Olimpos Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Olimpos Rpg

Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi.
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Turistik Gezi!

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Misafir
Misafir




Turistik Gezi! Empty
MesajKonu: Turistik Gezi!   Turistik Gezi! Icon_minitimeSalı Kas. 09, 2010 8:55 pm

Melez Kampı'nı seviyorum. Melezler olarak her zaman çıktığımız tehlikeli görevleri seviyorum. Arenada saatlerce düello etmeyi seviyorum. Yeni yeni düzenlenmeye başlayan düello turnuvalarını seviyorum. Bu düello turnuvanların ödüllerini ise daha da çok seviyorum. Bu ayın düello turnuvasının galibi olarak 1 günlük bir izinle ödüllendirilmiştim. Kışları da kampta kalan az sayıda melezden biri olduğum için çok iyi olacaktı bu. Görevler, okçuluk dersleri, gece nöbetleri, ve hepsinden önemlisi Persephone kızları Jess ve Dryope olmadan geçecek koca bir gün. Sadece bununla da sınırlı değil tabi, ödülüm turistik bir geziyi de kapsıyor. Missouri eyaletinde Amerika'nın en önemli mimari eserlerinden biri olan Gateway Kemeri'ne gönderiliyordum. "Acaba benden bir gün de olsa kurtulmaya çalışmak için mi beni geziye gönderiyorlar?" diye düşündüğüm de olmuştu doğrusu. Ama buranın her zaman görmek istediğim yerlerden biri olması sebebiyle ödülüm çok daha güzel görünüyordu gözüme.
Pegasusum Miracle ile Gateway Kemeri'ne doğru uçarken, rüzgar saçlarımı havada uçuştururken bunlar geçiyordu aklımdan. Yine de kampı özleyecektim, eğer bir günden fazla sürecek bir gezi olsa kabul etmezdim büyük ihtimalle. Mississippi Nehri ufukta görünmüştü. Amerika'nın en büyük nehriydi bu, Gateway Kemeri de tam bu nehrin yanında bulunuyordu. "Beni nehrin yanında bırak Miracle." dedim pegasusuma. Miracle yavaşlayarak inişe geçti. Birkaç saniye sonra üstünden inmiştim ve ben de ona ödülünü veriyordum. Ödül derken şekerden başka bir şey değil tabi, ama bu onun için en güzel hediyeydi sanki. Pegasusuma buralarda olmasını söyleyip gönderdim. Henüz sabah saatleriydi. Gateway Kemeri'nin önüne kadar yürüyünce yanımda bir fotoğraf makinesi getirmediğim için kendime kızdım. Yaklaşık 200 metre boyunda, çok ince bir kemerdi bu. Bu yapının önünde bir fotoğrafım olsa çok güzel olabilirdi, ama anılarla idare etmek zorundaydım. Tabi ben bunların güzel anılar olacağını düşünüyordum, bir an önce unutmak istediğim anılar değil. Yine yanılmış olduğumu nereden bilebilirdim ki?
Biletimi görevliye verdikten sonra beni zor bir tercih bekliyordu. Yukarıya merdivenle mi, yoksa asansörle mi çıkacaktım. "İşte bu tercih benim hayatımı değiştirecekti." demek isterdim, ama sadece bir günümün nasıl geçeceğini değiştirecekti. Tabi ben bundan habersizdim. Eğer merdivenlerden çıkmaya karar verseydim gayet sıradan bir gün geçirip güven içinde kampa geri dönecektim. Ama şans her zamanki gibi yanımda değildi, asansörü tercih etmemle beraber günün geri kalanının nasıl geçeceği hakkında fikir edindim.
Asansörde benden başka biri daha vardı, ilk önce yüzüne bakmamıştım fakat asansör çalışmaya başlayınca onun kim olduğunu anladım. Kızıl saçlarıyla, soğuk bakışlarıyla Persephone kızı Dryope'den başkası değildi bu. O da beni farketmesiyle "Senin ne işin var burada?" diye sordu bana.
"Asıl senin ne işin var?" Yüzünü görmek, sesini duymak bile sinirlenmeme sebep oluyordu.
"Ben gezi için geldim, şimdi asansörü durdurup aşağı ineceğiz. 190 Metreyi seninle beraber çıkmaya hiç niyetim yok."
"Merdivenlerden mi çıkacaksın? Peki, bana uyar." dedim sinir bozucu bir gülümseme takınarak.
"Hayır Adrian, sen çıkacaksın asansörden." dedi ters ters. Bu Persephone kızları kesinlikle beni delirtmek için doğmuşlardı.
"Oldu canım, başka?" dedim öfkeli bir sesle. "Seni uyarıyorum Pope Pope, hemen çeneni kapatmazsan bir daha açamayacaksın!" Bu 'Pope Pope' lakabını yeni bulmuştum, hoşuma da gitmişti açıkçası. Artık ona böyle seslenecektim, en içten dileklerimle sinir olmasını umarak tabi.
"Öyle mi?" diyerek kılıcına uzandı, ben de ondan yavaş değildim. Assassin's Heart'ı tam zamanında çıkarmış, onu kılıç formuna çevirerek saldırısını son anda karşılayabilmiştim. Asansörde köşe kapmaca oynuyorduk sanki, kılıçlarımızın çarpışma sesleri yankılanıyordu heryerde. Bir Persephone kızına göre hiç fena değildi, Lucy'den kılıç dersi almış olmalıydı. Darbelerimi savuştursa da çok fazla dayanamayacaktı nasılsa. Yorulduğunda bir açık verecekti ve mağlup olacaktı. Düello başladığından beri ne kadar zaman geçmişti bilmiyordum, ancak asansör durunca kendimize gelebildik. İnsanların kılıçlarla birbirlerini öldürmeye çalışan iki kişiyi görünce neler olacağını görmek istemediğimiz için içgüdüsel olarak savaşmayı bıraktık. Daha henüz manzarayı bile göremeden buradan atılmak da istemiyordum tabi. Ancak ortada savaşmayı kesmemiz için bir sebep yok gibiydi, asansörün dışında kimsecikler yoktu sanki. Hiç ses gelmiyordu.
Tam neden ses gelmediğini düşünürken, 'Tak tak' diye sesler gelmeye başladı kulağımıza. Ah, şu topuklu ayakkabılar. Bir kadın sesi "Melez kokusu alıyorum." diye fısıldayınca seslerin topuklu ayakkabılardan çıkmadığını anladım. Bu sesi nerede duysam tanırdım, bir empusaya ait olduğuna hiç kuşkum yoktu. Vampirler gibi kan içici olan bu canavarların onlardan çok daha beter olduğunu söylememe gerek bile yok heralde. Bacaklarından biri metalik, diğeri ise keçi toynağı gibiydi empusaların. Yüzleri ise... Neyse hiç bahsetmesem daha iyi olacak. Dryope de anlamıştı durumu, sesleri dinlemek için dikkat kesilmişti. Sayıca fazla olmamalarını umuyordum, yoksa onlarla savaşırken Dryope ile beraber olmak zorunda kalabilirdim. Ama şansım ne zaman yaver gitmişti ki? Konuşmalardan dışarıda en az 10 tane empusa olduğunu anlayabiliyordum. Dryope'yi beklemeden asansörden dışarı çıktım, ve kendimi onlarla karşı karşıya buldum. Haksız sayılmazdım, bir düzine kadarlardı. Bu biraz zor olacaktı, biriyle savaşırken diğerinin kanımı içmemesi için dikkatli olmalıydım. Çünkü havada uçabiliyorlardı ve oldukça da hızlıydılar. Göz ucuyla Dryope'un da asansörden çıktığını görmüştüm. "Bana yardımcı ol Savaş Tanrısı." diyerek hızlıca babama dua ettikten sonra canavarların üstüne doğru koşmaya başladım.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Dryope Glauce Charon
Persephone'nin Çocuğu
Persephone'nin Çocuğu



Mesaj Sayısı : 247
Kayıt tarihi : 17/10/10

Turistik Gezi! Empty
MesajKonu: Geri: Turistik Gezi!   Turistik Gezi! Icon_minitimeÇarş. Kas. 10, 2010 8:11 am

Bugün hava çok güzeldi. Bende melez kampından çıkmak istiyordum. Tamam, burası güzeldi, her şey vardı ama ben daha fazlasını istiyordum. Gerçek Dünya'ya dönmek, biraz kaçamak yapmak istiyordum. Bu fikir beni mutlu etmişti. Hiç düşünmeden pegasus ahırlarına gittim ve Boreas'ın bölmesine daldım. Onu biraz okşayıp elma verdikten sonra;
" Boreas işte ilk vukuatımız. Melez kampından kaçıyoruz. Buna hazır mısın?" dedim. Boreas bana coşkulu bir kişnemeyle karşılık verdi. Bu kişnemeden heyecanlandığını ve onunda bu kaçma olayını benim kadar çok istediğini fark ettim.
Boreasla ahırın çıkışına doğru ilerledim ve Long Island Kıyısı'na gittik. Burada çok fazla melez yoktu. Olan melezlerde bize bakmıyorlardı. Boreas'ın üzerine bindim ve kulağına doğru;
" Hadi oğlum gidelim burdan. Melez Kampı'ndan çıkar beni."
Boreas dediklerime harfiyen uydu ve bir anda havalandık. Gerçekten çok hızlı bir pegasustu. Onunla uçmaktan korkuyordum ama bu korku şimdi yerini heyecana bırakmıştı. Boreas hızlandıkça bende onun boynuna daha çok sarıldım ve sonunda melez kampının dışına çıktık. Fakat nereye gideceğimizi bilmiyordum. Aklıma gelen hiçbir yer yoktu. Bir süre amaçsızca gökyüzünde uçtuk. Boreas uçmaktan fazlasıyla mutluydu. O mutlaka güzel bir yer biliyordur diye kararı ona bıraktım.
Boreas beni bir göl kenarına getirmişti. Biraz daha inceleyince burasının Missouri olduğunu anladım. Üzerinde uçtuğumuz göl ise Mississippi Nehri'ydi. O kadar güzel bir görünümü vardı ki heyecanlanmıştım.
" Boreas beni nehrin yakınlarında bir yere bırak. Ama kimseye görünmemeye dikkat etmeliyiz." Boreas bir kez kişnedi ve hızlı bir şekilde inişe geçti. Gerçekten çok iyi bir pegasusa sahiptim. Beni yere indirdikten sonra onun boynunu okşadım ve öptüm.
" Hey beni almak için geri gel olur mu?" dedim ve onu gönderdim.
Missisippi'de daha sabah olmamış gibi sokakta kimse yoktu. Refleks olarak saatime baktım. Saat 06:15ti. Anlaşılan Missisippi'deki insanlar bu saatte sıcacık yataklarında mışıl mışıl uyuyorlardı.
Caddelerde bir kaç tur attıktan sonra Gateway Kemer'ine gitmeye karar verdim. Kapıdaki görevliye bileti verdim ve adama ters ters bakmaya başladım. Özür dileyerek geçmeme izin verdi. Gateway Köprüsü'nün büyüsüne kapılmışken önüme çıkan merdivenleri görünce afalladım. O kadar çok merdiven vardı ki gözüm korkmuştu. Çevreme bakındım ve ansansörü gördüm. Yüzümde içimdeki mutluluğu temsil eden bir gülümsemeyle asansöre doğru ilerledim ve bindim. Tam kapı kapanacakken biri daha bindi. Bu binen baş belası Adrian'dan başkası değildi. Zeus aşkına! Kamptan kaçtığım bir günde bu lanet Ares oğlunu görmek zorunda mıydım? İçimdeki sevinç yerini büyük bir boşluğa bıraktı. Gözlerimi dikip ona bakmaya başladım. Sonunda O'da benim kim olduğumu anlayınca konuşmaya kara verdim.
"Senin ne işin var burada?" diye sordum ve o soruma soruyla karşılık verdi.
"Asıl senin ne işin var?"
"Ben gezi için geldim, şimdi asansörü durdurup aşağı ineceğiz. 190 Metreyi seninle beraber çıkmaya hiç niyetim yok." dedim. Gerçekten bu çocuk yakışıklı veya çekici olabilirdi ama umrumda değildi. Ondan hiç hoşlanmıyordum yaptığı her hareket bana batıyordu. Melez Kampı'nda onu görmeye dayanamazken şimdi onunla aynı asansörde 190 metre mi çıkacaktım? Bunun imkanı yoktu.
"Merdivenlerden mi çıkacaksın? Peki, bana uyar." dedi yüzünde de ukala gülümsemelerinden biri vardı. Ah, Tanrı Zeus! Bu çocuğu parçalamak istiyorum!
"Hayır Adrian, sen çıkacaksın merdivenlerden." dedim onu tersleyerek.
"Oldu canım, başka?" dedi. Gözlerindeki öfkeyi görebiliyordum. "Seni uyarıyorum Pope Pope, hemen çeneni kapatmazsan bir daha açamayacaksın!" diye devam etti sözlerine. İlk aklıma takılan bana hitap edişiydi. Pope Pope mi? Bu da neydi böyle? En sevmediğimi şeyi yaıyor ve bana lakap takıyordu.
"Öyle mi?" dedim ve kılıcıma uzandım. Adrian benden böyle bir hamle beklemediği için saldırımı son anda engelledi. 200 metrenin yarısından çoğunu asansörün içinde kılıçla birbirimize zarar vermeye çalışarak geçridik. O kılıçta iyiydi ama bende ondan daha kötü değildim. Yaptığı hamleler klasik ama güçlüydü. Bu yüzden tüm hamlelerini karşıladım. Asansör durduğu anda savaşmayı bir anda kestik. İnsanların tartışan iki kişi yerine kılıçla birbirine zarar veren iki kişiyi görmesini istememiştim. Bu onları dehşete düşürebilir veya korkutabilirdi. Daha asansörün kapısı açılmamıştı. Lanet olasıca güvenlik önlemleri... Ben Adrianla daha ne kadar bu asansörün içinde kalacaktım?
Dışarıdan gelen ayak sesleri kulak tırmalayıcıydı. Hey bu kadınlar nasıl bir topuklu ayakkabı giyiyordu? Ayaklarını yere koyduklarında çıkan ses iç gıcıklayıcıydı. Topek seslerinden sonra konuşma sesleri de gelmeye başladı. Sesleri, topuk seslerinden daha iç gıcıklayıcıydı. Ben daha dışarıda ne olduğunu anlamadan Adrian gerilmişti. Elindeki kılıcını daha sıkı tutuyor, gözlerini karşıya kitlemişti. Karşısında ne olacağını biliyordu, sadece kapının açılmasını bekliyordu. Kapılar açılır açılmaz Adrian asansörden çıktı ve dışarıya koştu. Bende arkasından merakla baktım. Benden bu kadar mı nefret ediyor? diye düşünürken dışarıdakilere dikkatlice baktım. Bunlar normal insanlar değildi. Bunlar empusaydı. Sayıları ondan fazlaydı. Adrian kılıcıyla onlara karşı durmaya çalışırken ölebilirdi.
İçimden lanet olsun diye geçirdim ve kılıcımı tutan elimi havaya kaldırım Adrian çevresini saran empusaların içine daldım. Her ne kadar Adrian'dan nefret etsem de O da bir melezdi ve karşımızda canavarlar vardı. Şu anda düşman olmamızı umursayamazdım.
Adrian bir empusayla savaşırken arkadan diğeri yaklaşıyordu hızlı bir hamleyle empusayı savurdum ve ard arda kılıç darbeleri indirmeye çalıştım. Adrian savaştığı empusayı öldürünce bana döndü.
" Buna hiç gerek yoktu Pope Pope. Onu kendimde halledebilirdim." dedi.
Ben daha savaştığım empusayı öldürememiştim ve Adrian diğerine geçmişti. Empusanın işini bitirince Adrian'a cevap verme gereği duydum.
" Evet haklısın Adrian. Ben olmasaydım o seni halledecekti." dedim ve uçarak bana doğru gelen empusayı savurmak için yana doğru çekildim ama empusa sırtımdaydı ve dişlerini bana saplaması an meselesiydi. Fakat bir anda sırtımdaki ağırlık yok oldu. Bana doğru koşan empusaya bir darbe indirip arkama döndüm. Adrian sırtımdaki empusayı almış ve onu öldürmüştü. Eh, şimdi onun diline düşen bendim. Adrian daha fazla gecikmeden konuşmaya başladı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




Turistik Gezi! Empty
MesajKonu: Geri: Turistik Gezi!   Turistik Gezi! Icon_minitimePerş. Kas. 11, 2010 9:46 am

"Evet haklısın Adrian. Ben olmasaydım o seni halledecekti." Haklı olabilirdi, ama yine de onun tarafından kurtarılmak istemiyordum. Birkaç saniye sonra aynı durum Dryope'un başına geldiğinde ben de ona saldırmaya hazırlanan empusayı öldürdüm, ve ödeşmiş olduk. Sadece gülümsemekle yetindim, bu kadarı ona söylemek istediğim her türlü dalga içerikli sözcüğü fazlasıyla yansıtabilirdi. Ayrıca hala öldürmemiz gereken yarım düzine kadar empusa vardı. Sayıları azaldıkça bizim için oluşturdukları tehlike de azalıyordu, onlar hızlıydı ama biz çok daha hızlıydık.
Birkaç dakika sonra canavarların yerlerinde yeller esiyordu, her ne kadar itiraf etmek istemesem de iyi bir takım işi çıkarmıştık. "Hiç de fena değilmişsin." dedim gülümseyerek. "Ama benim karşımda hiç şansın olmaz. Empusalar benimle yapacağın düello için bir ölçü olamaz."
"Bunu göreceğiz Adrian, hemen şimdi mi istersin düelloyu?" diye sordu.
"Ah, burada mı? Bence burayı hemen terketmeliyiz, daha fazla canavar gelmeden."
"Malesef haklısın." diye katılmak zorunda kaldı bana.
"Düelloyu da kampa geri döndüğümüzde yapabiliriz, arenada. Ne dersin Pope Pope?"
"Bana uyar." dedi sinir bozucu bir gülümseme takınarak. "Ama bana Pope Pope demeyi kes!"
"Peki, sen nasıl istersen Pope Pope. Aaa, pardon yine mi dedim ya?" derken kahkahalarla gülüyordum. Kaçmak için sadece birkaç saniyem olduğunun farkındaydım, hemen asansöre koşup zemin katın düğmesine dokundum. Dryope yetişemeden asansörün kapıları kapanmıştı, şu an bana nasıl küfürler ediyordu kim bilir. Onu o halde görmek isterdim doğrusu, ama düello için kampa dönmeyi beklemeliydim. Zavallı Dryope, merdivenlerden inmek zorunda kalacaktı. Bir Ares çocuğu olarak biraz acımasız olabilirdim, ama benim de merhamet duygum vardı. Biraz da olsa... Tabi bu merhamet asansör zemin kata ulaşana kadar kahkahalarla gülmeme engel değildi. Koşarak yapıdan çıktım, ve Miracle'dan ayrıldığım nehre doğru koşmaya başladım. Benim zeki pegasusum beni orada bekliyordu, kampa geri dönmeye hazırdım.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Dryope Glauce Charon
Persephone'nin Çocuğu
Persephone'nin Çocuğu



Mesaj Sayısı : 247
Kayıt tarihi : 17/10/10

Turistik Gezi! Empty
MesajKonu: Geri: Turistik Gezi!   Turistik Gezi! Icon_minitimePerş. Kas. 11, 2010 10:13 am

Ah, lanet Ares oğlu!! Hiç nazik biri değildi bu Adrian. Asansöre binmişti ve beni almamıştı. Ben ise o kadar merdiveni inmek zorundaydım. Ama bir yandan da mutluydum. Canvarlarla dövüşü kazanmıştım ya da kazanmıştık. Çünkü bu bir takım çalışmasıydı. Ne kadar kabul etmek istemesek de bu böyleydi. İyi bir savaşçıydı, ama bu onu iyi biri yapmıyordu. En yakın zamanda Adrianla areneda bir düello yapacaktım ve onu yenecektim. Bunun için kendimi daha da geliştirmem gerekiyordu. Kampa gittiğim gibi Lucyle konuşup çalışmalara başlamam lazımdı. Eğer Adrian karşısında yenilgiye uğrarsam benimle her zaman dalga geçerdi. Bu da benim en son istediğim şeylerden biriydi.

Adrian'a ettiğim küfürler ve onunla yapacağım düello hakkındaki düşüncelerim arasında o kadar merdiveni nasıl indiğimi hatırlamıyordum. Kapıdan çıkmadan önce görevli son bir kez daha beni süzdü. Onun iğrenç bakışlarına karşılık hafifçe kılıcımı gösterdim. Görevli bir adım geri çekildi. Eğer daha da ileri gitmiş olsaydı kendisini duvara yaslanmış ve boynuna dayanmış bir kılıçla bulacaktı.

Söylene söylene gölün kenarına geldim. Bekledim ama Boreas yoktu. Bir an beni unuttuğunu düşündüm. Ama ormanın arasından onun simsiyah gövdesini ve uçları gri kanatlarını görünce rahatladım. O insanlara görünmek istemiyordu, bu yüzden ormanın derinliklerine geri saklandı ve bende onun yanına gittim. Binmem için eğildi, bende onun kulaklarını okşadım.

" Seni çok seviyorum oğlum. Beni dinlediğin için sana teşekkür ederim. Karşılığını ahırlarda ödeyeceğim Boreas." dedim ve yelesini okşayıp " Hadi artık kampa dönelim." dedim. Boreas havalandı ve biz yine havada süzülmeye başladık. Boreas melez kampına kadar sakindi. Neredeyse yol boyunca hiçbir şey söylemedim. Tekrar Long Island Kıyısı'na indik ve oradan ahırlara geçtik. Boreas'a biraz şeker yedirdikten sonra bolca su içirdim. Çıkarken Adrian'ın Miracle'ın bölmesinde olduğunu gördüm. Ona ters bir şekilde bakıp bölmenin içine doğru seslendim.

" Düelloya hazırlan Ares oğlu. Seni mahvedeceğim." dedim. O ise arkamdan alayla dolup taşan bir kahkaha atmakla yetindi..

Rp Bitmiştir..
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Turistik Gezi!
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Yeraltına Gezi.
» İlginç bir gezi.
» Uzun Bir Gezi
» Plaj'da Gezi (!)
» Küçük bir gezi

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Olimpos Rpg :: Kamp Dışı :: Gateway Kemeri-
Buraya geçin: