Olimpos Rpg Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi. |
|
| 1. Kehanet (Zeus'un yumruğunun devamı) | |
|
+2Stella Fabiano Jennifer Amy Carter 6 posters | Yazar | Mesaj |
---|
Jennifer Amy Carter Zeus'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 242 Kayıt tarihi : 16/08/10
| Konu: 1. Kehanet (Zeus'un yumruğunun devamı) C.tesi Ağus. 21, 2010 9:28 am | |
| Hiçbirimizin sesi çıkmıyordu. Sessizce labirentin nereye çıktığını bilmediğimiz koridorlarında yürüyorduk. Açıkçası yanımda Hector ve Robyn gibi iki güçlü Hades çocuğunun olması bile beni rahatlatmıyordu. Titrememe engel olamıyordum.
"Bekle bir dakika Stell! Babamın Hera'ya yardımlarından dolayı kılıcını verdiği Hades çocuğu sen misin? Fırtına sende mi yani?" diye sordum. Stella gülümsedi (Daha doğrusu gülümsemeye çalıştı)
"Evet, peki Zeus Dehşet'i sana verdi mi?" diye sordu.
"Ah, tabi ya" Dehşet'inde şimşeklerini açtım ve labirent daha çok aydınlandı. Kılıcı Robyn'e uzattım, çünkü o en arkadan geliyodu. En azından önümüzü ve arkamızı artık görebiliyorduk. Labirent fazla sessizdi ama içimden bir ses uun süre böyle kalmayacağını söylüyordu. Yanılmamışım... | |
| | | Stella Fabiano Hades'in Çocuğu
Mesaj Sayısı : 915 Kayıt tarihi : 20/08/10
| Konu: Geri: 1. Kehanet (Zeus'un yumruğunun devamı) C.tesi Ağus. 21, 2010 9:49 am | |
| En önden korkusuzca gidiyordum ama gerçekten korkusuz hissetmiyordum. Yani o ana kadar gayet iyi hissetmiştim ama şimdi içimde çok kötü hisler vardı. Ya Lucy'yi bulamazsak? Ya bulur da geç kalırsak? Ya bu melez kampının en güçlü 5 çocuğunu tuzağa düşürmek için bir tuzaksa? Bir an olduğum yerde durdum. Ben durunca Hector bana çarptı, Jenny Hector'a çarptı, Rose Jenny'ye, Robyn'de Rose'a çarptı. Ama eminim o kazanova Rose'a çarpınca mutlu bile olmuştur "Ne oldu?" diye sordu Rose. "Sizde hissediyor musunuz?" diye sordum. "Ben... Ben mutsuz ve çaresiz hissediyorum" dedi Rose. "Ben çok korkuyorum ve buradan asla dışarıya çıkamayacakmışız gibi hissediyorum" dedi Jenny. Dokunsanız ağlayacaktı sanki. "Bende hissediyorum. Sanırım burası labirentte özel olarak yapılmış. Anlasanıza, buraya giren melezler öyle kötü şeyler düşünmeye başlayacaklar ki mantıklı düşünmeyi bırakacak ve sonsuza dek kaybolacaklardı! Ama kendimizi toparlamalıyız. Lucy olsaöyle yapardı" dedim ve yürümeye devam ettim. Diğerleri de beni tekrar takip etmeye başladılar. | |
| | | Jennifer Amy Carter Zeus'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 242 Kayıt tarihi : 16/08/10
| Konu: Geri: 1. Kehanet (Zeus'un yumruğunun devamı) C.tesi Ağus. 21, 2010 10:03 am | |
| Stell'in söylediklerinden sonra grupta genel bir rahatlama olmuştu ama ben hala çok tedirgindim. Nasıl olmayayım, bu benim ilk görevimdi ve mutlaka başarmam, kendimi babama kanıtlamam gerekiyordu.
"Yapabilirsin Jenny. Sen güçlü bir kızsın" diyebir ses duydum. Bir an bunu herkesi duyduğunu düşünmüştüm ama hiç kimse tepki göstermedi ve yürümeye devam ettiler. Bende bunun ya babam ya da Poseidon olduğunu anladım. Kimsenin duyamayacağı kadar kısık sesle:
"Tanrı Poseidon?" dedim. Ses içimi ısıtan bir kahkaha attı.
"İyi bildin Jenny. Şu anda nasıl hissediyorsun?" diye sordu Poseidon.
"Korkulu, gerilmiş, ölmek üzere, rezalet" dedim sessizce. Bir an Rose'un yanında Poseidon ile konuştuğum için utandım. Poseidon'un kızının yanında Poseidon'la konuşmak çok tuhaf gelmişti. En azından Zeus benimle bir kere bile konuşmamış olsa ve gidip başkalarının kızları ile konuşsa ben kıyameti kopartırdım.
"Korkma, Rose öyle şeyler yapmaz" dedi Poseidon gülerek.
"Ben yapardım" dedim. O sırada Stell birden durdu. Bu sefer Hector fark edip ona çarpmadı ama ben Poseidon'la meşgul olduğum için Hector'a çarpıp yere düştüm. Ben yere düşünce de herkes bana bakmaya başladı.
"İyi misin?" diye sordu Stell. Başımı evet anlamında salladım ve Hector'dan yardım alarak ayağa kalktım.
"Neredeyiz Stell?" | |
| | | Stella Fabiano Hades'in Çocuğu
Mesaj Sayısı : 915 Kayıt tarihi : 20/08/10
| Konu: Geri: 1. Kehanet (Zeus'un yumruğunun devamı) C.tesi Ağus. 21, 2010 10:30 am | |
| Ah, keşke nerede olduğumuza dair bir fikrim olsaydı! Ben Athena kızı değilim ki, mimariden ve en ihtişamlı mimari eser olan labirentten ne anlarım?
"En iyi ihtimalle..." derken bir ses benim sözümü kesti.
"Fabiano! Stella Fabiano! Hadi bir seçim yap. Gördüğün gibi iki adet kapı var. Bunlardan birisi Lucy'ye açılırken diğeri acı, ıstırap ve hayal kırıklığına açılıyor. İkisinden birini seçmelisin" dedi gölgelerin arasında çıkan bir adam. Fakat bu adamın iki yüzü vardı!
"Seni biliyorum ben! Sen küçük tanrılardan birisisin, değil mi? Neydi adın?" diye sordum. İki yüzlü tanrı güldü.
"Ben Janus! Geçitler ve seçimler tanrısıyım!" dedi.
"Aman ne büyük başarı, bende Stella, Hades'in kızıyım" dedim. Janus öfkeyle titredi.
"Sen beni ciddiye almıyor musun yoksa Hades kızı?" dedi.
"Yok, öyle demek istemedi. Sadece arkadaşını kurtarmak istiyor anlarsınız ya biraz acelemiz var" dedi Jenny araya girerek. Janus sakinleşti.
"Hades kızı Stella. Şu iki kapıdan birinden mutlaka geçmen gerekiyor. Tabi yapacağın seçim arkadaşlarını da etkiliyor. şimdi sor babana, hangisini seçmen daha iyi olur?"
Tabi babama sormama gerek kalmadı, çünkü babam yanı başımıza geliverdi!
"Merhaba güzel kızım, merhaba oğullarım" dedi babam. Tüm hepimiz önünde eğildik.
"Poseidon kızı Rose ve Zeus kızı Jenny'de buradaymış, ne kadar hoş" diye ekledi babam.
"Selam baba, ben sana seslenmeden nasıl bizi duydun?" diye sordum.
"Sonra anlatırım. Janus, yok ol çabuk, seni gözüm görmesin!" dedi babam kükrercesine. Janus pis pis sırıtarak babamın önünde eğildi ve yok oldu.
"Beni dikkatlice dinleyin! Labirent çok karmaşık, bu kadar çok elemanınız varken birlikte gitmeyin, iki gruba ayrılın. İksiri daha hızlı anca o şekilde bulabilirsiniz" dedi babam. Koşarak Jenny ve Hector'un koluna girdim.
"Ben grubumu seçtim, Rose ve Robyn başbaşa gezsinler" dedim. Robyn bana pis bir bakış attı ama ben ona dil çıkartmakla yetindim.
Aslında bunun Hector ve Robyn'in babamı ilk görüşleri olduğunun farkına daha yeni varıştım. ikisi de büyülenmişçesine Hades'e bakıyor, onun çocuklar olduğu içn gurur duyuyorlardı. Babam gülümseyerek bana döndü.
"Sen beni ilk gördüğünde üzerime saldırmaya çalışmıştın" dedi. Bende güldüm.
"O günler geçmişte kaldı babacığım"
Hades son kez oğullarına gülümsedi ve arkasndan da bana göz kırpıp gitti. Ama giderken beynimin içinde onu duyabiliyordum.
"Lucy'yi bulacaksın kızım, eminim..." | |
| | | Robert Harris Hades'in Çocuğu/Kulübe Lideri/Canavarlara Karşı Korunma Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 1602 Kayıt tarihi : 16/08/10
| Konu: Geri: 1. Kehanet (Zeus'un yumruğunun devamı) C.tesi Ağus. 21, 2010 11:00 am | |
| Hayatımda ilk kez babam Ölüler ve Yeraltı Tanrısı Hades'i görmüştüm! Tam anlamıyla mucizeviydi... Görünüşü, bakışları, eşsizdi. Bana bakıp gülümsediğinde zihnimin içinde sesini işittim: "Merhaba Robert. Göreviniz sona erdikten sonra yeraltına gel, seninle tanışalım." Babamın sözleri üzerine hafifçe kafamı salladım, diğerlerinin aramızda geçen küçük muhabbetten haberdar olmasını istemiyordum. Sanırım, Hector da benzer bir tecrübe yaşamıştı, o da bize fark ettirmemeye çalışarak başını salladı. Hades, Stell'e göz kırpıp ortadan yok olduğunda, Hector'la şoku atlatmamız biraz uzun sürdü. Sonra kareografimizin değiştiğini fark ettim. Kardeşlerim ve Jenny karşımda yan yana dizilmiş duruyorlardı ve ben Rose ile tek başıma kalmıştım. "Tamam, Jenny, Hector ve ben sağ taraftan gidiyoruz, sen ve Rose da sol taraftan gidin Robyn." dedi Stell. Rose hiçbir tepki vermedi, Hades gelmeden öncesinden beri aynı noktaya bakıp durduğunu fark ettim. Onun baktığı tarafa odaklandığımda, duvardaki delta sembolünü seçebildim. Delta labirentte gördüğümüz diğerlerinden farklı olarak, mavi renkteydi. Rose'a dönüp "İyi misin?" diye sordum. Beni duymazdan gelerek Stell'e yaklaştı ve sessizce konuşmaya başladı. "Lucianna şu anda labirentte ama biz ona ulaşamadan yer değiştirecek. Robyn ve ben şuradan, sizin henüz göremediğiniz gizli geçitten gideceğiz. Belki böylece yolu kısaltabiliriz." Stell de diğerleri de en az benim kadar şaşkındı ama Rose'u sorgulamamaya karar verdik ve gruplar halinde gideceğimiz kapılara doğru uzaklaşmaya başladık. Tam Rose gizli geçidi açarken, arkamı dönüp Stell'e bir soru sordum. "Peki... Gruplardan biri iksire veya Lucy'ye ulaşırsa, diğerine nasıl haber verecek?" Stell sorum üzerine umarsızca omuz silkti ve sağ taraftaki kapıdan girerek gözden kayboldu. Süper! Artık labirentte sonsuza kadar hapis kalma riskimiz daha fazlaydı! | |
| | | Stella Fabiano Hades'in Çocuğu
Mesaj Sayısı : 915 Kayıt tarihi : 20/08/10
| Konu: Geri: 1. Kehanet (Zeus'un yumruğunun devamı) C.tesi Ağus. 21, 2010 11:12 am | |
| Hey, benim tek istediğim şey Lucy'yi bulmaktı. Eğer Lucy'yi bulursak birbirimizi zaten bulmuş olurduk.
Hector ve Jenny benim arkamdan geliyorlardı, bende Fırtına ile yolu aydınlatıyordum. Sonuçta Dehşet'i gittikleri yeri görebilsinler diye Robyn'e vermiştik.
"Kardeşlerin çok saygılı Stell" dedi babamın kafamın içinde yankılanan sesi. Gülümsedim.
"Bir şey ima etmeye çalışmıyorsundur umarım?" dedim. Hades'in kahkahası kulaklarımı çınlattı.
"Yok canım, olur mu öyle şey" dedi gülerek.
"Güzel, çünkü yanlışlıkla Robyn'e söyleyeceğin şeyi bana söyledin" dedim. Bu sefer ben biraz ciddi olmuştum.
"Oğlumla tanışamaz mıyım? Unutma, senin olduğum kadar onlarında babasıyım" dedi Hades.
"Aman be, bir şey demiyorum. Her neyse" dedim somurtarak. O sırada Hades yine gülmeye başladı.
"Bir dakika! Sen beni kıskanıyor musun yoksa?" dedi. Utancımda kulaklarıma kadar kızarmıştım.
"Senin neyini kıskanayım ki?"
"Diğer çocuklarımla ilgilenmeme neden bozuldun o zaman?"
Tam babama cevap verecekken ileride bir ışık gördüm.
"Bu da ne?" diye sordu Jenny.
"Blmiyorum" diye mırıldanırken babamın sesini artık duyamadığımı fark ettim. Buradan ona ulaşamıyordum. Tuzağa düşmüştük! | |
| | | Rose Denise Harris Poseidon'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 1021 Kayıt tarihi : 17/08/10
| Konu: Geri: 1. Kehanet (Zeus'un yumruğunun devamı) C.tesi Ağus. 21, 2010 11:28 am | |
| (2. Grup) Janus'un ortadan kayboluşu, Tanrı Hades'in ortaya çıkışı veya iki ayrı gruba ayrılmamız o sırada beni hiç ilgilendirmiyordu çünkü, kafamın içinde hayatımda ilk kez babamın sesini duymuştum! Aslında... ilk değildi. Daha önce de benimle konuştuğu oluyordu ama her neyse, o zamanlar delirdiğimi düşünüp bunları psikoloğumla paylaşıyordum. Babam bana şöyle demişti: "Sol taraftan gitmeyin, orası bir tuzak. Sizin için üçüncü bir kapı açacağım." Sonra kontrolüm dışında gözlerim duvardaki bir noktaya sabitlendi, biraz sonra orada mavi renkli bir delta sembolü oluştuğunu gördüm. Babam konuşmaya devam etti. "Bu geçitten geçtikten sonra sana hiçbir şekilde yardım edemeyeceğim, tamamen kendi başına olacaksın. Gerektiği yerde hançerini tüm gücünü harcayarak kullan, doğru yolu bulmak için de deniz suyunu hissetmeye çalış. Böylece belki ölmeden önce Lucy'yi kurtarabilirsiniz." Babama zihnimden sessizce teşekkür ettikten sonra, Stell'in yanına gidip bir açıklama yaptım. Tabii, ona anlatırken Lucy ve ölüm kelimelerinin aynı cümle içinde geçmemesi için çabaladım. Sonra Robyn ile birlikte babamın ortaya çıkardığı geçide doğru ilerledik. Oradan geçerken, arkadaşlarımı uzun süre göremeyeceğim hissine kapıldım. Sonra derin bir nefes aldım. Karşıma birçok zorluk çıkacağını biliyordum ama en azından, Robyn yanımdaydı. Ona doğru baktığımda, elinde hala şimşekler çakan Dehşet isimli kılıcı taşıdığını gördüm. Sanırım Jenny onu bize ışık sağlasın diye bilerek almamıştı. Gerçekten çok fedakar bir kızdı, hatta beni bile sollayacak kadar. Tepkisinin ne olacağını düşünmeden Robyn'e doğru yaklaştım ve boş olan elini tuttum. Bana şaşkın şaşkın baktı ama bozuntuya vermemeye çalıştı. "Tamam, ilerlemeye başlayalım artık." dedim, neşeli bir şekilde konuşmaya çalışarak. "Burada Tanrılar'a veya arkadaşlarımıza güvenemeyiz, tamamen yalnızız. Sadece iki rehberimiz var. Sana seçim yapmanda kolaylık sağlayacak ölümü anlama duyun ve... benim deniz suyunu hissetmem." Bana anladığını belli etmek için kafasını sallaması üzerine, el ele karanlık labirent koridorunda ilerlemeye başladık. Robyn, konuşup konuşmamakta kararsız bir şekilde, ağzını bir açıp bir kapatıyordu. Durumun ironikliğine rağmen kendimi tutamadım ve bir kahkaha attım. Tabii ki Hades oğlu da bana eşlik etti ve gülüşmelerimiz koridorda yankılanırken, korkusuzca ilerlemeye devam ettik... | |
| | | Robert Harris Hades'in Çocuğu/Kulübe Lideri/Canavarlara Karşı Korunma Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 1602 Kayıt tarihi : 16/08/10
| Konu: Geri: 1. Kehanet (Zeus'un yumruğunun devamı) C.tesi Ağus. 21, 2010 11:50 am | |
| (2. Grup) Nerede olduğumuzun önemi yoktu, hayatımdan gayet memnun sırıtarak ilerliyordum labirentin içinde çünkü, Rose ile el ele tutuşmuştuk. O da benden iyi durumda değildi, arada kendini tutamayıp seslice gülüyordu ve danayamayıp ben de ona eşlik ediyordum. Hızlı hızlı en az bir saat yürüdükten sonra Rose'un çok yorulmuş olduğunu fark ettim. "Biraz mola vermek ister misin?" diye sordum, memnuniyetle başını salladı ve içinde olduğumuz minik odacıkta yere oturdu. Bu arada gözüm dijital saatime ilişti -normalde kılıcım gölge yani-. "İnanmayacaksın ama biz labirente gireli neredeyse bir gün olmuş." dedim kasvetle. Rose, hayretle bana baktı. "O zaman geri dönmek için sadece 4 günümüz var." dedi. Sesinden, bunun imkansız olduğunu düşündüğü anlaşılıyordu. Konuyu değiştirmemin, iyi olabileceğine karar verdim. Sonra pat diye içimdekilerin hepsini açık ettim, heyacandan yanaklarımın kızardığının farkındaydım... "Senden hoşlanıyorum, Rose. Hatta içinde bulunduğum durumda hoşlanmak hafif kalır... Ben... şey... yani, seni seviyorum." Sonra Poseidon kızının vereceği tepkiden korktuğum için, yüzüne bakmaya cesaret edemeyerek, yanına oturdum ve karşımızdaki duvarı incelemeye başladım... (Rose ) | |
| | | Rose Denise Harris Poseidon'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 1021 Kayıt tarihi : 17/08/10
| Konu: Geri: 1. Kehanet (Zeus'un yumruğunun devamı) C.tesi Ağus. 21, 2010 12:08 pm | |
| (2. Grup)
"Senden hoşlanıyorum, Rose. Hatta içinde bulunduğum durumda hoşlanmak hafif kalır... Ben... şey... yani, seni seviyorum."
Evet, bu beklemediğim bir itiraftı. İlk önce ne cevap vereceğime karar veremedim, sonra uğraştım ama konuşmayı başaramadım. Hayatımda ilk kez heyecandan dilim tutulmuştu! Ve en sonunda cümle kurmayı başarabildiğim zaman, sadece saçmaladım. "Heyecanlandığın ve utandığın zaman kıpkırmızı olduğunu biliyor musun? Mecazi anlamda söylemiyorum, göz bebeklerin bile kızarıyor." sonra zoraki yutkundum. Bunun Robyn'in beklediği cevap olmadığından emindim. Tam, kendi duygularımı dile getirmeye hazırlanırken, korkunç bir hırıltı işittik. Bir çeşit refleks olarak Robyn'e doğru yaklaştım ve elini tuttum. Bu sefer şaşkınlık belirtisi göstermedi, o da en az benim kadar tedirgin olmuştu. Bana iyice yaklaştı ve sonra kulağıma fısıldadı: "Sen burada kal, sessizce gidip sesin nereden geldiğine bakacağım." 'Hayır' diye bağırmamak için kendimi zor tuttum ve benden uzaklaşmadan önce büyük itirafımı yaptım: "Ben de seni çok seviyorum... Seni kampta ilk gördüğüm andan beri." Bana bakıp tatlı bir şekilde gülümsedikten sonra, minik odanın kapısına doğru ilerlemesine müsaade ettim. Ben de bu sırada sessizce ayağa kalkıp hançerim Denizin Ruhu'nu elime almıştım. Bir canavarla savaşmamız gerekirse diye, sırt çantamı çıkarıp Robyn'inkinin yanına bıraktım ama bir daha bu odaya geri dönememe ihtimalimize karşı, içindeki önemli şeyleri ve bolca Ambrosia'yı yanıma almayı ihmal etmedim. Robyn geri döndüğünde teni bu sefer kırmızı değildi, tüm kanı çekilmiş gibi bembeyazdı. "Kocaman bir dev." dedi, "Buraya doğru geliyor. Sanırım kokumuzu takip ediyor." "Şey... hançer kullanmakta iyiyim ama bir deve karşı ne kadar etkili olur bilemem." dedim mahçubiyetle. Sözlerim üzerine Robyn tamamen aklımdan çıkmış olan Dehşet isimli kılıcı bana uzattı ve belinde asılı duran kendi kılıcını kınından çıkardı. Kılıcı istem dışı olarak ondan birkaç adım uzaklaşmama sebep olunca sessizce güldü. Tamam, koca bir dev bizi yenemezdi, çok güçlüydük. Ama koridora çıktığımızda tek olmadığını fark ettik acı bir tecrübeyle: Baktığımız taraftan gelen iki dev, arkamızdaki bir diğeri ile kelimenin tam anlamıyla etrafımızı sarmıştı! Robyn korkmuş görünmüyordu, kırmızıya dönmüş gözlerinden sadece hırs ve nefret okuyabiliyordum. Sol elimdeki hançeri ve sağ elimdeki Dehşet'i sımsıkı tutarken, kalp atışlarımın hızlanmaya başladığını fark ettim. Robyn ile sırt sırta verdik; benim ilk hedefim arkamızdan bize doğru yaklaşan devi haklamaktı, sonra dönüp ona yardım edecektim... | |
| | | Robert Harris Hades'in Çocuğu/Kulübe Lideri/Canavarlara Karşı Korunma Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 1602 Kayıt tarihi : 16/08/10
| Konu: Geri: 1. Kehanet (Zeus'un yumruğunun devamı) C.tesi Ağus. 21, 2010 12:31 pm | |
| (2. Grup)
"Pekala!" dedim içimden. "Birbirimize karşı duygularımızı bunca zaman sonra itiraf etmişken, ölmeyeceğiz!" Hırsımın ve öfkemin adeta gözümü kör ettiğinin farkındaydım, tüm korkutuculuğumla, karşımdaki iki deve bakıyordum. Rose, birkaç derin nefes aldı, bunu konsantre olmak için yaptığını anlamıştım. İkimiz de iliklerimize kadar kaçınılmaz olan savaşa odaklanmıştık ve birbirimizin arkasını kolluyorduk. Yenilmeyecektik! Tabii içimde ufak bir tereddüt kırıntısı da yok değildi, karşımdaki devler en az 2,5 metre boyundaydı, alev alev yanan kırmızı gözleri vardı. Koca dişleri de tıpkı gözleri gibi kan kırmızısıydı ve bizi mideye indireceklerinden yüzde yüz emin, üzerimize yaklaşmaktaydılar. Mitoloji bilgilerimi zorlayarak, onların ne olduğunu hatırladım: Korkunç ve acımasız Laistrygonia Devleri! Aradaki mesafeyi daha fazla kapatmalarını bekleyerek, Rose'u tehlikeye atmak istemediğimden, hızla üzerlerine doğru taarruza geçtim. Kılıcım Gölge'yi hızla ilk devin karnına saplamaya çalıştım ama gövdesi korkunç dayanıklı bir zırh kadar kalındı, darbem ona ufacık bir hasar bile vermedi. Ardından, "Hırraaagghhhh!" gibi bir ses çıkararak, tek eliyle beni belimden sıkıca kavradı ve arkasına doğru dönerek, koridorun uzaktaki sonlarına doğru fırlattı. Havada uçarken Gölge'yi de yere düşürmüştüm, artık tamamen savunmasızdım. Dev hızla üzerime doğru yaklaşırken, diğerinin Rose'un olduğu tarafa doğru ilerlediğini görür gibi oldum. "Kahretsin!" diye bağırdım. Bu devler gerçekten akıllılardı, bizi birbirimizden ayırarak savunmamızı bozmayı başarmışlardı! Dev bana birkaç adım uzaklıktayken, ayağa kalkabilmeyi başardım ve üzerime hücum etmesine izin vermeden, kendimi hayrete düşürerek ilk kez Hades'in oğlu olmamın bir getirisinden yararlandım. Sağ elimi öne doğru uzattım ve tıslamaya benzer bir sesle, şöyle söyledim: "Geber!" Sonra tam önümdeki yer yarılmaya başladı, koca dev dengesini kaybederek boşluktan aşağı düştü. Ben mi? Kolumdan başlayarak tüm vücuduma yüzlerce iğne saplanmaya başladı ve oracığa düşüp bayıldım. Dev boşlukla aramda birkaç santim vardı... | |
| | | Rose Denise Harris Poseidon'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 1021 Kayıt tarihi : 17/08/10
| Konu: Geri: 1. Kehanet (Zeus'un yumruğunun devamı) C.tesi Ağus. 21, 2010 12:57 pm | |
| (2. Grup)
Karşımdaki devin omuzlarına tırmanmış, başına hızla kılıç darbeleri geçirirken, onun arkasını dönmesi üzerine savrularak hızla yere yapıştım. Bu sırada gözüm takım arkadaşımın içinde bulunduğu duruma ilişti: Robyn bir dev tarafından uzağıma fırlatılmaktaydı! Gözlerimin dolduğunu fark ettim ama pes etmeye niyetim yoktu, daha yeni kavuştuğum Robyn'i kaybedemezdim! Hızla tekrar ayağa kalktım ve hiç düşünmeden devin üzerine doğru koşarken, elimdeki kılıcın Dehşet olduğunu hatırladım. "Şimşekler!" diye bağırdım otoriter bir tonla ve kılıcı karşımdaki deve doğrulttum. Korkunç bir güç dalgası üzerimden geçerek kılıcın ucuna ulaştı ve koca devin simsiyah bir kül bulutuna dönüşmesini sağladı. Bu sırada hemen yanımda kuvvetli iki şimşek daha çaktı. Aceleyle konuşmaya başladım: "Tanrı Zeus, üzgünüm... Onu en kısa zamanda kızınıza geri vereceğim!" Sonra bana doğru yaklaşan ikinci devi fark ettim ve Tanrıların Tanrısı ile aramdaki hesabı daha sonraya bıraktım. Vücudum sinirden titriyordu, Robyn'in şu anda ne halde olduğunu bilmiyordum ama iyi olmadığından emindim, yoksa bana yardıma gelirdi. Dehşet'i yere attım çünkü vücudum bir elektrik dalgasını daha kaldıramayacaktı, elimdeki tek silah Denizin Ruhu'ydu, kısaca denizin kendisi. Beni ne kadar yoracağını umursamadan hançerimi havaya kaldırdım ve biraz da çocukken izlediğim çizgi filmlerden yararlanarak, gücümü çağırdım: "Su! Bana gel!" Sonra olanları size anlatmam çok zor: Hançerim hızla canavarın üzerine doğru sular saçmaya başladı, önceden kendimi korumaya almayı unuttuğum için ben de sırılsıklam olmuştum ama su beni etkilemiyor, nefes almamı zorlaştırmıyordu. Hatta, bana güç veriyordu. Sular saçan hançerimle tam canavarın yere yığılmış bedeninin boyun kısmını hedef alarak üzerine doğru ilerledim ve etrafını saran basınca daha fazla dayanamayan bünyesi havaya uçtu. Ufak patlamanın etkisiyle ben de Robyn'in olduğu tarafa doğru uçtum. Tam düşeceğim yerin koca bir boşluk olduğunu zamanında fark etmem hayatımı kurtarmıştı, hala elimde olan hançeri tekrar kullandım, bu seferki emir ilki kadar otoriter çıkmamıştı ağzımdan ama yine de işe yaramıştı: "Su! Boşlukta bir hat oluştur!" Sonra yumuşakça (!) Robyn'in yanındaki su tabakasına iniş yaptım ve onun durumunu kontrol ettim. Çok yorgun düşmüştüm, gözlerimi aralamakta zorlanıyordum. Robyn'in ciddi bir yarası olmadığını görünce hançerime son emrimi verdim; bizi yakındaki bir odaya taşıyacak dalgalar oluşturmasını. Bu sırada Robyn boğulmasın diye önlem almayı da unutmamıştım. Sonunda ulaştığımız oda, 1500'lerin İngiltere Kraliyet Sarayı'nı andırıyordu, duvarlar altın kaplamaydı ve tam ortada yıpranmış bir taht duruyordu. İçeride yalnız olduğumuzdan emin olduktan sonra odanın en dibine ulaşmamızı sağladım, sonra hançerime sessizce teşekkür ederek, tekrar bileklik halini almasına izin verdim. Hırkamı çıkararak Robyn'in üstünü örttüm -ben sadece hayal ederek kurumayı başarmıştım ama o sırılsıklamdı- sonra kendine geldiğinde yemesi için başucuna bir dilim ambrosia bıraktım. Sonra, merakıma yenik düşerek dev tahta doğru ilerledim ve üzerine çıkıp uzandım. Hey, pis pis bakmayın öyle! Hayatım boyunca bu tahtı bir kez daha görebileceğimin garantisini verebilir miydiniz? | |
| | | Stella Fabiano Hades'in Çocuğu
Mesaj Sayısı : 915 Kayıt tarihi : 20/08/10
| Konu: Geri: 1. Kehanet (Zeus'un yumruğunun devamı) C.tesi Ağus. 21, 2010 7:18 pm | |
| (1. Grup)
Biz ışıklı odaya girdikten sonra arkamızdan fark bile etmediğimiz bir kapı kapandı. Odanın içinde mahkum kalmıştık.
O sırada ortaya bir kadın çıktı. Ama kadının belinden aşağısı bir aslandı! Şaşkınlıktan dilim tutulmuştu. Lucy'nin bana anlatmayı unuttuğu bir şey varsa o da bu kadındı.
"Hey, bu şey hakkında bir bilgisi olan var mı?" diye sordum. Jenny atıldı.
"Ben biliyorum! Mısır mitolojisinde çok iyiyim, bu tür varlıklara Sfenks deniliyor. Hatta bunlardan bir tanesi Mısır'da üç büyük piramitle beraber sergileniyor"
"Tamam da Mısır mitolojisindeki bir varlığın Yunan tünelinde ne işi var?" diye sordum.
"Belki de Sfenks Yunan mitolojisinde de vadır" dedi Hector. Bu sırada kadına da iyice yaklaşmıştık.
"Merhaba konuklar! Hephaistos'un atölyesine girmek istiyorsanız öncelikle bilmeceyi bulmaca oyunu oynamamız gerekiyor. Eğer soruları bilemezseniz buradan gidemezsiniz! İçinizden kimi sözcü olarak seçeceksiniz?" diye sordu kadın.
"Hangi konuda soru soracağına bağlı" dedim bende. Kadın gülümsedi (Gülümsemesi tıpkı bir örümceğin 'seni ham yapacağım' der gibi bakmasına benziyordu!)
"Genel kültür, Yunan tarihi, kısaca her şey! Toplamda 20 soru" dedi. Hector ve ben bu işi en iyi Jenny'nin yapacağını düşünmüştük ama o bize katılmıyordu.
"Ben Antik Yunan hakkında hiçbirşey bilmiyorum, benim bilgim Mısır hakkında" dedi yalvarırcasına. Elimi Jenny'nin omzuna koydum.
"Hadi kuzen, ne kadar zor olabilir ki?" dedim. Hector'da cesaret vermek istercesine gülümsedi.
"Yapabilirsin Jenny, sen akıllı bir kızsın" dedi. Jenny sonunda ikna olmuştu ama ben korkuyordum. Eğer Jenny sorular bilemezse sonsuza dek burada hapis kalacaktık! | |
| | | Jennifer Amy Carter Zeus'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 242 Kayıt tarihi : 16/08/10
| Konu: Geri: 1. Kehanet (Zeus'un yumruğunun devamı) C.tesi Ağus. 21, 2010 7:35 pm | |
| Kadın soruları sormaya başladığında heyecandan titremeye başlamıştım. Ama kesinlikle korkmuyordum. O sırada Dehşet'in bir şekilde yanımd tekrar belirdiğini fark ettim. Şimşekler kapamıştı ve kadının kılıcı fark bile ettiğini sanmıyordum. Eğer soruları bilemezsem ve kadın içeri girmemize izin vermezse bende zor yolu kullanırdım.
"Soru 1: Hangi ülke Asya ve Avrupa arasında bir köprü görevi görmektedir?" diye sordu kadın. Birden çok rahatladığımı fark ettim. Bu muydu yani soru?
"Türkiye"
"Doğru cevap. Soru 2: Amerika'nın başkenti neresi?"
Bu sefer kendimi tutamadım ve:
"Yuh! Bir Amerikalıya böyle bir soru sorulur mu? Tabi ki Washington D.C" dedim. Kadın yine kötü bir şekilde gülümsedi.
"Soru 3: Firavun Tutankamun'un hazinesi ve mumyası kaç yılında ortaya çıkartıldı?" Bir an hiç Antik Mısır'a gireyecek diye korkmuştum ama sonunda uzmanlık alanıma geçiş yapmıştık.
"1922"
"Soru 4: Peki mezarı kim buldu?"
"Howard Carter"
"Ve şimdi soru 5: Tütünün başlıca üretm alanları neresidir?" İşte bu soruda takılmıştım. Hctor ve Stell'e baktım ama anlaşılan onlarda bilmiyordu.
"Pas desem?" dedim. Kadın birden sinirlenmeye başladı.
"Soruları bilmeden buradan geçemezsiniz, eğer bilmiyorsanız sonsuza dek kamak zorundasınız!"
O anda bana hazırçok yaklaşmışken onun kafasnı kesmeliydi ama yapamadım işte. İçimde bir şeyler beni durdurdu. Tabi benim durmam Stella'yı durdurmadı. Koşarak Fırtına'yı kadına sapladı. Sfenks çok acı bir şekilde bağırıyor, şimşekler yüzünden elektriklenen vücudunda saçları bile tutuşmaya başlıyordu.
"Stell, yeter! Çek o kılıcı!" diye haykırdım.
"Eğer ölmezse geçemeyiz!" dedi o da. Bunun üzerine kılıcı ben çektim. Kadın anında yere yığıldı.
"Zaten mücadele edecek hali kalmadı, hadi gelin, gidelim" dedim. Böylece nereye açıldığını bilmediğimiz bir kapıya daha ulaşmış olmuştuk. | |
| | | Hector Sentius Hades'in Çocuğu
Mesaj Sayısı : 692 Kayıt tarihi : 19/08/10
| Konu: Geri: 1. Kehanet (Zeus'un yumruğunun devamı) C.tesi Ağus. 21, 2010 8:50 pm | |
| Stell neredeyse kadına elektrik santralindeki kadar elektrik vermişti.Neyseki bu bizim işimize yaramıştı.Yolumuza devam ediyorduk.Hephaistos'un atölyesine varmıştık.Hephaistos atölyede yoktu, yada biz öyle sanmıştık.Bir anda önümüzde beliriverdi. "Merhaba davetsiz misafirler," dedi. Hepimiz şaşkınlık içinde Hephaistos'a baktık.Yanında devasa boyutta bir robot duruyordu.Ardından bize: "Burada ne aradığınızı öğrenebilirmiyim?" dedi. Hephaistos ile Stell konuşmaya başladı. "Daedalus'u bulmamız gerek, bize nerede olduğunu söyleyebilir misin?" Hephaistos uzunca bir süre düşündü.Tabi bizde uzunca bir süre beklemek zorundan kaldık.Atölyede o kadar garip icatlar vardı ki, bunların ne olduğunu anlamaya çalışırken zamanın nasıl geçtiğini anlamadım.Sonunda Hephaistos konuştu. "Önce benim için bir şey yapmanız gerek."Hepimiz birlikte ne yapacağımızı bile öğrenmeden: "Kabul ediyoruz", dedik. Hephaistos bize görevimizi anlatmaya başladı.Önce yansıma bir dağ ortaya çıktı.Bu St. Helen Dağı'ydı.Hephaistos burayı demir eritmek için kullanıyormuş. "Birileri benim dağımdan bir şeyler kaçırıyor ve ben gelir gelmez yok oluyorlar," dedi."Sizden isteğim oraya gidip neler olup bittiğini öğrenip bana anlatmanız." Hephaistos'tan görevi alır almaz St. Helen'in yolunu tuttuk. | |
| | | Rose Denise Harris Poseidon'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 1021 Kayıt tarihi : 17/08/10
| Konu: Geri: 1. Kehanet (Zeus'un yumruğunun devamı) C.tesi Ağus. 21, 2010 9:44 pm | |
| (2. Grup) Uyandığımda bir zamanların en ihtişamlı krallarının oturmuş oldukları büyük altından yapılmış tahtta sere serpe uzanıyordum, Robyn başucumda duruyordu ve bana gülümseyerek bakıyordu. "Günaydın!" dedim gülümseyerek, gerinerek yerimden kalkmaya çalışırken. "Günaydın, Rose." diye karşılık verdi. Birbirimize çok yakın duruyorduk ve midemde uçuşan kelebeklere engel olamıyordum, bir an herşeyi, görevimizi, nerede olduğumuzu unuttum. Sonra, Robyn tüm romantik çekimi bir anda bozdu: "Dün iki devi birden nasıl hakladın?" Derince içimi çektikten sonra anlatmaya başladım... "İlkini Jenny'nin kılıcı Dehşet'in şimşekleri sayesinde öldürmeyi başardım, ikincisi için de hançerimi kullandım." "Bir devi, bir hançerle nasıl öldürebildin peki?" dedi Robyn şaşkınca. Evet, ona hançerimin özelliğinden daha önce bahsetmemiştim. "Hançerim kikloplar ve babamın ta kendisi tarafından benim için özel olarak yapılmış. İstediğim zaman onu su kaynağı olarak kullanabiliyorum. Yani, Zeus kızı her daim yanında şimşek bulunduruyor, benim de koca bir denizi cebimde taşıdığımı düşün." Robyn bana şaşkınlıkla karışık bir takdirle baktı. "Seni kurtarmaya gelemediğim için üzgünüm..." gerçekten çok mahçup duruyordu. "Sorun değil. Hem bak, ikimiz de hala yaşıyoruz. Sen hafiften üşütmüşsün ama olsun." dedim gülerek. Uyandığımdan beri hapşırıp durması dikkatimi çekmişti. Bu arada asıl merak ettiğim soruyu sordum: "Bu arada, o koca yarığı sen mi oluşturdun?" 'Evet' der gibi başını salladı ve anlatmaya başladı: "Dev beni havaya fırlattığında kılıcımı düşürmüştüm, tamamen savunmasızdım. Ben de... Yeraltı Tanrısı'nın oğlu olduğumu hatırladım ve Laistrygonialıyı Ölüler Diyarı'na gönderdim." Ona sırıtarak baktım, gerçekten düşündüğümden çok daha güçlüydü. Derin bir nefes aldım ve kritik soruyu sormak için ona baktım: "Pekala, artık yola koyulsak iyi olacak. Şimdi... söylesene, kaç günümüz kalmış?" Sorum üzerine Robyn kendini zorlayarak dijital saatile baktı. Sonra üzgün bir şekilde bana döndü ve "2,5 gün..." dedi. Tamam, maratona katılmışçasına koşarak ilerlememiz gerekiyordu! "Hadi gel, yolculuğa devam edelim o zaman." dedim hüzünle ve tahttan kalkarak kraliyet odasına son kez baktıktan sonra, yürümeye başladım. Tahmin edebileceğiniz gibi, ayağım karanlıkta görmediğim bir çıkıntıya takıldı ve Robyn beni tutamadan yere yapıştım. Yapışmaz olaydım! Yerde delta biçiminde kabartmalar olduğunu fark ettim, düşüşümün etkisiyle onlara basmış olmalıydım, altımdaki mermerler yanlara doğru açılmaya başladı ve boşluktan aşağı doğru kayışa geçtim! Dünyanın en hızlı kaydırağında son hız bilinmezliğe doğru ilerlerken, gelecek nesillere tüm birikimlerimi aktarabileceğim, dahi bir cümle söyledim: "Robeeeeeeerrrttt! Kurtar beniiiiii!" | |
| | | Stella Fabiano Hades'in Çocuğu
Mesaj Sayısı : 915 Kayıt tarihi : 20/08/10
| Konu: Geri: 1. Kehanet (Zeus'un yumruğunun devamı) C.tesi Ağus. 21, 2010 10:02 pm | |
| 1.Grup
O anda her şeyi parçalamak istemiştim! Sfenks'i, kapıyı, hatta Jenny'yi bile. Lucy'yi kurtarmak için elimden geleni yapıyordum ama hiçbir işe yaramıyordu işte!
İçine girdiğimiz kapıda Yunan harflerinden Eta vardı. Bunun Hephaistos'un işareti olduğunu bana Lucy söylemişti.
"Baba, beni duyabiliyor musun?" diye sordum.
"Evet Stell, iyi misin?" dedi babam. Sesi çok endişelenmiş gibi çıkıyordu. Tekrar onun sesini duymak bana iyi gelmişti.
"Evet, sağol baba. Hephaistos'un atölyesine gidiyoruz, sence bizi bekleyen kötü bir sürpriz var mıdır?" diye sordum.
"Büyük ihtimalle kendisi yeterince iyi bir sürpriz olacaktır hayatım ama her şeye hazırlıklı olmalısınız. Fırtına'yı çıkart" dedi. Fırtına'yı çıkarttım ve çevrede herhangi bir tehdit var mı diye baktım. Jenny'de Dehşet'i çıkartmıştı. İkiz kılıçlar yan yana gelince biz açmadan şimşekleri ortaya çıktı.
“Zeus, sağol kanka” dedim içimden ama onun bana sövüp durduğundan emindim.
Karşımızda Hephaistos duruyordu ve bize St. Helen dağında kimlerin olduğunu öğrenmemiz için bir görev vermişti. İçimden acaba gelen her meleze aynı görevi mi veriyor diye düşünmeden edemedim. Lucy’nin anlattığına göre Percy ve Annabeth’e de aynı görevi vermişti. Tabi Percy orada oldukça büyük bir patlama yaratmış ve Tayfun’u uyandırmıştı. Umarım aynı şey başımıza gelmez diye düşündüm.
“Daedalus’u ne yapacaksın?” diye sordu babamın sesi.
“Eğer Daedalus’un yaşam iksirini arıyorsak bu muhakkak Daedalus’un atölyesinde olmalı” dedim. Babam güldü.
“Bazen en iyi arkadaşının bir Athena kızı olduğunu unutuyorum”
St. Helen dağında kimlerin olduğuna bakmak için hep beraber gitmemeye karar verdik. Ne kadar çok kişi olursak o kadar çok dikkat çekerdik.
“Sadece bir kişi gitsin” dedi Hector. Sesinden onun gitmek istediği gibi bir çıkarım yapabilirdiniz tabi.
“Ben giderim” dedim.Lucy’nin orada olmayacağını bilemezdik.
“Yok, bu tehlikeli olabilir, siz kızsınız, ben giderim” dedi Hector. Bu sırada deminden beri hiç sesi çıkmayan Jenny sonunda konuştu.
“Beni dinleyin, ben giderim çünkü şu ana kadar tehlikeli her şeyi siz yaptınız. Bırakın da bunu ben yapayım” dedi.
“Ama Jenny, hazır olduğuna emin misin?” diye sordum.
“Eminden çok daha öteyim. Benim kendimi babama kanıtlamam lazım. Bana hiç güvenmiyor. İzin verin, ben gideyim. Hem ikinizden de küçük olduğum için çok daha avantajlıyım” dedi. Hector’la birbirimize baktık. Bana ‘sakın ha onu yollama, henüz gerçekten hazır değil’ der gibi baktı ama onun hazır olduğuna biz karar veremezdik.
“Tamam Jenny. Hızlıca git ve yakalanmamaya çalış” dedim. Aman Tanrılarım, biz ne yapıyorduk?
| |
| | | Robert Harris Hades'in Çocuğu/Kulübe Lideri/Canavarlara Karşı Korunma Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 1602 Kayıt tarihi : 16/08/10
| Konu: Geri: 1. Kehanet (Zeus'un yumruğunun devamı) C.tesi Ağus. 21, 2010 10:13 pm | |
| (2. Grup)
Rose düşmeye başlayınca, bir an ne yapacağımı şaşırdım, sonra aceleyle odadaki eşyaları toparlayarak ben de peşinden atladım ve son sürat kayışa geçtim. O kadar hızlı kayıyorduk ki, ağzım yüzüme çarpan rüzgarın etkisiyle kulaklarıma kadar genişlemişti, sanırım grip ve sakat belliyken, şimdi de yüz felci olacaktım. Rose'a durumumdan bahsetmemiştim ama üşüttüğümü kendiliğinden anlamıştı. En azından, yürürken sendelediğimden haberdar değildi. Yani, şimdilik... Sonunda aşağıda bir ışık belirdi, ışık hızında kayışımız sona eriyordu. Korkunç bir çarpma sesiyle samanlar, toprak ve iskeletlerle dolu bir alanı düştüm, Rose çok şanslıydı çünkü üzerine yığılmamıştım. Aceleyle ayağa kalktık ve o üstünü çırparken, ben etrafı incelemeye koyuldum. Mükemmel! Çok yakınımızda ölümüne mücadele eden iki garip canavar vardı ve... etrafımızda da seyirci koltukları! İçinde bulunduğumuz düello alanını, seyirciler arasındaki korkunç devi görene kadar tanıyamamıştım. Dev, üzerinde güreşçilerin giydiklerine benzer bir peştamal bulunan, oturduğu sırada rahat 4 kişilik yeri tek başına kaplamakta olan, korkunç bir yaratıktı. Teni koyu kırmızıydı ve üzerinde garip mavi dövmeler vardı: Dalga şekilleri! Dişleri de -rengini tarif etmek istemiyorum- dalga biçimindeydi, sanırım fırçalamak gibi bir derdi olmadığından, bunu önemsemiyordu. Hafızamı zorlayarak buranın neresi olduğunu anladım: Poseidon oğlu Antaeus'un düello arenasındaydık! Rose, üstünü başını çırpmayı yeni bitirmiş, etrafa bakmaya gerek duymadan gözlerini kapatmış havayı kokluyordu! Sonra gülümseyerek bana doğru döndü ve: "Deniz çok yakınımızda, Robyn. Kokusunu alabiliyorum!" dedi. Onu hayal kırıklığına uğratmaktan nefret ediyordum ama, söylemem lazımdı... "Rose, etrafına bak. Deniz kokusunun sahibi dev kardeşin Antaeus." Önce bana, sonra etrafına baktı ve en sonunda bakışları koca devinkilerle buluştu. Korkuyla yutkundu; sanırım bayılmamak için kendiyle mücadele ediyordu. O sırada Antaeus konuştu. "Benim eğlencemi bölmeye kalkan bu saygısızlar da kim?" sesi tüm arenanın dalgalanmasına sebep olmuş gibi gelmişti. Rose kendini toparladı ve konuşmaya başladı. Bu kızın medeni cesaretine hayrandım! "Merhabalar kardeşim Antaeus! Benim babam da tıpkı seninki gibi Deniz Tanrısı Poseidon. Labirentte yolumuzu kaybettik ve bir boşluktan kayarak buraya geldik, dövüşü böldüğümüz için çok üzgünüm. Şimdi müsaade edersen biz gidelim, siz de kaldığınız yerden eğlencenize devam edin." "İyi denemeydi." diye fısıldadım kulağına. İşe yaramayacağını onun da bildiğinden emindim. En azından şansını denemişti, içinde kalmamıştı. Devin korkunç kahkahası her yanı çınlattı. "Ne zamandır karşıma iddialı bir rakip çıkmıyordu küçük kız! Seninle bizzat ben dövüşeceğim ve sonra sıra arkadaşına gelecek!" Ve izleyici tribünlerinden inerek yanımıza doğru gelmeye başladı. Korumaları olan kikloplar beni iki kolumdan sıkıca tutup, düello alanından uzaklaştırmadan önce, Rose'a devle ilgili bildiğim en önemli şeyi söyledim, anladığını umuyordum... "Onun annesi Gaia!..." | |
| | | Rose Denise Harris Poseidon'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 1021 Kayıt tarihi : 17/08/10
| Konu: Geri: 1. Kehanet (Zeus'un yumruğunun devamı) C.tesi Ağus. 21, 2010 10:40 pm | |
| (2. Grup)
"Onun annesi Gaia!..." Annesinin kim olduğu beni ilgilendirmezdi, babam yüzünden kardeş olduğumuz gerçeği de... Madem biraz eğlence istiyordu, ona istediğini verecektim. Ölümsüz olduğunu biliyordum ama kısa süreliğine de olsa onu yok edebilirsem, buradan kaçma şansımız vardı. Ayrıca, Robyn fark edemiyordu ama ben gerçekten denizin kokusunu alabiliyordum; bu konuda yanılmam mümkün değildi, düşerken su altına giriş yapmıştık yani şu anda bulunduğumuz alanın dışı, denizin derinlikleriydi. "Tamam koca dev, gel bakalım." dedim ve ona sinsice sırıttım. Bu sırada bilekliğimi hançerim Denizin Ruhu haline getirmiştim. Dev, eline kırbacımsı bir silah aldı ve bana doğru ilk sallayışında, ayağıma isabet ederek vücuduma elektrik akımı verdi, ayak bileğimden kanlar akıyordu. Tamam, bu pek adil bir dövüş olmayacak gibiydi... Hızlı bir manevrayla ikinci darbesinden kurtuldum ve üzerine atılıp boynuna hançerimi geçirdim. İçime bir saniyeliğine umut doldu ama sonra yerini hemen çaresizliğe bıraktı: Yarasından kan akmamıştı, etrafında topraklar belirmiş ve anında boynunu iyileştirmişti. Şimdi Robyn'in söylediği şey anlam kazanmıştı! Onun annesi Toprak Tanrıçası Gaia'ydı! O, ayakları yere basarken yenilmezdi. Hızla hançerimi ona doğrulttum ve "Su!" diye bağırdım. Kısa sürede ikimiz de dalgaların içinde süzülmeye başladık ama o nefes almakta zorlanmıyordu: tıpkı benim gibi deniz suyundan güç alıyordu. "Sağol baba yaa!" dedim içimden. Barbar koca dev kardeşim beni öldürecekti: bu artık kaçınılmazdı. Sonra... aklıma başka bir fikir geldi! Kampta dinlediğim bir hikayeyi anımsadım: Ağabeyim Percy bu devi yenmişti, onu avizenin zincirlerine sıkıştırarak, toprakla ilişkisini kesmişti çünkü! Şimdi... dev aynı numarayı ikinci kez yemezdi. Dört elementi düşünecek olursak; o toprakta ve suda yenilmezdi ama aynısını hava ve ateş için söyleyemezdik. Percy, onu yenmek için havayı kullanmıştı, bense ateşi kullanacaktım. Tabii suyla ilgili güçleri olduğu için bu ateş Yunan ateşi olmalıydı. Robyn'in ne olur ne olmaz diye cebinde taşıdığı o şeye ihtiyacım vardı! Hızla ona doğru koşmaya başladım, bu sırada Antaeus da peşimden geliyordu. Yanına vardığımda Robyn bana umut dolu bir bakış attı ve "Hiç akıl edemeyeceksin sanmıştım!" dedikten sonra kikloplar onu engelleyemeden, elinde tuttuğu keseyi bana fırlattı. Pekala, patlamasına en fazla 10 saniye vardı. Devi beni kovalayarak düello alanının tam ortasına getirdikten sonra, içimden kalan saniyeleri saymaya başladım. "7... 8... 9..." Sonra keseyi fırlattım ve tam göbeğine isabet ettiği anda, patladı! Koca dev bir anda alev almıştı! O acılar içinde haykırırken, son hamlemi yaptım. Ona doğru yaklaşıp boğazını hançerimden geçirdim. Bu sefer toprak ona ulaşamazdı çünkü vücudunun her tarafını ateş sarmıştı. Kafası uzaklara fırlayıp gitti, boynundan altın sarısı kanlar akmaya başladı. Herkes şaşkınlık içinde ona bakarken, hızla Robyn'in yanına gittim. Kikloplara saldırmak istemiyordum, onlar da aynı şeyi düşünmüş -veya benden korkmuş- olacaklar, hemen bıraktılar Robyn'i. Elinden tuttuğum gibi onu arenanın 2. çıkış kapısına doğru çekiştirmeye başladım. Peşimize düşüp düşmemek konusunda kararsız kalmış canavarlar için endişelenme zamanı değildi: hissediyordum, deniz çok yakındaydı ve... Lucy de! | |
| | | Jennifer Amy Carter Zeus'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 242 Kayıt tarihi : 16/08/10
| Konu: Geri: 1. Kehanet (Zeus'un yumruğunun devamı) C.tesi Ağus. 21, 2010 11:12 pm | |
| 1. Grup (Jenny ve telekineler)
Nasıl olduğunu anlamamıştım ama St. Helen'e gelmiştim. Bunu düşünerek vaktimi boşa harcamak istemiyordum, bir an önce görevimi tamamlamalıydım.
"Baba, yardım et" dedim ama Zeus'un o anda benimle ilgilenmekten daha önemli görevleri vardı herhalde. Sanki bana cesaret verecekmiş gibi derin bir nefes aldım ve saklandığım yerden çıkarak etrafa göz atmaya başladım.
"Baban sana yardım edecek" dedi Poseidon'un sesi.
"Öyle mi? Hiç sanmıyorum, onun önemli tanrılık görevleri var" dedim ve buraya doğru gelen bir takım sesler yüzünden hemen kendimi bir fıçının içine attım. Gelenler yarı insan, yarı deniz aslanı ve doberman karışımı garip yaratıklardı.
"İğrenç! Bunlar da ne?" dedim. Poseidon iç çekti.
"Onlar telekineler. Üçlü yabamı onlar yapmıştı. Ama burada ne işleri var anlamadım" dedi.
"Hayal gücünü kullan. Percy burayı yok ettiğinden beri telekinelerin olmadığını sanyordum. İşin ilginç yanı da burada hala ne aradıkları. Artık Kronos içinde çalışmıyorlar. Peki o halde amaçları ne?" Poseidon güldü. Sanırım o da bunu öğrenmem için beni cesaretlendirecekti.
"Öğrenmeye hazır mısın?" İçimi çektim ve asla yapmamam gereken bir şeyi yaptım. Fıçıdan fırlayara telekinelerin üzerine saldırdım!
Yaratık neye uğradığını şaşırmıştı, öyle ki beni üzerinden atacağına kuş gibi çırpınmaya başlamıştı. Dehşet'i kınından çektim ve şimşekleri açtım. Bana saldırmaya hazırlanan öbür telekine korktu ve geri çekilmeye başladı. Giderse arkasında koca bir telekine ordusuyla geleceğini biliyordum, bu yüzden ona parmağımdan ufak bir kıvılcım yolladım.
"Nereye gittiğini sanıyorsun?"
Yaratık çekinerek yaklaştı.
"Zeus'un kızı. Sen nereye geldiğini sanıyorsun?" dedi. Pis pis sırıtmaya çalıştım ama yaratığın suratına bakınca pek de başarılı olamadığımı anladım. Sanırım Stell'den ders almam gerekecek.
"Burada ne işiniz var? Neden yine Hephaistos'un dağını işgal ediyorsunuz?" diye sordum. Yerde yatan ve kılıcımın ucunu doğrulttuğum telekine cevap verdi.
"Kötü bir amacımız yok Zeus kızı. Ne yaptığımızı öğrenmek mi istiyorsun, şu fıçının içine bak" dedi. Kılıcımı hala ona doğrultarak fıçıya bakmaya gittim. İçinde küçük küçük üçlü yabalardan vardı. Birini elime aldım ve inceledim.
"Bu da ne? Bunu sizden Poseidon mu istedi?" diye sordum.
"Hayır" dedi Poseidon.
"Evet, o istedi" dedi telekine de.
"Başka bir amaçları var. Onları korkut" dedi Poseidon'un sesi.
"Anlaştık! Yalan söylüyorsunuz! Gerçekten burada ne yaptığınızı söyleyin ya da hepinizi küle dönüşünceye kadar çarpayım" dedim. Ayaktaki telekine irkildi.
"Söylersek bizi sağ mı bırakacaksın sanki?"
"Neden olmasın? Eğer niyetiniz çok fena değilse bir kıyak geçerim ve diğer hiçbir tanrının ya da melezin bundan haberi olmaz" dedim. Poseidon güldü.
"Benim var" Onu duymazlıktan geldim ve telekinenin cevabını bekledim.
"İşin aslı çok güçlü bir silah üretiyoruz, bir tanrı için" dedi.
"Hangi tanrı?"
"Bu seni ilgilendirmez" deyince telekineye bir kıvılcım daha gönderdim. Yerinden sıçradı ve:
"Tamam, Hades için silah üretiyoruz, şimdi oldu mu?" dedi. Pek anlamamıştım.
"Hades neden bir silah istedi?" diye sordum.
"Kızına vermek için. Zeus kızı hiç rahat bıramıyormuş bu yüzden Hades, kızını Zeus'un gazabından korumak için Fırtına'yı aratmayacak kadar kudretli bir silah yapmak istiyor. Bizde kılıca yepyeni özellikler verdik. Bu kılıç artık Tanrıları bile yenebilecek" Poseidon'un sesi çıkmaz olmuştu.
"Doğruyu söylüyorlar" dedi. Şimdi ne yapacaktım? Stell'in babamın yolladığı belalarla uğraştığını biliyordum ve Zeus'un onunla bu kadar çok sataşmasının sebebi de sadece Fırtına'nın taşıyıcısı olmasıydı. Şimdi Hades kızını kurtarmak için bir silah daha yaparsa ve telekineler onu çok daha güçlühale getirirse ne olurdu?
"Arkadaşlarının yanına dön ve Hephaistos'a telekinelerin geri döndüğünü söyle. Ama onlara amaçlarını söyleme. Bu sır sende kalsın" dedi Poseidon ve sesi boşlukta yankı yaparak kayboldu. Dehşet'in şimşeklerini kapattım ve telekinenin ayağa kalkmasına izin verdim.
"Bizi gerçekten öldürmeyecek misin?" diye sordu. Aslında Percy gibi burayı havaya uçurmam gerekirdi ama yapamadım işte.
"Bana labirente geri dönüş yolunu gösterdiğiniz sürece hayır" dedim.
Stell ve Hector'un yanına döndüğümde Poseidon'un sözünü hatırladım ve onlara sadece:
"Zararsız telekineler. Kendilerine kalacak bir yer arıyorlar" dedim. Hep beraber Hephaistos'u görmeye gittik.
| |
| | | Stella Fabiano Hades'in Çocuğu
Mesaj Sayısı : 915 Kayıt tarihi : 20/08/10
| Konu: Geri: 1. Kehanet (Zeus'un yumruğunun devamı) C.tesi Ağus. 21, 2010 11:42 pm | |
| Jenny'nin bizden bir şeyler sakladığına emindim. Biraz daha üstüne gitsem söyleyecekti ama babam o sırada:
"Bazı sırların sır olarak kalması gerekiyor Stell. Eğer Jenny'nin bir sırrı varsa buna saygı duymalısın" dedi. Ona hak verdim, Jenny'nin özel hayatına saygı duymalıydım.
Tekrar Hephaistos'un yanına gittiğimizde bir otomatona demir kulaklar eklemek üzerine çalışıyordu. Bu yeni şey en az 1000 ton ağırlığında ve 20 metre yüksekliğinde falan olmalıydı!
"Dağını yine telekineler basmış ama amaçları sadece oturacak bir yuva bulmak. Şimdi Deadalus'un atölyesini bulmamızı sağla!" dedim bağırarak. Hephaistos bize dönme zahmetinde bile bulunmadan:
"Elbette. Telekineler hakkında teşekkür ederim. Ama Deadalus'u bulmanızı ben sağlamayacağım. Oraya gitmeyi 'siz' hak edeceksiniz" dedi.
"Bu da ne demek oluyor?" dedi Hector.
"Bu şu demek oluyor, yeni otomatonum Cameron ile savaşmalısınız. Eğer onu yenerseniz size bu incileri vereceğim, böylece Deadalus'un atölyesini bulacaksınız" dedi. Çılgına dönmüştüm! Zaten vaktimiz yok denecek kadar azdı! Lucy'den aldığım sinyaller gittikçe azalıyordu.
"Manyak mısın sen! Görevini yaptık işte, ver şu lanet olası incileri artık!" diye bağırdım. Hephaistos güldü.
"Kendine hakim olmayı öğrenmelisin Hades kızı" dedi. O sırada gözlerimin kırmızıya döndüğüne ve neredeyse Hephaistos'u parçalara ayıracak kadar büyük bir kine sahip olduğuma emindim. Benim ölümcül hatam kin tutmaktı ve şimdi mantıklı düşünmek zorundaydım. Şimdi kendimi kaybedersem Lucy'yi bir daha asla göremeyebilirdim.
"O şey en az 100 ton olmalı" dedi Jenny.
"Ah Jenny'ciğim, Cameron aşağı yukarı 500 ton kadar" dedi. Öfkeden deliye dönmek istiyordum ama bana Lucy'den geçen bir şey yüzünden durdum.
"Tamam Hephaistos, devini yeneceğiz" dedim. Tanrı pis pis güldü.
"Anlaşacağımızı biliyordum. iyi şanslar. Bu arada Cammie'yi durdursanız yeter, yok etmeyin" dedi ve yok oldu. Bizde 500 tonluk bir yaratıkla başbaşa kalmıştık. Saatim bakmak gibi bir hata yaptım.
"Aman Tanrılarım! Arkadaşlar 3. güne girdiğimizden haberiniz var mı?"
"Ne? Lucy'yi kurtarmak için sadece 2 günümüz m var yani?" dedi Jenny.
"Sayı saymayı bende biliyorum Jenny" dedim homurdanarak. O sırada dev otomaton üzerimize gelmeye başladı. Devasa ayağını kaldırdı ve üzerimze basmaya hazırlandı. Son duamı ederken Keşke Lucy yanımızda olsaydı diye düşündüm. O bu yaratığı durdurmanın bir yolunu bulabilirdi! | |
| | | Robert Harris Hades'in Çocuğu/Kulübe Lideri/Canavarlara Karşı Korunma Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 1602 Kayıt tarihi : 16/08/10
| Konu: Geri: 1. Kehanet (Zeus'un yumruğunun devamı) C.tesi Ağus. 21, 2010 11:54 pm | |
| (2. Grup)
Rose, kelimenin tam anlamıyla başımıza izci köpeği kesilmişti! Tamam, bu benzetmeyi ona söylemeye niyetim yoktu ama, elimden tutmuş beni dar bir koridorda ilerletiyor, bir yol ayrımına geldiğimizde gözlerini kapatıp havayı kokluyor ve nereden gideceğimize karar veriyordu. Hatta bir kez, beni çok şaşırtarak birden bire yere oturdu ve iki elini de altımızdaki mermerlere bastırdı, sonra gülerek tekrar ayağa kalktı ve yürümeye devam etti. Pekala, denizle arasına girmeye niyetim yoktu ama ölümün kokusunu alıyordum. "Rose, farkında mısın arenadaki canavarlar artık peşimizden gelmiyor." Dediklerimi pek umursamadan hafifçe kafasını salladı. "Nedenini merak etmiyor musun? Saatlerdir yürüyoruz ve ben her adımda tüylerimin daha da ürperdiğini hissediyorum. Burası ölüm kokuyor Rose... Büyük bir güç çok yakınımızda. Kadim tarihten kalmış, çok büyük bir güç. Doğru yolda olduğumuzdan emin misin?" Bana sert bir bakış attı ve "Evet, yanılmama imkan yok. Denizi hissediyorum. Hatta ona o kadar yakınız ki, akıntıları duyabiliyorum. Şimdi tek yapmamız gereken bir çıkış işareti bulmak. Ama haklısın, önce geçmemiz gereken büyük bir engel olduğunu ben de hissediyorum" dedi. Pekala, bu içimi rahatlatmamıştı. Hades oğlunun bile titremesine neden olan ve etrafına ölüm saçan bir güce, büyük bir engel demek hafif gelmişti. Şöyle demeliydik: Her adımda sonumuza git gide yaklaşıyoruz! Bir süre daha sessizlik içinde yürüdük. Bu sırada belim kopmaktaydı ama durmak gibi bir şansımız yoktu, arenada çok vakit kaybetmiştik ve şimdi sadece 1,5 günümüz kalmıştı. Rose benden iyi durumdaydı. Denize odaklanmıştı ve bu ona güç vermekteydi. Ben de ölüme odaklanmayı denedim. Ve... onu hissettim. Aniden duraksadım ve Rose ne olduğunu öğrenmek için bana döndüğünde, titrememe engel olamadığımı fark ettim. Ona doğru yaklaştım ve fısıldadım. "Dev bir yılan, Rose. Labirentin en korkunç bekçisi. Belki Tanrılar kadar güçlü, Tayfun kadar büyük... Buradan hemen gitmeliyiz, başka tarafta bir çıkış aramalıyız!" Şöyle hayal ettiniz değil mi?: Rose tamam diyecek ve el ele tutuşup oradan hızla kaçacağız... Hayır, yanıldınız. Olaylar şöyle gelişti: "Korkak bir tavuksan sen geri dön Robyn. Ben denize ulaşmadan vazgeçmeyeceğim." Sonra yeniden ilerlemeye başladı! Derin bir nefes aldım ve onu takip etmeye devam ettim, iki şey yüzünden: 1- Asla onu yalnız bırakamazdım, 2- Zaten canavar arkamızdan bize yaklaşmaktaydı! Kısa süre daha yürümeye devam ettik, sonra çıkardığı iğrenç sesleri işitmeye başladık. Bize iyice yaklaşmıştı. Bu sefer Rose da devam etmekte tereddütlüydü ama başka şansımız yoktu: yılan bizi yakalamadan önce denize ulaşmamız gerekiyordu. "Koş!!!" diye bağırdım ve ikimiz de son sürat ilerlemeye koyulduk. Ama tünelin yarısını kaplayan bir yılana karşı şansımızın olmadığını biliyordum. Dev canavarla aramızda sadece birkaç insan boyu kadar mesafe kalmıştı, sonra küçük bir odacığa girdik. "Neden bizi köşeye sıkıştırdın şimdi?" dedim Rose'a. Dev yılan kafasını odadan içeri sokmuştu bile. Tek bir dişi benden daha büyüktü ve koca dili neredeyse tüm odayı kaplıyordu. Bu arada içinde bulunduğumuz odanın midye kabuklarından oluştuğunu fark ettim. "İşte, bak! Çıkışa ulaştık Robyn, işareti görüyor musun?" Evet, mavi deltayı görmüştüm. Rose hevesle ona doğru yaklaştı ve neden gelmediğimi sormak için bana baktı. "Başından beri gelemeyeceğimi biliyordum, Rose. Denizin çok derinliklerindeyiz ve çıktığım anda denizdeki basınç benim parçalara ayrılmama neden olur. Sen git ve Lucy'yi kurtar. Ben... başımın çaresine bakacağım." Sözlerim üzerine bir anda herşey kafasına dank etmiş olacak, Rose başından beri onu takip ederken kendimden vazgeçmiş olduğumu anladı. Gözlerinden yaşlar süzülüyordu ve bu içimin acımasına neden oldu. "Yani... sen...-" "Hayır, merak etme. Bir planım var Rose, buradan kurtulacağım. Sen git ve Lucy'yi bul. Söz veriyorum, en kısa zamanda seninle buluşacağım." Dediklerime inanmak istiyormuş gibi başını salladı ve sonra gelip bana sarıldı. Başka çaremiz olmadığını biliyorduk, o gidecekti, bense bu devasa yılanla yüzleşip kurtulmaya çalışacaktım. Gerçekten bir planım olmasını çok isterdim... ama aklımda tek birşey vardı: Rose'u kurtarabilmek. Biraz daha konuşmam ve biraz da onu zorlamam üzerine, gitmeyi kabul etti ve duvarladı delta işaretine bastı. Dev, üçgen bir kapı denize aralandı, Rose suyun içeri girmesini engellemek için fazla güç sarf ediyordu. Eh, en azından boğularak veya basınçtan patlayarak ölmeyecektim, dev yılanın geniş gövdesinde huzur bulacaktım (!). Rose çıktıktan sonra kapı tekrar kapandı, 4-5 metrekarelik bir alanda, dev bir yılan kafasıyla baş başa kalmıştım. En azından o, güvende sayılırdı... (Rpout: Rose, bu çok uzadı. Sen Lucy ve Poseidon ile olan bölümünü yaz, ben senin ardından yeraltı ve Tanrıça Hestia'ya geçeceğim.) | |
| | | Rose Denise Harris Poseidon'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 1021 Kayıt tarihi : 17/08/10
| Konu: Geri: 1. Kehanet (Zeus'un yumruğunun devamı) Paz Ağus. 22, 2010 12:16 am | |
| (Rpout: 2. grubun rp'si su altında ve yeraltında devam edip, en sonunda Poseidon'un sarayında tekrar birleşecektir, 1. grup buradaki hikayeyi bitirdikten sonra, bekliyoruz ) | |
| | | Jennifer Amy Carter Zeus'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 242 Kayıt tarihi : 16/08/10
| Konu: Geri: 1. Kehanet (Zeus'un yumruğunun devamı) Paz Ağus. 22, 2010 12:31 am | |
| Stell ile kılıçlarımızı çıkarttığımız anda şimşekler gözümüzü kör edecek kadar çok parlamaya başladı. Birden aklıma bir fikir gelmişti. Devin ayağını basacağı yerden kaçarken diğerlerine bağırdım.
"Belki de bu şeyin ayarlarını bozabiliriz!"
Dolayısıyla Hector ve Stell ne demek istediğimi sordular.
"Ona çok yüksek voltajda elektrik verirsek belki devrelerini yakar ve onu durdurabiliriz" dedim. Stell:
"Ne planlıyorsun peki?" diye sordu.
"Fırtına'ya ihtiyacım olacak" dedim. Stell onu bana doğru fırlattı. İki kılıcın ve Zeus'un kızı olmanın bana vereceği kuvvetle devi durdurabilirdim.
"Zeus adınaaa!" diye bağırarak kılıçlardan çıkan şimşeklerle kendi ellerimden çıkan şimşeği birleştirdim ve tam dev otomatonun kalbinin olması gereken yere nişan aldım. Yaratık titreyip duruyor, dokunduğu her şeyin alev almasına sebep oluyordu. Bir süre daha ona elektrik akımı verdikten sonra durdum. Yaratığın kafası yana düştü. Sonra da büyük bir gürültüyle yere çakıldı. Hephaistos yanımızda belirdi.
"Vay canına Zeus kızı, sen baya güçlüsün galiba. İşte söz verdiğim inciler. Daedalus'un atölyesinde başarılar" dedi ve kayboldu. Stell inciyi aldı ve yere koydu.
"Bununla ne yapacağız?" diye sordum. Stell üstüne bastı ve:
"Üstüne basıp Deadalus'un atölyesini düşleyin. Orada buluşuruz" dedi ve kayboldu. Hector'a baktım. Sanki o da biraz çekiniyor gibiydi ama sonra gülümsedi ve:
"Ne kadar zor olabilir ki" dedi ve o da kayboldu. Başıma bir şey gelmemesi için bende aynı işlemi tekrarladım. | |
| | | Stella Fabiano Hades'in Çocuğu
Mesaj Sayısı : 915 Kayıt tarihi : 20/08/10
| Konu: Geri: 1. Kehanet (Zeus'un yumruğunun devamı) Paz Ağus. 22, 2010 1:44 am | |
| Kendimizi Deadalus'un atölyesinde bulduk. Her taraf çizimlerle ve tuhaf, küçük robotçuklarla doluydu. Bu Deadalus tam bir çılgın dahi olmalıydı herhalde!
"İksir neye benziyor?" diye sordu Jenny.
"Umrumda bile değil, bütün şişeleri yanınıza alın" dedim ama işin kötü kısmı atölyede bir tane bile şişe yoktu ki!
"Olmayan şişeleri nasıl alacağız?" diye sordu Hector. Ama iksir burada olmalıydı! Burada olmak zorundaydı! Öfkenin benliğimi ele geçirmesine izin verdim ve:
"Nerede bu lanet şişe?" diye bağırarak masaları devirmeye, çizimleri yırtmaya başladım. Kendimden geçmiş gibi bir yandan ağlıyor, bir yandan da artık kırmızıya dönen gözlerimle her yerde iksiri arıyordum.
"Sakin ol, lütfen Stell. Kendine hakim ol, bunu başarabilirsin" Bu mümkün müydü? Lucy'nin sesini duyuyordum.
"Bu odada mı?" diye sordum.
"Evet, ama yanlış yerde arıyorsunuz. Onun sıvı bir iksir olduğnu söylemedi annem. Buzdolabına bak, Deadalus onu dondurmuş olmalı" dedi. Koşarak buzdolabına gittim. Mor renkli bir buz parçasını gördüğümde sevinçten ağlamaya başladım.
"Onu bulduğumuza inanamıyorum!"
Ama sevincim uzun sürmedi.
"O şey eriyor" dedi Hector. Hem iksir eriyordu, hemde korkunç sesler gelmeye başlamıştı. Yine mi canavarlar? Olamaz!
"Acele edin, buradan çıkmalıyız" dedim. Kalıp canavarlarla tanışacak vaktimiz yoktu...
(Rpout: Kalanı Poseidon'un sarayında) | |
| | | Athena Admin/Tanrıça/Kamp Müdiresi
Mesaj Sayısı : 5210 Kayıt tarihi : 16/08/10
| Konu: Geri: 1. Kehanet (Zeus'un yumruğunun devamı) Paz Ağus. 22, 2010 1:47 am | |
| (Rpout: Kanatlar takıp kaçma ve kaçarken Hestia'ya rastlama kısmını atladınız Ama boşverin, Lucy sizi bekliyor ) | |
| | | Stella Fabiano Hades'in Çocuğu
Mesaj Sayısı : 915 Kayıt tarihi : 20/08/10
| Konu: Geri: 1. Kehanet (Zeus'un yumruğunun devamı) Paz Ağus. 22, 2010 2:01 am | |
| Acelemiz vardı tanrıçam o yüzden Hestia'nın bizi ışınladığını düşündük malum Lucy bekliyor ya | |
| | | Athena Admin/Tanrıça/Kamp Müdiresi
Mesaj Sayısı : 5210 Kayıt tarihi : 16/08/10
| Konu: Geri: 1. Kehanet (Zeus'un yumruğunun devamı) Paz Ağus. 22, 2010 2:09 am | |
| Tamam Stell, şimdi bitirişi yazıyorum ben de | |
| | | | 1. Kehanet (Zeus'un yumruğunun devamı) | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|