Melez kampında geçirebileceğim en güzel günleri yaşıyordum. Bugün güneş gökyüzünde dans ederken ben tek başıma geziyordum. Kardeşlerim sabah kalktığımda odada yoktu. Nerede olduklarını öğrenmek istemedim. Lia cep telefonuma mesaj atsa da geri dönmedim. Bugün yalnız kalıp düşünme günümdü.
Kendimi bir yere gitmek için şartlamadım. Ayaklarım beni nereye götürürse orası kabulümdü. Ben beynimin içinde cirit atan düşünceleri dizginlemeye çalışırken denizin temiz kokusu ve dalgaların foşş sesi kulaklarıma doldu. Gözlerimi dikkatle çevrede gezdirdim. Burasu bir sahil kıyısıydı. İçlere doğru baktığımda Poseidon Kulübesi'ni gördüm. İşte o zaman Long Island Kıyısı'nda olduğumu anladım. Lia kulübelerinin arka taraflarında olduğunu anlatmıştı. Onun söylediği kadar beni büyülemese de güzel bir yerdi. Long Island Kıyısı'nı biraz gezmek ve Lia'yı büyüleyen güzelliğin beni de içine çekmesini bekledim ama olmadı. Ne kadar dolaştıysam da beni etkilemedi. Deniz, kum, güneş, denizin kokusu, dalga sesleri, kumun sıcaklığı, yumuşaklığı... Hepsi aynıydı.
Yüzümü denizin uçsuz bucaksız görüntüsüne döndüm. Güneş, denizin üstünde gökyüzünden daha fazla dans ediyordu. Bu huzur verici güzelliğin beni etkilemesini umarken birisinin bana yaklaştığını duydum. Ayakları hafifçe yere basıyordu. Ben daha arkamı dönmeden o konuşmaya başladı.