, ama boş hayaller işte.
Sal kıyıya vurunca adada bir hayat belirtisi aramaya başladım. Ama benden başka kimse yok gibiydi, Kalipso adanın başka bir yerinde olmalıydı. Heryerde olağanüstü güzellikte bahçeler vardı, çiçekler ve ağaçlar o kadar gösterişliydi ki, gözlerimi onlardan alamıyordum. Kalipso yaşadığı adayı harika bir yere çevirmişti. Ama bir görevdeydim, ve bir an önce kendime gelip bir sonraki adımımı düşünmem gerekiyordu. İlk olarak zehirli hançerimi saklamalıydım, ama nereye? Bunun için milyonlarca seçenek uzanıyordu önümde, ama ben mor renkli güzel çiçeklerin arasına yerleştirdim hançeri. Burayı unutmam zor olacaktı en azından, böyle güzel çiçeklere rastlamamıştım daha önce.
"Kim var orada?" diye sordu ürkmüş bir ses. Bu Kalipso olmalıydı. Dönüp ona cevap verecektim ki, yüzünü görünce vereceğim cevabı unuttum. Nasıl unutmayayım? Dünya'da var olan ve olabilecek en güzel yüze bakıyordum. Yüzünde ne makyaj ne de başka bir güzelleştirme çabası vardı, ama doğal haliyle bile o kadar güzeldi ki... Ben bu kızı mı öldürecektim? Bunu yapmak için kafayı yemiş olmam gerekiyordu. Daha önce biri bana dünyada aşk tanrıçası Afrodit'ten daha güzel birinin olabileceğini söylese ona deli gözüyle bakardım. Ama şimdi karşımda duruyordu işte, Afrodit bile onun yanında çirkin kalırdı. Sesinin hoş tınısından hiç bahsetmiyorum bile.
"Ee, şey. Ben Adrian Black." dedim kekeleyerek. "Melez Kampı'ndaydım buraya gelmeden önce."
"Hmm, yani bir yarı tanrısın. Peki burada ne işin var Adrian?"
"Bilmiyorum bayan." diyebildim sadce. Bu gerçekten de doğruydu, burada ne işim vardı ki benim? "Salım denizde kayboldu ve kendimi burada buldum."
"Bu garip. Normalde burası kolay kolay bulunamaz." dedi düşünceli bir ifadeyle.
"Neden peki? Ya siz kimsiniz güzel bayan?" diye sordum masum bir sesle. Buraya özellikle onun için geldiğimi bilmemesi gerekiyordu, görev için bu çok önemliydi. Gerçi şu an görev umrumda bile değildi, tek istediğim buraya onu öldürmek için gelmiş olduğumu anlamamasıydı.
"Ben Kalipso'yum. Ve burası da benim yaşadığım ada, Ogygia Adası." dedi büyüleyici bir sesle. "Tanrıların bana lütfettiği hapishanem, yani hayatımın geri kalanını geçireceğim yer."
"Tahmin etmem gerekirdi." dedim aptal numarası yaparak. "Ben nasıl kampa geri dönebilirim peki, bu konuda bana yardımcı olabilir misiniz?" Ağzımdan çıkanlara kulaklarım inanamıyordu, görevi yarım bırakıp gitmeyi düşünüyordum resmen. Ama böyle bir bayana asla zarar veremezdim, bu görevi yapmak beni aşıyordu.
"Geri dönmek mi?" dedi Kalipso şaşkınlıkla. "Hemen mi? Burada biraz kalsan harika olurdu. O kadar uzun süredir yalnızım ki..."
"Ee, şey..." diye kekeledim yine. Kampa geri dönmem gerekiyordu, çünkü tüm sevdiklerim, tüm hayatım oradaydı. Ama bir yandan da Kalipso'nun yanında daha fazla kalmak istiyordum, onun harika bir yaşam alanına çevirdiği bu adayı keşfetmek, onun harikulade yüzünü daha fazla seyretmek istiyordum. "Bu çok güzel olurdu..."
"Harika o zaman." diyerek sözümü kesti. "Sana adayı göstereyim, burada gerçekten harika bitkilerim var."
Cümlemin devamını getirememe rağmen onun gülümseyen yüzüne bakarken buradan ayrılma fikri hiç de iç açıcı gelmiyordu. Bana sahilin etrafındaki bahçelerinin heryerini gösterdi, sadece bir yer hariç. Nedense silahı sakladığım çiçekleri en sona bırakmıştı. "Ve evet, bunlar da benim en sevdiğim çiçeklerim." dedi kokularından derin bir nefes alarak.
"Gerçekten de çok güzellermiş." derken beynimde milyonlarca düşünce vardı. Önümde üç seçenek bulunuyordu, ya çiçeklerin arasından hançeri alıp onu öldürecektim. Ya ona zarar vermeden kampa dönecektim. Ya da salı ve hançeri unutup onunla burada yaşamaya karar verecektim. Son seçenek daha cazip görünüyordu, ama bunu yapmak çok zordu. Tüm hayatımdan vazgeçemezdim bir anda. İkinci seçeneğe gelirsek, eğer onu hayatta bırakıp buradan ayrılırsam Poseidon'un düşmanlığını kazanmış olacaktım. Ve bu da büyük ihtimalle kampa dönemeden denizin beni ölüme sürükleyeceği anlamına geliyordu. İlk seçenek ise yapılması en zor olandı, ama yapmam gereken şey de oydu. Eğer sağ salim kampa dönebilmek ve görevimi başarıyla sonuçlandırabilmek istiyorsam onu öldürmek zorundaydım. Bu düşüncelerle çiçeklere yaklaştım.
"Çok güzel kokuyorlar değil mi?" diye sordu Kalipso mutlulukla. Onu öldürmeye hazırlandığımdan haberi bile yoktu. Mor çiçeklerin arasına sakladığım hançeri elime aldım ve tekrar doğruldum, Kalipso'ya döndüğümde yüzündeki gülümseme dondu kaldı bir anda. Hançeri görmüştü ve üzerindeki zehiri de farketmişti muhtemelen. "Bu yüzden mi buradasın Adrian, beni öldürmek için mi?" diye sordu korku dolu gözlerle.
"Evet, Kalipso. Benim görevim bu." dedim ama bu sözcükleri söyleyebilmek için kendimi oldukça zorlamıştım.
"Pekala, devam et o zaman. Öldür beni." dedi usulca. Bu ne anlama geliyordu? Benimle hiç mücadele etmeyecek miydi? Ölümü kabulleniyor muydu? Bu sözlerine anlam verebilmem mümkün değildi. Ama yapmam gerekeni yapmalıydım. Hançeri kaldırıp Kalipso'nun üzerine yürüdüm. Yanına kadar geldim ama o bir adım bile gerilememişti. Gözlerini kapatmış, ölümünü bekliyordu. Hançeri tam göğsüne saplayacaktım ki, yapamadım... Onun huzur dolu yüzüne bakakalmıştım, böyle masum birini nasıl öldürebilirdim ki? Onun hiçbir suçu yoktu, Poseidon istedi diye onu öldürmek zorunda değildim. Ben onun kölesi değildim.
Kafamda bu düşüncelerle bir anda koşarken buldum kendimi. Sala doğru koşuyordum, buradan hemen ayrılmam gerekiyordu. Kalipso arkamdan bağırıyordu ama onu dinlemiyordum bile. En doğru kararı verdiğime inanıyordum. Tekrar sala binip beni Melez Kampı'na geri götürmesini diledim içimden. Tabi Poseidon artık düşmanım olduğuna göre bu isteğim gerçekleşmezse hiç şaşırmazdım. Deniz beni yutsa ve boğularak ölsem? Eh, buna da şaşırmazdım açıkçası. Ama beni şaşırtan bir şey oldu. Birkaç dakika sonra Melez Kampı'ndaki plajdaydım. Güven içinde... Poseidon beni öldürmemişti, ama neden? Acaba beni denemek mi istemişti? Yoksa Kalipso'ya aşık olup bir ömür o adada kalacağımı mı düşünmüştü? Sebebi her ne olursa olsun artık farketmezdi. Kampa güvenle geri dönmüştüm, ve kardeşlerim hala orada beni bekliyorlardı. Sevinç çığlıkları atarak onlara koşmaya başladım. Buluştuğumuzda bir mutluluk anı yaşadık ya, işte o an herşeye değerdi...

(Rp bitmiştir.)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
İmkansızı Başarmak (58. Görev) [2]
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» İmkansızı Başarmak (58. Görev) [1]
» Hermes'den Görev [Görev 56] (Ormanın devamı)
» Babamdan Görev Alıyorum [Görev]
» Hermes'ten görev/ 58. görev
» Hermes'ten görev-2/ 58. görev

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Olimpos Rpg :: Kamp Dışı :: Ogygia Adası-
Buraya geçin: